Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ

Ya yeni ürünler bulacaksınız ya da yeni pazarlar... Dünden bugüne hem ayakta kalmak hem de gelişmek isteyen bir şirketin yapması gerekenler belli. Tabii bunlar için de ‘yeni fikirler’ lazım. Doğrusu, her zaman önemliydi ama şimdi işin ‘yeni fikirler’ boyutu daha da öne çıkıyor.

Bakıyorum da, büyük firmalar ‘yeni fikir’ meselesinin önemini iyice kavradı. Kendi içlerinde ‘inovasyon merkezleri’ kuruyorlar. Bunun için yüz milyonlarca, milyarlarca dolar harcıyorlar. Yetmiyor. Startup’lara yöneliyorlar. Onların yeni fikirlerinden ve o yeni fikirlerin ortaya çıkarttığı dinamizminden yararlanmak için...

Yenilik ve Ar-Ge’nin yapısı da değişmeye başladı. Salgın döneminin öne çıkan kahramanlarından Biontech, bu değişimin en önemli örneklerinden. Özlem Türeci ve Uğur Şahin’in Almanya’da kurdukları aşı üzerine uzmanlaşmış startup’ları, ilaç devi Pfizer’ın gücüyle birleşince dünyanın umutlarını bağladığı büyük bir girişime dönüştü.

Giderek önemi artan yeni fikirlerin üretimi için küçük ve orta boy şirketler neler yapabilir?

Tabii ki, ilk akla geldiği gibi yeni fikir üretimi için irili ufaklı ekipler kurulabilir. Düzenli toplantılar yapılabilir. Ancak muhtemelen işe yarar yeni fikirlerin filizlenmesi için bu yeterli olmayacak. Bunun için şirketteki ortamın ve iklimin de uygun olması gerekir. Nasıl, bir tohumun filizlenmesi için sadece sulamak yeterli değilse, mesele tek başına bu iş için bulunacak kaynak, yani para da değildir.

Uygun ışık, uygun ısı, uygun nem olmadan tohum filizlenmez. Hatta fazla sulama çoğu kez tohumu çürütür.

Peki, o zaman bir KOBİ sahibi ya da yeniliğin önemini kavramış bir yönetici yeni fikirlere ulaşmak için ne yapmalı?

İşin içinden gelen, kendileri de elini taşın altına koymuş ve de aklına fikrine güvenebileceğimiz ne kadar uzman varsa şu önerilerde bulunuyorlar:

CESUR VE KARARLI YOLCU

Yenilik üretmenin riskini ancak cesurlar alabilir. Bilinmeyeni araştırmak ve yeniyi bulmak için cesaret bize güç verir. Yeniliğin peşine düşmek kolay iş değil. Her zaman umut dolu bir yolculuk da değil. Tüm çabalarınıza rağmen umutların azaldığı dönemler olabilir. İşte böylesi dönemlerde umutsuzluğa rağmen yola devam etme kararlılığı da cesaret gerektirir. Özetle uzmanlara göre, yaratıcılığın olmazsa olmazı cesaret.

KUŞ GİBİ ÖZGÜR

Uzmanlar, yenilik peşinde koşanların zihinlerinin bir kuş kadar özgür kaldığı ortamda yeni fikirlerin filizlenmek için uygun bir zemin bulacağı konusunda hemfikir. ‘Sıkı kurallar yaratıcılığı dar bir alana hapseder’ diyorlar. Disiplini sevenler yadırgasa da, kurallara odaklanmak yerine bir kuş gibi daldan dala konabildiğimiz ortamlarda çok sayıda yeni fikir ortaya çıkabiliyor.

AŞK OLMADAN MEŞK OLMAZ

Yenilik üreten bir yaratıcılık en başta cesaret istiyor, tutku istiyor. İşinize tam anlamı ile sarılmanızı gerektiriyor. Yeni bir şey bulmanın heyecanını duymayan birinin yaratıcı olması da beklenemez. Eskilerin çok doğru olarak tespit ettikleri gibi, ‘aşk olmadan meşk olmuyor’.

FIRTINA DEĞİL MELTEM ESSİN

Adı üstünde, fırtınanın hayli soğuk bir havası var. Yenilik konuşuyorsak ‘beyin fırtınası’ yerine ‘fikir meltemleri’ daha geçerli. İçten, samimi, yaz aylarının ılık meltemlerini andıran sohbetlerin çok daha verimli olacağını söylüyor uzmanlar. Fikir üretimi, zorlama ile olmuyor. Onun için bu konuda çalışanları sıkıştırmak yerine önce duygu, sezgi, gözlem ve deneyimlerin harman edildiği sıcak ve huzurlu bir ortam oluşturmak daha iyi sonuçlar verebiliyor.

PEŞİN HÜKÜM YERİNE FİKRE SAYGI

Hız, çağımızın en belirgin özelliklerinden biri olsa da yenilik peşinde koşanların sabırlı olmayı bilmeleri gerekiyor. Yeni bir fikir için aceleci olmayın. Bazen toplantılarda ilk anda anlamsız veya komik görünse de ortaya atılan fikirleri dikkate alın. Kafamıza yatmasa da, her fikre saygıyla yaklaşmak zorunlu. Yeni fikirlerin baş düşmanının dudak bükmek, burun kıvırmak olduğunun altını çiziyor uzmanlar. Keza, fikirleri sahiplerinin makam ve yaşlarına bakılarak değerlendirme yapmanın da...

