Son günlerde Euro dolar paritesinde genel olarak Euro lehine bir hareketlenme gözlemlenmeye başladı. Bu hareketlenmenin başlangıç noktası olarak Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda Jean-Marie Le Pen’in ikinci tura kalmakla beraber, ilk turda beklenenin altında oy alması ile cumhurbaşkanı olarak seçilme şansının kalmadığının ortaya çıkmasıydı. İlk tur sonuçları belli olana kadar Avrupa’daki ırkçı gelişmenin neredeyse öncüsü konumunda olan ve bu nedenle de tüm Avrupa için bir nevi ırkçılığın öncüsü durumunda bulunan Le Pen’in Fransa’nın yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmesi durumunda AB’nin ve Avrupa Para Birliği’nin hızla dağılma sürecine girmesi artık kaçınılmaz olacaktı. Zira, geçen yıl haziran ayında İngiltere’de yapılan referandumda AB’den çıkış yönünde bir sonuç çıkması ile Euro’nun ve AB’nin geleceği çok ciddi olarak tartışılmaya başlanmıştı. Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Le Pen’in kazanması halinde bu Almanya ve İtalya gibi öncü diğer ülkelerdeki seçimleri de etkileyerek AB’nin ve Para Birliği’nin hızla bir dağılma sürecine girme tehlikesi netleşecekti.
Fransa seçimlerinde yeni cumhurbaşkanı olarak seçilen Emmanel Macron’un esasen doğrudan bir siyasi parti ile ilişkisinin olmaması ve vadettiği ekonomik reform söylemleri ile öne çıkarak cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ile yakın gelecek bakımından AB’nin dağılma sürecine girme riskinin ertelendiği görünümü belirgin hale gelmiş oldu. Esasen Macron da ne pahasına olursa olsun AB ve Para Birliği’nin devamı yönünde bir söylemde bulunmuyor. Doğal olarak Fransa’nın kalkınması ve güçlenmesi, dolayısıyla da Fransa menfaatleri neyi gerektiriyorsa onun yapılacağı mesajını veriyor. Böyle olması da zaten işin doğası gereğidir.
ABD GELİŞMELERİ
Peki, bu sonuçlar tek başına Euro’nun dolar karşısında değer kazanmaya başlamasının nedeni mi? Elbette başka nedenler de var. Özellikle son günlerde paritenin 1.11 üzerine taşınmasında son açıklanan ABD verilerinin beklenene göre biraz daha zayıf çıkması ile daha önce neredeyse kesin gözüyle bakılan ABD Merkez Bankası Fed’in gelecek ayki toplantısında 25 baz puanlık faiz artışı yapacağı beklentisinin önemli ölçüde zayıflaması en önemli etken oldu. Bir yandan da ABD Başkanı Trump’ın CIA direktörünü görevden alması sonrası süreçte basına yansıyan konular buradaki diğer önemli etken oldu.
Piyasalar, bir yandan da yeni ABD Başkanı’nın ilk 100 günlük icraatları itibarıyla beklenenin aksine, performansı en düşük ABD başkanları arasında yer alması, diğer yandan ABD adına son sözün Başkan’dan ziyade ABD sisteminin kurumlarında olduğunu gözlemlemeye başladı. Doğal olarak da Başkan ile kurumlar arasındaki çatışmanın ABD açısından olumsuzluklar içereceği bir dönemden geçilecek.
Euro dolar paritesinde son 5 yıllık harekete baktığımızda 2012 mayıs ayında 1.27’li seviyelerden başlayan, genel itibarıyla artış trendi 2013 yılı ocak ayında 1.37’li seviyelere çıktı. 1.35-1.39 aralığında seyreden bu trend 2014 Mayıs ayından itibaren hızla bir gevşeme sürecine girdi. 2015 yılı ocak ayında 1.05 ile dip yapan parite, uzunca bir süre tekrar kısmi bir geri dönüşle 1.10 ve üzeri seyretti. Kasım 2016’dan itibaren de hızla 1.10’un altına inerek yine yaklaşık 6 aylık bir süreçte 1.06-1.08 aralığında seyretti. Ta ki, yukarıda belirttiğimiz gelişmelere kadar…
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
Euro dolar paritesindeki dalgalanmanın kısa vadelerde devam edeceğini ancak ABD’deki gelişmelere bağlı olarak yönünün daha da netleşeceğini söyleyebiliriz. AB tarafının her ne kadar ekonomik anlamda sıradışı bir performans beklentisi olmasa da şimdilik dağılma sürecinin ertelenmesi ve parasal genişlemenin yavaşlamasına bağlı olarak bu değerlenme sürecinin bir süre daha devam edeceğini, Euro’nun 1.10-1.20 aralığında olacağını beklediğimiz bu sürecin 2019 yılı içerisinde tekrar AB dağılma süreci tartışmalarının başlaması ile dolar lehine dönebileceğini düşünüyoruz.
23 Mayıs 2017 Salı