Prof. Dr. Ahmet KAVAS

Prof. Dr. Ahmet KAVAS

Diğer Yazıları

Türkiye, Afrika ülkeleri için kazan-kazan siyasetinden ziyade kazandıran bir ülke olarak kıtadaki eski sömürgeci ve yeni etkinlik kuran devletlerden farklı bir konumda. Kıtada bin yılı aşan mazisi bulunan Türkiye’nin ilişkilerdeki başarısı, rakip ülkelerin radarında. Bilinen teorilerin dışındaki bu gelişme; çok sayıda araştırmacı ve yazarın kafa yorduğu bir konu olacak.

 

Mısır’a 9. yüzyılda Abbasi ordularıyla gelen Türk savaşçılar, böylelikle Afrika kıtasına giriş yapmış oldu. Dolayısıyla 1918’deki Mondros Mütarekesi ile bugünkü Libya’daki Osmanlı askerlerinin mecburen çekilmesine kadar bin yılı aşan bir tarihi geçmiş var. 30 milyon kilometrekarelik bu devasa coğrafyanın neredeyse yarısına yakınında yerel halklarla kurulan akrabalık bağları da dahil önce haçlılara, sonra sömürgecilere karşı korumak için kısa veya uzun vadede kol kola sürekli varlık gösterdiler.

 

Sömürgeciler, Afrikalıları tanıdıkça ve onların Türklerle sadece sahillerde değil, kıtanın en merkezi bölgelerinde bile birlikte yaşama azimlerine vakıf oldukça Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını bahane bilip adeta hem Afrikalılar’da hem de Türkler’de geçmişin tüm hafızasını silmeyi ihmal etmediler. Her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin kısa zamanda bu mirasa sahip çıkacağından çok emindiler. Daha 1926 yılında kıtada henüz bağımsızlığını korumakta olan nadir ülkelerden Etiyopya’da ilk büyükelçiliğin açılması, aslında bunun alenen ispatı idi. 

 

ESKİ EYALETLERE ELÇİLİK

 

Afrika’da 1950’li yıllarda alevlenen bağımsızlık hareketleri ile birer birer kurulan yeni devletlere Türkiye Cumhuriyeti’nin de özellikle Osmanlı Devleti’nin uzun yıllar hüküm sürdüğü eyaletleri olan Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Sudan ile daimi müttefiki Fas Krallığı’na sefaretlerini açması birbirini takip etti. Bunlara Senegal, Nijerya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Güney Afrika Cumhuriyeti, Gana, Kenya ile bir süreliğine de olsa Somali ve Tanzanya da ilave edildi. Böylece 2000’li yıllar öncesi için 13 ayrı ülkeyle bir şekilde diplomatik irtibat kurulmuş oldu. Hatta bunlar üzerinden de büyükelçilerimizin çevrelerindeki diğer ülkelere akredite edilmelerine itina edildi. Ancak kıtanın devasa büyüklüğünden dolayı 20. yüzyıldaki iletişim, hatta ulaşım imkânlarının sınırlı bulunması sebebiyle Türkiye’nin güçlü bir Afrika siyaseti takip ettiği söylenemez. Her şeyden önce bu kıta, Osmanlı Devleti’nin mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nden uzak tutuldu. 1980’li yıllarda Başbakan ve Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal’ın temasları ile hem ortak geçmişe bir hatırlatma süreci başlatıldı hem de diplomatik, siyasi ve ticari ilişkilerde bir canlanma sürecine girildi.

 

DURAKSAMA YILLARI

 

Ne var ki, 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla yerine kurulan Rusya’nın Afrika üzerindeki tesiri çok azalsa da ondan ortaya çıkan boşluğu önce Hindistan, kısa süre sonra da Çin doldurmakta gecikmedi. Türkiye’nin geçirdiği askeri darbe süreçleri, 1970’lerdeki terörle özdeşleşen gündemi ve 1990’lı yılların ortasındaki koalisyon hükümetleri Afrika ile temasları geliştirmek yerine adeta rafa kaldırdı. Dönemin yöneticilerinden bir kısmı ve matbuat bile “Afrika’da ne işimiz var?”, hoşa gitmeyen bir durum karşısında “Afrika’da mıyız, balta girmemiş ormanların ve aşılamaz çöllerin kıtası” gibi ifadeleri atasözü gibi kullanmaktan çekinmezdi. Hatta 1998 yılında Dışişleri Bakanlığı bünyesinde başlatılan Afrika’ya açılım düşüncesi de herhangi bir yankı bulmayıp sadece bir-iki belge hacmindeki kitapçıklardan ibaret kalmıştı.

