Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Şu ünlü ‘haber akışı’ son dönemde yine yoğunlaştı. Uzun uzun saymaya gerek yok. Bazen dünya ekonomisi ile ilgili bir haber gündemin tepesine oturuyor, bazen Suriye ile ilgili bir gelişme piyasayı hareketlendiriyor. Haber trafiğine göre moral grafiğimiz bir iniyor, bir çıkıyor.

Moralimiz testerenin dişleri gibi bir inip bir çıkarken, her ne kadar ‘şerbetli’ olmakla övünsek de yaşanılan dalgalanmalarla iş dünyasının ruhu da yoruluyor.

Bu gel-git’ler arasında büyüyen endişeler kendi kendini besleyen bir döngüye girerek hem firmalar hem de ekonomideki riskleri artırıyor.

İş dünyamızın piyasanın işleyişini de son derece olumsuz etkileyen bu ‘endişe ekonomisi’ni bir an önce aşması gerekiyor. Olayları algılarken gerçekçi, hatta karamsar olmanın zararı yok. Ancak dükkanı kilitleyip gitmeyeceksek, gündemin ortaya çıkardığı sorunlara çare ararken, çözüm bulmaya çalışırken pozitif olmaktan başka çare yok.

***

Amacım, içi boş bir iyimserlik pompalamak değil. Gazetecilikten gelen mesleki bir alışkanlık mıdır bilemem ama bana olaylara aşırı iyimser ya da kötümser gözlüklerle bakmak zaten pek anlamlı gelmiyor. Kendimizi iyimserlik ya da kötümserlik rüzgarlarına kaptırmadan ‘gerçekçi’ değerlendirmeler yapmak en iyisi. En iyinin de iyisi ise olaylara ‘pozitif gerçekçi’ bakabilmek.

Olaylara sadece iyimser ya da sadece kötümser bakmak sorunu kavramamızı engellediği için çözüm yollarını tıkıyor. Geleceğin risklerine karşı da korumuyor. Gerçekçi bakabildiğimizde ise tedbir almamız kolaylaşıyor. Örneğin hayata hep iyimser baktığınızda, yaklaşan tehlikelere karşı sizi duyarsızlaştırabilir.

Ya da kendinizi kötümserliğin pençesine kaptırdıysanız siz çaresizlik duygusu içerisinde kıvranırken, fırsatlar gözünüzün önünden kayıp gider.

Ünlü sözdeki gibi: “Kötümserler esen rüzgardan sürekli şikayet eder. İyimserler kendiliğinden yön değiştirmesini bekler. Gerçekçiler ise yelkenleri ayarlar.”

***

‘İfrat ve tefrit’ arasında gidip gelmek yerine, karşı karşıya bulunduğumuz sorunların üstesinden gelme becerimizi güçlendirmek çok daha faydalı.

İster işinizin patronu olun, isterseniz bir işin başındaki yönetici, ‘zor dönemler’ her düzeyde karar vericiler için bir ‘başa çıkma’ sınavı gibidir. Uzmanlar, bu sınavdan başarı ile çıkmak için izlenmesi gereken çeşitli yol ve yöntemler öneriyor.

Bu önerilerin başında ise olumsuz ve olumlu koşulları bir arada ve soğukkanlılıkla değerlendirmek geliyor. Bazıları sizin için yararlı olabilir:

Değişimi kabullenin: Ekonomik, sosyal, siyasal, jeopolitik... Her türlü değişime karşı direnmek yerine değişimin tabiatını ve temel dinamiklerini kavramaya çalışın. Trendleri araştırın. Yelkenlerinizi esen rüzgardan yararlanacak şekilde açın.

Bilgiyi özümseyin: Klişeleşmiş sözleri tekrar etmek, ikinci el düşünceleri benimsemek, yıpranmış analizlerin peşine düşmek yerine sizi etkileyen olayları ve olguları kendi başınıza analiz etmeye ve bilgilerinizi içselleştirmeye gayret edin.

‘Nasıl’ diye sormayı ihmal etmeyin: ‘Nasıl’ sorusu adeta büyülü bir soru. Birçok sorunun çözüm anahtarı olabilir. Busoruyu kendinize durmadan sorduğunuzda, bir süre sonra tutarlı cevaplara ulaşabilirsiniz. Bu arada her şeyi eleştiren ama ‘nasıl’ sorusunu sormayıp çözüm yolu üretmeyen insanlardan uzak durun.

