HİKMET BAYDAR
Enflasyon, fiyatlar genel seviyesinde sürekli artış olarak tanımlanır. Ülkemizdeki enflasyonu iyi analiz edebilmek için önce son dönemdeki kur ve enflasyon ilişkisine bir bakalım.
Ekim 2021’e 9.53 TL ile başlayan yüzde 50 dolar+yüzde 50 Euro sepeti 10.67 TL seviyesine yükseldi, kasım ayında 14.95 TL seviyesine kadar çıktı, aralık ayında 19.70 TL seviyesini gördü. Ancak dalgalanma büyük oldu ve 10.96 TL seviyesine kadar inse de kapanışı 14 TL seviyesinin biraz üzerinde yapabildi. Ocak 2022’de ise sıkıştı ve 13.68-14.96 TL bandında işlem gördü.
Yazıyı yazdığımız sıralarda ise 14.57 TL seviyelerindeydi. Söz konusu rakam Euro ve dolar kurlarının yarılarının toplamıdır.
Görüleceği üzere Eylül 2021’den sonra önemli bir yükseliş yaşayan kurlar nedeniyle tüm ara malı ithal girdilerinin fiyatları bu hareketten etkilendi.
ANA SEBEP KURLAR
TÜFE verilerine baktığımızda; kasım ayına kadar kur hareketi yüzde 20’li seviyelerde dayansa da Aralık 2021’de yüzde 36.08 ve Ocak 2022’de de yüzde 48.69 seviyelerine yükseldi.
Yurt içi ÜFE verilerine baktığımızda ise 2021 yılının başından beri global fiyat artışlarının etkisiyle hafif yükselişte olduğunu, Aralık 2021’de hızla yüzde 79.89, Ocak 2022’de de yüzde 93.53 seviyesine kadar yükseldiğini görüyoruz.
ÜFE verisi, kur oynaklığı olmadan önce bize global ve döviz bazlı fiyat yükselişlerinin sinyalini zaten veriyordu. Ancak kur oynaklığı damlayı taşıran son damla oldu. ÜFE arttığı halde TÜFE direnirken, kur oynaklığı moralleri bozarak ÜFE’den TÜFE’ye geçişkenliği artırdı. Dolayısıyla son dönemde yaşadığımız enflasyonun ana sebebi kurlardır. TÜFE’nin başlangıçta direnmesi ise iç piyasanın canlı olmamasıyla ilişkilidir.
Gelelim ülkemizde enflasyona yol açan ikinci sebebe…
İhracat hedefli çalışırken üretim artışını bu hedefle senkronize edemezsek, üretimin içerisindeki ihracatın payı artar. Zaten global ortam buna çok uygun. Arz aksaklıkları nedeniyle yurt dışına satış daha kolay hale geldi. Ancak ihracat artışına paralel üretim artışı sağlanamadığında toplam üretimin içerisinde yurt içi satışın payı düşecek demektir. Kaldı ki, iç piyasanın nispeten daha durgun olması, bu yolun açılmasına neden oldu. O zaman nispeten ürün kıtlığı oluşunca da fiyatlarda önemli sıçramalar gerçekleşti.
Özellikle ara malı üreten bazı kilit üreticilerin yurt içi yerine yurt dışına yönelmesi, hem bu ara malını kullanan üreticileri zor duruma soktu hem de ciddi maliyet artışlarına neden oldu. ÜFE değişimi de bunu ispat ediyor.
Ülkemizde enflasyona neden olan, ancak diğerlerine göre daha az etkili üçüncü sebep ise global fiyat artışlarıdır. Bu durumda kısa vadede bizim yapabileceğimiz pek bir şey bulunmuyor. Ancak uzun vadede bu ürünlerin ülkemizde üretimi planlanabilir.
MANİPÜLASYON İZİ ARANMALI
Şimdi gelelim çözüm önerilerine…
Kur oynaklığı ile ilgili olarak, bu kadar büyük oynaklığa neden olan kurumlar detaylı incelenmeli ve manipülasyon izi aranmalı, bulunduğu takdirde de ciddi cezalar kesilmeli. Hatta manipülatif işlem yaptığı şüphesi duyulan hesaplara durum netleşene kadar bloke konulmalı. Bunların organize ve ağırlıklı yabancı bankalar olduğundan şüpheleniyoruz. Benzer durumda ABD, İngiltere gibi ülkeler soruşturma açarak hiç çekinmeden ciddi cezaları ilgili mali kuruluşlara kesti.
Diğer bir tedbir; likidite yönetimidir. Burada BDDK ve TCMB ile Hazine’nin koordineli çalışma yapması lazım. Her Türk Lirası’nın kimler tarafından hangi amaçla alındığı detaylı takip edilerek manipülasyon için TL biriktirmeleri engellenmeli. Her kur beklemesinin sonunda atakların olması, TL biriktirme süreci ile alakalı. Böylece kısa sürede söz konusu TL ile döviz alımı yaparak kuru yukarı itebilirler.
İhracat nedeniyle iç piyasada ürün kıtlığının yarattığı enflasyonist baskı ile ilgili olarak, ya söz konusu ürün üretiminin artırılması için hızlı bir şekilde yeni projeler devreye sokulmalı ya da stratejik ürün ihracatına kota sınırlaması getirilmeli.
Bunlar yapılamıyorsa söz konusu ürün alternatiflerinin ithalatının önü açılmalı.
Bu sayede iç piyasanın tansiyonu düşürülebilir. Şartlar normale döndüğünde de ithalat sınırlamaları tekrar eski şartlara döndürülebilir.
Aynı anda hem talep (dış talep merkezli) hem de maliyet (kur ve global fiyat artışı nedenli) enflasyonu yaşanan bir dönemdeyiz. O yüzden tek taraflı alınacak tedbirlerin başarı şansı zayıf.
Bizler gerçekçi analizlerle riskleri fırsata çevirebileceğimizi unutmamalıyız.
Global arz sıkıntısı, bizler için muhteşem fırsatlar getirmeye devam edecek.
11 Şubat 2022 Cuma