Hakan Güldağ
Türkiye ekonomisi yeniden büyümeye başladı. Bu yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 1’e yakın bir büyüme kaydedildi. Baz etkisinin de yardımıyla önümüzdeki üç-dört çeyrek boyunca büyümeye devam edeceğiz.
Yatırımlardaki daralma ise devam ediyor. Yatırımın bir önceki döneme göre azaldığı beşinci çeyreği de geride bıraktık. Sürdürülebilir büyümeden, yatırımlarda da canlanmanın başladığı bir ortamda daha rahat bahsedeceğiz. Yatırım rakamları da pozitife döndüğünde büyümeyi daha fazla hisseder hale geleceğiz. İşsizlik azalacak.
Her halde, Türkiye’nin yeniden büyüme patikasına girmesi iyi haber. Ancak görünen o ki, Türkiye ekonomisinin büyüme rotasına girmesi yeterli olmayacak. Önümüzdeki dönemde bir bütün olarak üretim kabiliyetlerimizin ve imkanlarımızın artırılması çok önemli olacak.
***
‘Neden’ derseniz, önce birkaç tespit yapalım:
Bir, Türkiye önemli bir üretim ülkesidir. Özellikle 80’li yıllardan sonra imalat sanayi ihracatçısı bir ülke haline de dönüştük. 80’li yıllarda ihracatımız 3 milyar dolar kadardı. Bunun da yüzde 80’ine yakını, fındık, pamuk, üzüm, incir gibi tarım ürünlerinden oluşuyordu. Bugün ihracatımız180 milyar dolara yaklaştı. Yüzde 80’inden fazlası imalat sanayi ürünü. Evet, çoğu orta ve düşük teknolojili ürünler ama Türkiye üretime dayanarak zenginleşen bir ülkedir. Zenginleşmekten kastım, 1980’de 1500 dolar olan kişi başı gelirimizin 10 bin dolar seviyesine çıkmasıdır. İyi kötü zenginleştiysek, imalat sanayi ürünleri üretip ama içeride ama dışarıda satarak yaptık. Ülkemizin doğal kaynaklarının zenginliğine değil, üretimi örgütleme becerilerimize dayanarak bunu yaptık. İhracat rakamımızı beğenmiyoruz.
Hedeflediğimizin çok altında buluyoruz. Ama 220 ülkeye ihracat yapıyoruz. Bugün Avrupa’da kullanılan her dört televizyondan, her beş beyaz eşyadan biri Türkiye’de üretiliyor.
***
İki, Türkiye’nin elindeki imkanlar seti de önemli bir avantaj sunuyor. Harvard’ın hocalarından Ricardo Hausmann bir dönem Türkiye’ye gelmişti. Söylediği aklımda kaldı. İktisadi Kalkınmanın Scrabble Teorisi’ni anlattı bize. ‘Scrabble’ biliyorsunuz bir kelime türetme oyunu. Söylediği özetle şuydu:
Scrabble oyununda olduğu gibi, uzun ve dolayısıyla puanı yüksek kelimeler üretebilmek için ülkenin kaç harfe sahip olduğu önemli. Çünkü elinizde değerleri yüksek çok sayıda harf varsa, rekabet gücünüz de buna göre artıyor. Şurası açık ki, Türkiye’nin imalat sanayi çeşitli. Çok sayıda ürün üretiyor. Bir başka deyişle Türkiye, iyi kullanabilirse elinde çok sayıda harf olan bir ülke...
***
Bir tespit daha yapalım:
Bugüne kadar Türkiye’nin büyümesinin temel dinamiği iç göç oldu. Yani Türkiye’nin yaklaşık 40 bin köyünde yaşayanlar son 50-60 yılda kentlere akın etti. Fabrikalarda, hizmet üreten kuruluşlarda çalıştılar, verimliliklerini kıra göre üçe katladılar. Cumhuriyet döneminin potansiyel büyümesi yüzde 4.5-5 büyümesi buradan kaynaklandı. 1980’de şehirlerde yaşayanların toplama oranı yüzde 43’tü. Bugün 78. Fransa’da da o civarda. Almanya’da yüzde 80. Kentli olabildik mi ayrı mesele ama kentleştik. Artık bu dinamik gücünü kaybediyor. Eskisi gibi yüksek verimlilik artışına, dolayısıyla büyümeye güçlü etkide bulunması pek mümkün değil.
***
Şimdi geliyoruz kritik soruya:
Bundan sonra Türkiye’yi ileriye taşıyacak büyüme dinamiği ne olacak?
Bu köşenin sürekli izleyenleri için yanıt belli:
Türkiye’nin, yüzde 5 ve üstünde büyüyebilmesi için üretim yapısının teknolojik bir yenilenmeye ihtiyacı var. Artık bölgesel, sektörel teşviklerin bugünkü dünyada fazla bir anlamı kalmadı. Onun için Güney Kore ve benzeri kalkınma modellerine bugünün olanak ve kısıtlarından bir kez daha bakmakta yarar var. Bence artık bu çağda Türkiye’nin ihtiyacı olan teknolojik yenilenme, biraz önce vurguladığımız o üretim çeşitliliğini kapsayacak şekilde olmalı ve tüm sektörlerde aynı anda verimlilik artışlarını sağlamalı.
Şimdi verimlilik artışı sağlayabilmek, dolayısıyla büyüyebilmek için yeni sanayi devriminin ortaya çıkardığı yeni teknolojileri bütün üretim süreçlerimize yaygınlaştırmamız gerekiyor.
‘Hangi yeni teknolojilerden bahsediyorsun’ derseniz, biyo-teknoloji, nano-teknoloji, akıllı kent teknolojileri dahil tüm sayısal teknolojiler, yapay zeka, öbek zincir ve bilumum bilişim teknolojilerinden bahsediyorum. Bunlar bütün sektörleri aynı anda dönüştürme kabiliyetine sahip teknolojiler.
Ve ne iyi ki, ne güzel ki, Türkiye ekonomisinin teknolojik yenilenme gereği ile yeni sanayi devriminin gündeme getirdiği, ortaya çıkarttığı yeni teknolojiler birbirleri ile örtüşüyor.
Ne artık tarım bildiğimiz tarım olacak ne de tekstil. Örneğin ev tekstilinde Türkiye önemli bir üretici. Dünyada da iyi bir oyuncu. Yüzde 1 pay alabildiğimiz pek az ürün varken ev tekstilinde dünya çapında payımız yüzde 3’lere yaklaşıyor. Eğer bu pazar payımızı korumak hatta geliştirmek istiyorsak, perdeleri nano teknoloji ile buluşturmak, belki evleri iklimlendirecek enerjiyi sağlayacak solar sistemleri perde haline getirmekle mümkün.
Örnekler uzatılabilir. Ama zannediyorum, anlatmak istediğim anlaşıldı.
Yeni teknolojiler Türkiye için büyük bir fırsat oluşturuyor. Şimdi bize düşen bu fırsatı değerlendirmek.
06 Aralık 2019 Cuma