Heyecan, cesaret, hoşgörünün hakim olduğu huzurlu, samimi ve özgür bir ortam...

İşte yeni fikirlerin üretimi, dolayısıyla şirketinize yeni ufuklar açacak, hamle yaptıracak, para kazandıracak yenilikler için uygun koşulları sağlayacak ortam bu. Ondan sonrası size ve ekibinize kalmış. Ama hiç merak etmeyin... Becerilerinizi; hayalleriniz, umutlarınız ve özlemlerinizle birleştirdiğinizde siz de bir ‘yenilikçi’ olabilirsiniz. O potansiyel sizde var. Ortağınızda ya da çalışanlarınızda da… Siz siz olun, her insanın yaşadıklarıyla, gözlemleriyle farklı tecrübeler ve bakış açıları kazandığını aklınızın bir kenarında tutun. Belki de aradığınız yeni fikir hemen yanı başınızdadır!

İzninizle, bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Yenilik peşinde koşmak ve ortaya çıkardığınız yeni fikirleri ticarileştirmek sadece şirketiniz için değil, memleket için de son derece faydalı. Unutmayalım, yenilikçilik şu sıralar üzerine odaklandığımız cari açık meselesinin çözümünde de kilit bir role sahip. Cari açık üretmeyen bir büyümenin itici gücünü ‘yenilikçilik’ oluşturacak. Başka Eko-Mercek’lerde bu konuyu da ele alalım...

YENİ FİKİR ÜRETMEK İÇİN İZLENECEK ADIMLAR

Gözlem ve dikkat şart: Yeni bir fikir üretmek, sanıldığının aksine öyle bir çırpıda olup bitecek bir iş değil. Arşimet’in ‘Buldum buldum’ diye hamamdan yarı çıplak dışarı fırlaması, hikâyenin sadece bir kısmı. Acaba o keşif noktasına gelene kadar suyun kaldırma kuvveti üzerine neler geçti aklından? Ve kaç gece-gündüz beynini patlatırcasına meşgul etti bu problem? Uzmanlar yeni bir fikir üzerine çalışanların konuyu zihinlerinin bir tarafına yerleştirdikten sonra çevreyi, insanları, davranışları rahat rahat gözlemlemelerini öneriyor. Tabii zihnimizin bir tarafına yerleştirmek derken, ‘kolay ulaşılabilir bir taraf’ kastediliyor. Çünkü her şeye dikkat edilecek. Hani ‘bir gün okula giderken’ şarkısının devamındaki gibi... Bilgi çağının anahtar kavramı ‘dikkat’... İlk aşamada, yenilik üretilmesi hedeflenen konu hakkında bol bol bilgi toplayacak ve ayrıntılara da dikkat edeceğiz.

Bağlantılar kurun: Bu aşamada duygularımızı, hayal gücümüzü, daha önce yaşadıklarımızı, bilgimizi, kültürümüzü devreye sokmamız gerekiyor. Çünkü bunlarla topladığımız bilgiler ve gözlemler arasında bağlantılar kuracağız. Bunu yaparken kendimizi sınırlamayacağız. Herkes gibi baksak da, herkesten farklı şeyler düşündüğümüzde bağlantıları kurmak kolaylaşıyor. Uzmanlara göre, önem baktığımız şeyde değil, bakışımızda olmalı. Yoğun düşünmekten kafamız zonklamaya başlayabilir. Pes etmeyin!

Kuluçkaya yatın: Üçüncü aşamada elde ettiğimiz malzeme, kurduğumuz bağlantılar ve beynimizi zonklatarak yaptığımız yoğun düşünme süreci sonunda ortaya çıkan fikirlerin bir bölümünü seçip, onları iyice benimsememiz gerekiyor. Dahası özümsememiz gerekiyor. Böylelikle artık yeni fikrin tohumu beynimizde kök salmaya başlayacak. Köklerin filizlenip büyümesinin ne kadar zaman alacağını söylemek mümkün değil. Kuluçkaya yatan bir anaç tavuk gibi sabırla zamanın gelmesini beklemelisiniz. Yeni fikirler aceleye gelmiyor.

Şimşek çaktığı anı kaçırmayın: Uzmanlara göre, yeni fikirlerin doğumu çoğunlukla zihninizdeki deyim yerindeyse ‘bilinçli gerginliği’ gevşettiğimizde gerçekleşiyor. İç kontrollerimizin el frenini serbest bıraktığımızda yeni fikirler adeta kendiliğinden ortaya çıkıyor. Herhangi bir zamanda, herhangi bir iş yaparken. Aynen Arşimet gibi... Yalnız uzmanların bir uyarısı var. Yeni fikrin bir şimşek gibi zihnimizi aydınlattığı o anın kıymetini bilin diyorlar: “İşinizde yeni kapılar açacak yeni fikir kapıyı bir kez çalar.”

04 Şubat 2022 Cuma