DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL
Bitcoin ve üzerine bina edildiği blokzincir teknolojisi, merkeziyetsiz doğası, demokrasi ve özgürlüğü getirme potansiyeli, hatta şu ana kadar bir hayal olan katılımcı demokrasi gibi kavramları gerçekleştirebilme gücü gibi özellikleri öne çıkarılarak son dönemde ütopik bir gelecek vizyonunun merkezine yerleşmiş durumda... Ancak bu yazıda Bitcoin’i aykırı bir yönden, küresel sermayenin yeni oyun planının odağı olarak bakan bir perspektifle inceleyeceğiz.
Kripto para tabanlı bir oluşum olan Metaverse kavramının ‘yeni büyük şey’ olarak öne çıkarıldığı bugünlerde Bitcoin ve kripto para çılgınlığı yeni bir evreye girmişken, bu olguyu farklı bir bakış açısıyla inceleyen bu yazının konunun eksik kalan, tartışılmamış yönüne ışık tutacağını umuyorum.
Finansal piyasalarda hemen her zaman geçerli bir kaide vardır, o da şudur: Bir savı herkes, hatta sokaktaki simitçi bile dillendirmeye başladıysa bu savın tersinin olacağından şüphelenilir. Çünkü her zaman günün sonunda piyasa yapıcı, bir başka deyişle ‘masa’ kazanır.
Bu yazıda Bitcoin’in kısa tarihi ve gelişimiyle ilgili tahminden öte vakıa olan bilgileri inceleyerek büyük resmi anlamaya çalışalım.
Bilindiği gibi Bitcoin, fazlasıyla yozlaşmış mevcut finansal sisteme bir başkaldırı olarak, tam da 2008 mortgage krizi ertesinde, halen gizemini koruyan ‘Satoshi Nakamoto’ takma adlı şahıs tarafından dünyaya tanıtılmış ve mekanizma tasarımıyla halen kendine hayran bırakan ‘oldukça vizyoner’ bir proje olarak zamanla dünya çapında kabul görmüştür.
Bitcoin sisteminin aslında kimi/neyi güçlendirdiğine bakarak Bitcoin’in orijinini bulmaya çalışalım…
PETRO-DOLAR SİSTEMİ
20. yüzyıla her yönüyle damgasını vuran Amerika Birleşik Devletleri, elde ettiği süper gücü çok büyük oranda para politikasına ve güçlü dolarına borçludur. Tarihi boyunca 1971 yılına gelene dek 636 milyar dolar basan Amerikan devleti, o tarihte doların altınla bağını kopardıktan sonra parasal genişlemesini zamanla artırmış, 2007 sonuna gelindiğinde bu büyüklük 7.4 trilyon dolara ulaşmıştır. Bu meblağ, pandemi sonrası dönemde ciddi oranda artmış ve 2021 itibariyle 20 trilyon doları geçmiştir. Amerika, eskiden altına dayalı olan dolarını 1970’li yıllardan itibaren petro-dolar sistemiyle güçlü kılmayı başarmıştır. Petrol üreten körfez ülkelerini petrollerini dolar cinsinden satmaya zorlayan Amerika, bu sayede bastığı paraya olan talebi diri tutmayı başarmıştır.
BİTCOİN-DOLAR SİSTEMİ
2008 krizine gelindiğinde finansal sistemi ayakta tutabilmek için trilyonlarca dolar tutarında yeni para basmak zorunda kalan Amerikan yönetimi, yaptığı hesaplamada parasal genişlemenin karşılığında Amerikan faizlerini yüzde 10 civarında artırmak zorunda kalacağını görmüştür. Bu durumun Amerikan ekonomisinin çökmesiyle sonuçlanacağının farkında olan Amerikan yönetimi, iddiaya göre çözüm olarak ‘Sünger Teorisi’ni geliştirmiştir. Bu teoride ağırlığının 20 katı kadar sıvı emme potansiyeline sahip süngerden esinlenilmiştir.
Buna göre öyle bir finansal enstrüman geliştirilmeli ki, basılan Amerikan dolarını bir şekilde hapsederek geri alınması sağlanabilsin…
Bu mantıkla Amerikan yönetiminin mortgage krizinin hemen ertesinde Bitcoin’i piyasaya sürdüğü iddia ediliyor.
Bu savı destekleyen kanıt niteliğindeki birkaç argümandan bahsedilebilir. Gelecek yazıda bu argümanları detaylı biçimde inceleyeceğiz.
19 Kasım 2021 Cuma