Salih Keskin
www.inovasyonuzmani.com
Günümüzde büyükşehirlerde kara, demir ve deniz yolları ulaşımı yapan toplu taşıma araçları (otobüs, metro ve deniz otobüsü gibi), hareketli ekranlara sahip. Farklı konularda kısa süreli gösterimlerin ve tanıtımların yapıldığı bu ekranlara, her gün milyonlarca yolcunun gözü, istemsiz bir şekilde takılıyor. Deniz otobüslerinde, alt yazılı gösterimler kısa olarak saatlerce gösteriliyor ve yolcular da gayri ihtiyari bunları izliyor. Her 5 dakikada bir yapılan reklam yayınlarını da unutmayalım. Belediyelerin, bu ekranlarda reklamını yapmak isteyenler iletişime geçebilsin diye kurduğu özel web siteleri dahi mevcut.
Toplu taşımalardaki ekranlarla ilgili bir büyükşehir belediyesinin web sitesinde sunulan yazı şöyle: “Sizinle belediye ve ona bağlı kuruluşları arasında bir bağ kurmak bizim vazifemiz. Bu doğrultuda yayın hayatını başlattığımız ilk şehir televizyonu Büyükşehir Belediye TV ile geleneksel, dijital ve sosyal medyayı tek bir çatı altında topluyoruz. Şehirdeki yatırım ve faaliyetlerden kültür sanat haberlerine, vizyona giren filmlerden raflarda yerini bulan son kitaplara kadar her şey bu ekranda. Şehrimiz (şehir adı belirtilmiş) için yaptığımız her çalışmada, evrensel değerler çerçevesinde toplum ve insan yararını öncelikli olarak gözetiyoruz. Siz de BB TV’ye internetten, sosyal medyadan, açık hava araçlarından, mobilden, hemen hemen her dijital platformdan erişim sağlayabilirsiniz”.
EKRANLARIN MİSYONU?
Yazımızın başlığındaki ana fikir, bu görsel araçların daha verimli kullanılabilmelerinin mümkün olduğuna işaret etmek ve bu yönde bir mesaj vermek. Bu mesajdan yola çıkarak farklı bir pencere açmayı deniyoruz: Mesajımızın hedefindeki kişiler, ekranlarda sunulan yayınlarını içeriğinin ne olması gerektiğini belirleyen ‘mutfak’takiler.
Yani, bu toplu taşımalardaki ekranlar aracılığıyla büyükşehir insanını yormadan, sıkmadan eğitmek ve çeşitli konularda bilinçlendirmek gayet mümkün.
Mesela dünya milletlerinden geri ve hatta bihaber olduğumuz konuların üzerinde yoğunlaşıp alt mesaj vermek suretiyle zihinleri işlemek, bu ekranların neden asıl varoluş sebebi olmasın?
Mevcut yayınları mercek altına aldığımızda konu içeriklerinin izleyiciler sıkılmasın diye çok sık değiştiğini görüyoruz. Bu durum da ilgili konunun tam olarak anlaşılmadan zihinlerden kayıp gitmesine ve bu nedenle zamanın heba olmasına sebep oluyor.
Sormamız gereken asıl soru şu: Toplum sadece bu ekranlarla eğitilmek zorunda kalınsaydı konular nasıl işlenirdi? Düşünün; milyonlarca insanın dikkatini, gün içinde ortalamada 15-20 dakika bir ekrana sabitleme fırsatınız var; neler yapılmaz ki
Örneğin:
- İnsanlar arası uzlaşı modelleri üzerine görsel bir şov yapabilirsiniz.
- ‘İyilik’ üzerine kurgulanan animasyonlarla insanların belleklerine ‘iyi olmayı’ mıhlayabilirsiniz.
- İhtiyaç sahibi kişilere ait fotoğraflardan yapılmış bir kolajla vicdanları onarabilirsiniz.
