Hikmet Baydar
Batı’ya baktığımızda son derece düşük faiz oranlarını görürüz. Öyle ki ülkemizin kendi para birimiyle ilişkili faizlerle hiç alakası yoktur. Yüzde 3’ler, yüzde 4’ler hatta bazen LIBOR+1 gibi rakamlarla kaynak bulmak çok kolaydır.
Peki neden böyle?
Bunun iki ana sebebi var; birincisi, kaynak ihtiyacının hızlı büyüyen ülkemizde çok yüksek olmasıdır. Bu durumda ihtiyaç olunan miktar için fon arz edenler arasında bir rekabet yoksa o zaman talep edilen yüksek faiz ödenmek zorunda kalınıyor. Bu amaçla da yurtdışında ülkemiz sürekli karalanıyor ve riskli bir yer gibi gösteriliyor. Bunun yanında rating kuruluşları üzerinden de not vasıtasıyla yabancı fonların girişi engelleniyor. Çünkü yabancı fon iç tüzüklerinde rating notu alt limitleri bulunuyor. İkinci sebebe gelince; bir ülkede fonların yatırım kararını vermelerini sağlayan diğer veri, reel faizin sağlanacağı nominal faiz seviyesinde bulunulmasıdır. Burada reel faiz nominal faizden (bizlerin piyasada konuştuğu faiz) enflasyon oranı düşürüldükten sonra kalan rakamdır. Bu veri enflasyonun oranının ‘yüzde’ üzerinde bir faiz anlamına geliyor.
Enflasyon 10 ise ve nominal faizler de 10 ise o zaman hiçbir reel getiri yoktur. Enflasyon yüzde 1 ise ve nominal faizler yüzde 2 ise reel faiz yaklaşık yüzde 1’e yakındır. Yani söz konusu faiz, yüzde 10 enflasyon olan ülkenin yüzde 10 olan nominal faizinden daha anlamlıdır. Bunun üzerine kur dalgalanmalarından dolayı yabancı para cinsinden kaybetme riskini ve rating notlarda belirtilen diğer riskleri de eklerseniz reel faizin seviyesini az çok anlayabilirsiniz. Bu konu hata kaldırmayan bir konudur. Eğer reel faiz sıfır olursa o zaman yabancı sermaye bir getiri elde edemeyeceğini düşünebilir. Bu durum ‘Türk TL’ cinsi tahvillerde kâr satışı yaparak dövize geçme potansiyelini ciddi şekilde artırır.
Beklenti anketlerinde ülkemizin yılsonu enflasyon beklentisininyüzde 12 civarında olduğunu görüyoruz. TÜİK tarafından açıklanan son kasım enflasyon verisinde, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10.56, 12 aylık ortalamaya göre de yüzde 15.87 olarak gerçekleşti. Yılsonu enflasyonda eğer bir sürpriz olmazsa yüzde 11 – yüzde 12 aralığı gelecek diye düşünüyoruz. Bu veri ocak 2019 da yüzde 20.35 olan yıllık TÜFE verisinin ciddi altında olması nedeniyle önemli bir başarıyı yansıtıyor. Bu başarının sürdürülebilmesi için faizleri düşürecek bir fon girişinin olması çok önemlidir. İşte kritik olan nokta budur. Bu fon girişi eğer belli kartellerin elinde tutuluyorsa ülkemizin bu kartelleri bozması gerekiyor. Bu nedenle de hata yapma lüksümüz bulunmuyor.
Son açıklanan TÜFE rakamı beklentilerimiz çerçevesinde geldi. Yıllık bazda yüzde 8.55 olan tüketici fiyat endeksi Kasım 2019 ayında yüzde 10.56 seviyesine yükseldi. Aralık ayında da yükselme potansiyeli fazladır.
Bu analiz sonucunda TCMB’nin faiz indirimine gitmek için acele etmemesi, aksi halde tahvil satış riskinin ciddi yükseleceğini dikkate alması gerekiyor. Tahvil satışının anlamı, faizlerin yükseleceğinin kaçınılmaz olacağıdır.
Son söz; hedefe varmak için sabretmek gerekir. Doğru karar doğru araçlarla, doğru zamanda ve doğru yerde doğru sonuçları getirir.
06 Aralık 2019 Cuma