tatil-sepeti
Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Resmi adı Covid-19 olan koronavirüs salgınının merkez üssü Çin’de başlamasının üzerinden 13 hafta, Türkiye’de ilk vakanın görülmesinden bu yana 3 hafta geride kaldı.

Tüm dünyada vaka sayısı 500 bini, can kaybı 20 bini geçti. Milyonlarca insan ev hapsinde...

Gelişmeler çoktan sağlık alanını aştı. Dünya çapındaki salgının ekonomik etkilerini gidermek diyemesek de azaltmak için bir dizi adım atılıyor.

Zengin ülkeler peş peşe ekonomik paket açıklıyor. Tek tek saymak bu yazının çapını aşar. ABD’nin ilk elde 700 milyar dolar olarak açıkladığı destekleme paketinin büyüklüğünü 2 trilyon dolara çıkarması, Almanya’nın önlem paketini 715 milyar Euro’ya çıkarması, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un ‘Tek bir Fransız şirketi batmayacak, tek bir Fransız işini kaybetmeyecek’ yönündeki iddialı sözleri akılda kalanlar oldu. IMF’nin eski başkanı, şimdinin Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde’ın Avrupa’ya ortak ‘korona tahvili’ önerisi de...

Açıklanan paketlerde son noktayı ise Fed koydu: Piyasaları desteklemek için sınırsız varlık alımına geçti!

***

Fed’in sınırsız parasal genişlemeye tam yol verdiği bir ortam, ilk anda değilse de eninde sonunda Türkiye gibi yükselen piyasaları olumlu yönde etkiler. Üretim hacmini koruyan, ekonomik işleyişi kırılmaya uğramayan gelişmekte olan ülkelerin para birimleri dolar karşısında güç kazanabilir.

Ancak dünyada ne liderliğin ne de koordinasyonun olduğu, deyim yerindeyse ‘her koyunun kendi bacağından asıldığı” bir dönemde hiçbir ekonomi, kendi gücünün dışında bir gücün eylemlerini kendine dayanak yapamaz.

Türkiye, koronavirüsün etkilerini azaltmak üzere 100 milyar liralık önlem paketi açıkladı. İş dünyası açıklanan Ekonomik İstikrar Kalkanı paketini memnuniyetle karşıladı. Hiç şüphesiz, önlemler açıklanan paket ile sınırlı kalmayacak. Nitekim, kısa çalışma ödeneği uygulamasındaki şartların hafifletilmesi gibi yeni destekler geliyor. İş dünyası da ekonomi yönetiminden, koronavirüsün etkilerini bertaraf edecek, ‘dinamik’ çözümlerin devam etmesini bekliyor.

***

Küresel koronavirüs salgını ile mücadele kapsamında kısmi sokağa çıkma yasaklarını da kapsayan ‘sosyal mesafe koyma’ sürecinin ekonomiyi sert biçimde test ettiği şu günlerde asıl soru şu:

Açıklanan önlemler yeterli olacak mı?

Salgının yayılmasını yavaşlatmak ve can kaybını azaltmak için uygulanan politikaların ekonomik maliyeti belli ki yüksek olacak. Sosyal mesafenin artırılmasına yönelik tedbirlerin yanı sıra seyahatin sınırlanması ve insanların evden çalışması gibi önlemler mart ayından itibaren ekonomide ister istemez bir durgunluğa yol açacak. Durgunluğun derinleşmemesi ve gelişmelerin ekonomimizde tamiri güç hasar bırakmaması için bugün alınan önlemlerin ötesine geçmek gerecek.
Bu süreçte hedefin net olarak ‘ekonominin çarkları dönsün’ olarak belirlenmesi gerekiyor. Açık ki, yok olan her işletme kendisiyle birlikte birçok işletmeyi daha etkileyecek.

Türkiye bu virüse ekonomik olarak da yenik düşmeyecekse sağlık için ‘sosyal mesafeyi’ korurken, ekonomik hayat büyük bir kırılmaya uğramamalı, ödemeler sistemi aksamamalı, işletmeler hayatiyetini korumalı ve kimse işini kaybetmemeli...

MERKEZ’İN MASASINDA PARA BASMAK DA OLMALI

Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Ortaya çıkan sorunlara çözümlerin de ‘olağanüstü’ olması gerekiyor. Ucuz kredi, borç ertelemesi, faiz düşürmek, vergi affı, piyasaya müdahale gibi klasik önlemler çerçevesinde çözüm bulmak ve uygulamak giderek zorlaşacak. Zengin ülkelerin aksine, nakit bazlı desteğin sınırlı olduğu paket ve desteklerle durgunlaşan bir ekonomide yapılabilecekler sınırlı.
Öyleyse bu süreçte kutunun dışında düşüncelere, sıra dışı önerilere açık olmak gerekiyor.

Hoşumuza gitsin gitmesin, toplumun topyekûn kendisini tehdit altında hissettiği bir dönemde devletin aktif bir rol üstlenmesi ve/veya bu rolün artması kaçınılmaz. Sağlıkta olduğu gibi ekonomide de... Kamunun bu dönemde koronavirüs kaynaklı olağanüstü talep düşüşünün değer zincirinde kırılmaya neden olmaması için özellikle son kullanıcıya yönelik alım garantileri ile devreye girmesi düşünülebilir.
Alım garantisi verilen şirketlerin istihdamlarını düşürmemeleri ve tedarikçilerine ödemelerini düzenli şekilde yaparak, onların da istihdamlarını korumalarını sağlaması şarta bağlanabilir.

Tabii bütün bunları yapabilmek paraya dayanıyor. Peki para nereden bulunacak? Kaynak nereden gelecek? Bence adres net: Merkez Bankası... Gereken kaynak, Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye gitmesi ile sağlanabilir. Ancak mutlaka çerçevesi çizilerek. Olağanüstü döneme mahsus olmak üzere geçici bir süreyle olduğu vurgulanarak ve bir plan dahilinde geri alınacağı baştan açıklanarak.
Önde gelen ülkelerin virüsün yarattığı etkilere karşı ekonomilerine bir aşı gibi para enjekte ettiği bir süreçte Türkiye’de de Merkez Bankası’nın emisyon hacmini artırmak ve bilançosunu büyütmek, yani Türkçesi ile ‘para basmak’ dahil, ‘kutunun dışında’ uygulamalar masada olmalı.

27 Mart 2020 Cuma