Son zamanlarda gerek faizlerde gerekse kurlarda ciddi hareketler yaşanıyor. Bu hareketlilik gerek yatırımları gerekse reel sektörü tuttukları pozisyon oranında farklı şekilde etkiliyor.
20 Ağustos 2014 günü 2.016 TL seviyesinden işlem gören USD, tam bir yıl sonra 20 Ağustos 2015 günü 3 TL seviyesinin üzerini denedi. Bu, yüzde 49’a yakın değer değişimi demek. Yani Türk Lirası yüzde 49 civarında değer kaybetti.
Euro’ya bakarsak 20 Ağustos 2014 günü 2.8700 TL seviyesinden işlem görürken,20 Ağustos 2015 günü 3.3492 seviyelerine kadar yükseldi. Yani TL’de yüzde 17 değer kaybı söz konusu olmuş.
Bunun için ilk öne sürülen argüman FED ve uluslararası piyasalardaki hareketlilikler yani gelişmekte olan piyasalardan genel para çıkışı belirtilse de asıl sebep bu değil. Belki katkı sağlamış olabilir. Çünkü TL bu aralar Brezilya Reali’nden sonra dünyada en fazla değer kaybeden para birimleri arasında ikinci sırada.
MALİYETLERDE YÜZDE 49 ARTIŞ
Siyasi istikrar seçimlerden sonra ortaya çıkan tabloyla yerini siyasi belirsizliğe bıraktı. Hükümet kurulma çalışmalarının sonuçsuz kalması da iyice tuz biber oldu. Bu durum piyasaların fiyatlama yapamaması nedeniyle tekrar duraklamasına yol açacaktır.
Asıl soru, neden bu kadar agresif bir şekilde dövizin yükseldiği. Bunun ilk nedeni, piyasanın çok sığ olmasından dolayı global ölçekte az miktarda sayılan alımlar bile ciddi yükselişlere yol açabiliyor. Özellikle ithalata dayalı bir üretim yapan ülkemizde maliyetlerin hızla artması anlamına geliyor. Emtia fiyat değişimlerini bir kenara bırakırsak USD ile alım yapanların maliyeti kurdan dolayı yüzde 49 artmış durumda. Bu işin bir yanı.
REEL SEKTÖR KREDİLERİ
İşin asıl önemli tarafı reel sektörün kullandığı krediler. Bu kredilerin TL karşılığı da hızla arttığından ciddi kur farkı zararları yazılacak. İş böyle olunca da firmalara vergi ödemeleri için çıkacak kâr tutarlarında ise bir törpülenme söz konusu olabilir. Hatta kredinin büyüklüğüne göre belki de zarar ortaya çıkabilir.
Üçüncü bacakta ise kamu vergi gelirlerinde ister istemez bir azalma söz konusu olabilir. Çünkü kur farkı zararları vergi öncesi kârlılığı azaltan bir unsur.
İhracatçı ise yapmış olduğu ihracatın bedelini yüksek kurdan bozarak sevinirken yeni siparişlerde müşteri fiyat indirimleri isteyebilir. Kaldı ki, yerine koyma maliyetlerinin yükseldiğini, kredi maliyetlerinin yükseldiğini görünce de sevinçleri yarım kalabilir.
Son zamanlardaki terörizm ile birlikte başlayan bu hareketin terörizmle paralellik ettiğinden şüpheleniyoruz.
KUR VE FAİZ RİSKLERİNİZİ İYİ YÖNETİN
Kur hareketlerinin makroekonomik verilerle bir alakası yok. Bu durumda olağanüstü bir dönemden geçen ekonomimiz belki de olağanüstü tedbirlere ihtiyaç duyabilir. Şimdilik daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi kur ve faiz risklerinizi iyi yönetin, likidite yönetiminde daha dikkatli olun diyoruz.
21 Ağustos 2015 Cuma