 

YENİDEN AÇILIM 

 

2000’li yıllarda hem Türkiye hem de çok sayıda Afrika ülkesi yavaş yavaş karşılıklı temaslar için zemin yokladı. Özellikle Afrika Birliği Teşkilatı, yeni bir yapılanma sürecine girip 2002 yılında Afrika Birliği adını aldıktan sonra kıtayla ilgilenecek diğer coğrafyalardaki devletler için 2005 yılında Afrika’ya Açılım Eylem Planı adıyla yeni bir girişimi takdim etti. Bu konuda en istekli ülke olarak Türkiye sahaya hızlı ve etkili bir giriş yaptı. 2007 yılında Başbakan iken Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Afrika Birliği’nin 8. Zirvesi için konuk olarak Etiyopya’nın başkenti ve Afrika Birliği’nin merkezine davet edildi. O dönem Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Alpha Oumar Konare hem Varşova’da eğitim alan bir tarih profesörü olması hem de Mali’de iki dönem devlet başkanlığı yapması sayesinde Birleşmiş Milletler’den sonra en fazla üyesi olan Afrika Birliği adına Türkiye’yi Asya-Avrupa ve Afrika arasında bir merkez ülke konumunda gördü ve kıtanın kapılarını sonuna kadar Türkiye’ye açtı. Dahası kendi görev süresi yetmese de 2008 yılında ilki İstanbul’da yapılan I. Türkiye-Afrika Devlet Adamları Zirvesi’nin tüm hazırlıklarını yaptı.

 

Türkiye, Afrika ülkeleri için kazan-kazan siyasetinden ziyade kazandıran bir ülke olarak kıtadaki eski sömürgeci ve yeni etkinlik kuran devletlerden farklı olacaktı. Onun bu öngörüsü sayesinde de 2008 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyeliği seçimi için o dönemdeki 53 Afrika ülkesinden ikisi hariç tamamı ülkemizi destekledi. İkincisi 2014’te Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da yapılan buluşmanın üçüncüsü ise İstanbul’da 2021’de gerçekleştirildi.

 

Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile ilk teması, diplomatik ilişkilerin tesisi idi ve 2008 yılında yapılan çalışmalar neticesinde bir yıl sonra kıtanın farklı bölgelerinde yeni sefaretler açılması hedeflendi. Aradan geçen 14 yılda, 12 olan sefaret sayısı 32 artırılarak 44 oldu ve böylece 52 büyükelçiliğiyle Çin, 50 büyükelçiliğiyle ABD ve 47 büyükelçiliğiyle Fransa’dan sonra en fazla temsilciği bulunan ülkeler arasında dördüncü sırada yer aldı. Ankara’da da aynı süreçte 10 kadar olan Afrika devletlerinin büyükelçilik sayısı 4 kat artarak 40’a yaklaştı. Ülkelerle yapılan ikili anlaşmaların sayısı giderek artıyor. Sahraaltı Afrika’da ilki 2015’te Çad ile yürürlüğe giren Çifte Vergileri Önleme Anlaşması, kıta genelinde yaygınlaşarak 12 oldu ve yakın zamanda bunu imzalayarak yürürlüğe dahil edilecek ülke sayısı da artacak.

 

STRATEJİ BELGESİ

 

2010 yılı mart ayında hazırlanan ve dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla yayınlanan Afrika Strateji Belgesi, son 14 yıldaki karşılıklı ilişkilerin daha sağlam zemine oturmasını temin etti. Böylece diplomasi yanında Türkiye’nin farklı resmi kurumları ile sivil toplum kuruluşları, Afrika’da adım atmadık değil ülke, neredeyse her birinin en uzak bölgelerine kadar ulaştı. TİKA, Maarif Vakfı, THY, Diyanet Vakfı, YTB, Kızılay, AFAD, Yunus Emre Enstitüsü ile kıta ülkelerinin en acil ihtiyaçları öncelikli olarak ele alındı. Su kuyuları gibi sgünlük hayatın olmazsa olmaz ihtiyaçlarından eğitim, sağlık, kalkınma ve benzeri alanlarda çok sayıda çalışma aralıksız yürütüldü. Kısa zamanda Türkiye adı artık kulaktan duyma bir ülke adının ötesinde her an yanı başında olması istenilen bir dost eline uzanmakla eşanlamlı hale geldi. 1970’li yıllarda Libya’dan Afrika’ya adım atan müteahhitlerimiz başta olmak üzere bütün yatırımcılarımızın ve tüccarımızın gayretleri her türlü takdirin üzerinde Türkiye’yi Afrika’da tüm başkentlerde görünür kıldı.