- Çizgi film benzeri yayınlarla israfa dikkat çekip toplumsal mesaj verebilirsiniz.
- Asgari 5 dakikalık kısa filmlerle ilgi uyandırabilir, insanların bir hobi sahibi olmasını sağlayabilirsiniz.
- Kişisel yetenekleri ortaya çıkarmak için animasyonlarla çok basit şekilde görsel anket yapabilir ve bir web adresi vererek katılımcıların sonuçları oradan öğrenmelerini sağlayabilirsiniz.
- Bir web sitesi adresi paylaşarak herkesi sürece dâhil edebilir, böylelikle ekran içeriklerini izleyicilerin istekleri doğrultusunda oluşturabilirsiniz.
- Tiyatrolarla yapılacak bir işbirliği sonrası alt yazılı, kısa süreli skeçler yayınlayabilir ve topluma, kara mizah tarzında mesajlar verebilirsiniz.
Ek olarak, toplumumuzun inovasyon zekâsını geliştirmeye ne kadar ihtiyacımız olduğunu ayrıca belirtmeye gerek duymuyorum. Bu ekranlar inovasyon için gerekli bilgi ile ilginin artırılması adına tam bir fırsat sayılabilir. Çünkü inovasyonel zekâ bir kültürdür. Potansiyel olarak herkesin, yaptığı işte ve her konuda yeni bir fikri olabileceği gerçeği ortada dururken bu potansiyeli harekete geçirmemek büyük bir kayıp olacak.
Asıl konu şu ki toplumun en alt kesiminden en üst kesimine kadar her bireyin beyninde yaratıcı loblar var fakat bizler, bu lobları toplumsal olarak nasıl akışkan hâle getirebilir, nasıl işe yarar kalıplara dönüştürebiliriz, sorusunun cevabını bilmiyoruz. Kaldı ki halkın bunu bilmesini beklemek de çok doğru olmayabilir; onlara bunu daha filtre, basit ve sade yöntemlerle öğretmek de yetkili ve ilgili kişilerin, yani bizlerin görevi.
NELER YAPILABİLİR?
- Öğretici bir video içine oyunlaştırma modelleri ilave edilebilir ve arada geçen kelimeleri yakalayıp mesaj atanlara çekilişle ödül verilebilir. Tabii bu arada izleyicilere fark ettirmeden bazı şeyler de öğretilmiş olur. Ödül bütçesinin ise reklam gelirlerinden ya da çeşitli sponsorlardan elde edilmesi mümkün.
- Bir karakter yaratılıp bu karakter, toplu taşımalardaki ekranlarda gösterilerek aşina bir karakter hâline getirilebilir ve tıpkı izleyiciler gibi gündelik yaşam içersinde zorluklarla başa çıkan bu ‘yılmaz’ kişiliği, kısa filmlerin başrol oyuncusu olarak herkesin izlemesi sağlanabilir. Bu karakterle bir süre sonra kendi arasında özdeşlik kuracak insanların toplumsal motivasyonu ve direnci artacak.
- Kısa film şeklinde klasik dışı farklı senaryo tasarımları oluşturularak halkın görsel ve estetiksel zekâsı doyurulabilir.
- Dünyanın değişimi bir mantık dizgesi içerisinde ele alınarak herkesin değişimin karakterini anlaması ve bunu içselleştirmesi sağlanabilir.
- Unutmamak gerekir ki artık videoların ortalama seyredilme oranı dakika düzeyine indi. Yani ne anlatılacaksa 3-4 dakikada anlatılmalı ve mesajlar, herkesin anlayacağı düzeyde belleklere yerleştirilmeli.
Sonuç olarak toplu taşımalardaki ekranlar bir nevi, modern ‘toplu taşıma okulu’ gibi bir formasyon üstlenebilir, üstlenmelidir. Bu ekranları yaratıcı içeriklerin aracısı olarak kullanmanın millî bir görev olduğunu unutmayalım!
20 Aralık 2019 Cuma