DOÇ. DR. NURULLAH GÜR
Sanayi, yılın ilk yarısında oldukça etkileyici bir performans gösterdi. İhracatın rekor üstüne rekor kırmasında, büyümenin güçlü biçimde geri dönmesinde ve istihdamın artmasında sanayinin katkısı büyük. Sanayi böylesi bir reaksiyon göstermeseydi, Türkiye ekonomisinin salgından çıkışı çok daha uzun ve sancılı olurdu.
Birkaç sene öncesine kadar sanayideki gidişat çok da parlak değildi. Sanayinin ekonomideki payının yüzde 17’lere kadar düştüğü dönemler oldu. ‘Erken sanayisizleşme’ sorunu, teknolojik gelişim ve ihracatta gerçek potansiyelimizi yakalayamamamıza sebep oldu. Ama son dönemde bu resmin biraz değiştiğini görüyoruz. Bu yılda kaydedilen güçlü performans sayesinde sanayinin GSYH içindeki payı yüzde 26.5’e çıktı. 1998’den bu yana gördüğümüz en yüksek seviye.
SAVUNMA İLHAM KAYNAĞI
Peki, sanayinin son yıllarda yaşadığı silkinmeyi nasıl açıklayabiliriz? Bunu tek bir faktöre bağlamak mümkün değil. Bu ivmelenmenin bir kısmı konjonktürel olduğu gibi bir kısmı da anlayış ve politikalardaki değişimle alakalı. Savunma sanayinde yakalanan başarılar, diğer sektörlere ilham kaynağı oldu. Henüz tam düzgün işlemese de teşvik sisteminin daha seçici hale gelmesi, sanayide kaynakların daha doğru kullanılmasını sağladı. TL’deki değer kayıpları başta enflasyon olmak üzere birçok makro dengeyi bozsa da bizim sanayinin rakiplerimize göre bir tık daha rekabetçi hale gelmesine yardımcı oldu. Salgın sonrası küresel tedarik zincirlerinde bazı fırsatların ortaya çıkması, üreticilerimizi daha fazlasını yapmak için motive etti.
ÇEVRE, REFAH VE ÜRETKENLİK
Sanayide bu geri dönüşü yakalamak önemli; ancak daha kritik olanı, bunu sürdürülebilir kılmak. Sürdürülebilirlikten kastettiğim, sadece aynı rakamları veya biraz daha iyilerini tutturmak değil. Sürdürülebilirlik çok boyutlu bir kavram. Sanayi özelinde konuşacak olursak işin çevre, refah artışı ve üretkenlik gibi boyutları olduğunu söyleyebiliriz. Kısaca maddeler halinde şöyle özetleyelim:
* Üretimin çevreye verdiği zararların göz ardı edilemeyeceği bir dönemdeyiz. Yeşil üretime geçiş büyük bir zorunluluk. Sanayimizin AB’nin Yeşil Mutabakat’ına kendini uyumlaştırması gerekirken, bir taraftan da bizim çevresel önceliklerimizi hesaba katarak üretime yönelik kendi yeşil yol haritamızı devreye sokmalıyız.
* Yapay zeka ve sanal gerçeklik gibi yeni nesil teknolojilerin üretime entegrasyonunu, hem üretkenliği hem de istihdamı artıracak şekilde tasarlamalıyız. Tek başına büyümeyi önceleyemeyiz. Teknolojiyi kullanırken ve geliştirirken istihdamı ve gelir dağılımını gözetmeliyiz. Refah tabana yayılmayınca ekonomik ve siyasi hayat oldukça kırılganlaşıyor. Böylesi bir ortamda kısa vadeli başarıların uzun vadeye yayılmasının garantisi yok.
* Sadece fiyat noktasında rekabet gücü elde ederek sanayide üretimin ve ihracatın hızını istikrarlı bir seviyede tutamazsınız. Günün sonunda sizden daha ucuza üretebilen birileri illa çıkar. Orta-gelir tuzağı gibi eşiklerde takılı kalmamak için teknolojide kendinizi sürekli güncelleyerek kalite noktasında vazgeçilmez bir pozisyona gelmeliyiz. Orta-yüksek ve yüksek teknoloji grubunun ihracat içerisindeki payının artması çok önemli.
Sanayide gerçekleştirdiğimiz atılımın sürdürülebilirliğini sağlamanın yolu buralardan geçiyor.
17 Eylül 2021 Cuma