 

80 MİLYAR DOLARLIK PROJELER

 

DEİK heyetleri, Cumhurbaşkanımızın gerçekleştirdiği 81 yurt dışı gezisinde iş insanlarından oluşan kalabalık bir heyet ile yer alıyor ve Afrika ülkelerinde de mutlaka ziyaret edilen ülkenin devlet başkanı ile iki ülkenin yatırımcılarına ve tüccarına yönelik hitapta bulunuyor. Heyetler ise kendi aralarında farklı oturumlarda etkileşim fırsatlarını değerlendiriyor. 2003 yılında Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle 5.4 milyar dolar gibi çok sınırlı olan ticaret hacmi, son 20 yılda adım adım takip edilen gayretler neticesinde yaklaşık 8 kat artarak 2022 yılı sonu itibarıyla 40 milyar doları aştı. 54 Afrika ülkesinden 26’sında ticaret müşavirlikleri ile ülkemizin her biriyle ekonomik ilişkileri yakından takip ediliyor. Afrika’da yatırımcılarımızın şimdilerde 1500’ü aşan projeleri de 80 milyar dolara yaklaşmış bulunuyor. 

 

ETKİNLİK ALANI DEİK İLE GENİŞLİYOR

 

1985 yılında kurulan ve sürekli gelişip büyüyen Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), bugün 152 ülke iş konseyi içinde 46 Afrika ülkesi ile genişleyen bir etkinlik alanı açıyor. 2014 yılında Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da düzenlenen 2. Türkiye-Afrika Devlet Adamları Zirvesi’nde alınan kararlarla kısaca TABEF olarak bilinen Türkiye-Afrika Ekonomik Forumları’nın ilki 2-3 Kasım 2016’da, ikincisi 10-11 Ekim 2018’de, üçüncüsü 21-23 Ekim 2021’de ve dördüncüsü de 12-13 Ekim 2023’te İstanbul’da yapıldı. Afrika’da 31 ülkeye 56 defa hem Başbakan hem de Cumhurbaşkanı olarak resmi seyahatte bulunan Recep Tayyip Erdoğan ve her zirveye Afrika Birliği Dönem Başkanı olarak davet edilen dönemin devlet başkanı, TABEF’te, katılımcıların Afrika ile Türkiye arasındaki yakınlaşmalarının gelişmesi yönünde teşvik edici konuşmalar yapıyor. Genelde 40 civarında, çoğunluğu ticaret bakanlarından oluşan kalabalık bir resmi heyet, bu tarihi buluşmaların kendi ülkelerinde de yakından takibine vesile oluyor. Her bir TABEF’i Afrika’dan ve Türkiye’den toplam 3 bin civarında yatırımcı, tüccar, iş çevresinin farklı kollarından temsilci ile yüzlerce medya mensubu yakından takip ediyor. 

 

İLİŞKİLER EĞİTİMLE GELİŞİP BÜYÜYECEK

 

Türk Hava Yolları’nın 40 ülke ile İstanbul arasında kurduğu havayolu trafiği, kıtada 60 havaalanına her yıl milyonlarca yolcu taşıyan ve kıta dışından gelen en geniş hava trafiğine sahip. Maarif Vakfı’nın 387 okulda 50 bin öğrenciye eğitim verdiği 6 kıtadaki 46 ülkenin 25’i Afrika ülkesi; buralardaki 175 okulda 17 bin 565 öğrenci eğitim görüyor. Kısaca YTB olarak bilinen Yurtdışı ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın binlerce Afrikalı öğrenciye verdiği burslar yanında kendi imkânları ile üniversitelerimizde okuyan 300 bini aşan uluslararası öğrenci içinde 60 bini Afrikalı. Türkiye-Afrika ilişkileri, bu gençlerin her sahada etkin görev almalarıyla daha da gelişip büyüyecek.

30 Ekim 2023 Pazartesi