Mazeret kabul etmeyin: En kötü koşullarda bile yapılacak bir şey bulunduğunu unutmayın. Beyin tembelliği, ruh yorgunluğu ve atalet için mazeret üretmeyin.

Gözlemlerinize güvenin: Bilgisiz karar olmuyor. Ancak bilginizin kaynağı yalnız haberler, raporlar ve kitaplar değil, aynı zamanda gözlemleriniz ve insanlardan dinlediğiniz öyküler olsun.

Zemine olduğu kadar ufka da bakın: Konjonktür ekonominin kader kavşağı. Günlük gidişatı takip etmek son derece kritik.Fakat günün sorunları kadar ekonomiyi orta ve uzun vadede etkileyecek trendlere ve beklentilere de kafa yorun.

Sabretmeyi bilin: Kimi olaylar hızla gelişse de, değişimin genellikle yavaş ilerleyen bir süreç olduğunu dikkate alın. İnsanların kişiliğinin ve toplumların kültürünün kolay kolay değişmeyeceğini bilerek bazı iyileştirmeler için sabırlı olun.

***

Ünlü tarihçimiz Halil İnalcık bir söyleşisinde, “Karamsarlık korkaklıktır” demiş ve sözlerinin devamını şöyle getirmişti: “Türkiye büyüktür. 1500 yıllık bir tarihimiz var. Canımızla başımızla bu büyüklüğü devam ettirmeliyiz. Bırakıp kaçmak ihanettir bence. Eğer noksanlar varsa gidermeye uğraşmalıyız. Bu devletin tarihine yakışır şekilde yaşamalı ve çok çalışmalıyız.”

Tarihini bilen, insanını tanıyan bilgili ve bilinçli bir ihtiyat duygusu ile iş dünyasının olaylar karşısında pozitif duruşu birleştirildiğindezor koşullara karşı direnç ve dayanıklılık düzeyimiz de artacak. Dünyadaki ve ülkemizdeki gelişmeleri ihtiyatlı bir şekilde değerlendirmek, haber akışının kronik endişe duygusunun zararlarını azaltacaktır. Bize zor günlerde endişe ya da karamsarlık değil, pozitif bir ihtiyat gerekiyor.

KAPANAN KAPILARA TAKILIP KALMAYIN!

Alexander Graham Bell, telefonun mucidi. Sözüne kulak vermek gerek: “Hayatta bir kapı kapandığında diğer bir kapı açılır” diyor Bell ve şöyle devam ediyor: “Ancak biz kapanan kapıya o kadar uzun süre ve pişmanlıkla bakarız ki, açılan kapıyı göremeyiz.”

Zaman zaman endişe duysak da asla çaresizlik duygusuna teslim olmamak gerekiyor. Dün olduğu gibi bugün de iş hayatında bazı kapılar kapanacak, bazıları açılacak. Mühim olan gözlerimizi kapanan kapılara değil, açılan kapılara çevirmeyi becerebilmek...

Hayatın bizi başarısızlığa veya zarara mahkum etmek gibi bir amacı yok. Olamaz da...

Aynen, dünyanın değişmesinin, tarihin akışının ya da ekonominin değişiminin bir ülkeyi kendiliğinden sıkıntıya sokamayacağıgibi...

Krizler, değişimler, bir yandan eskiyi tasfiye ederken, yeni fırsatlar da ortaya çıkarıyor. Pazarda bazı nişler kaybolur ama yeni pazar boşlukları da çıkmaya devam eder.

Bazen yaşanan sıkıntılar farklı ürünlere yönelimi getirir. Tercihleri değişen tüketiciler bir ürün yerine şu ya da bu nedenle uygun gördükleri bir başkasını satın almaya başlar.

Bu bazen o ürünün ‘hesaplı’ olmasından kaynaklanabilir.

Bazen kalitesinden, bazen de bambaşka bir nedenden...

Emin olacağımız bir şey varsa o da, geride kalana baka kalmaktansa, neyin değiştiğine odaklanmanın yeni kapılara ulaşmamıza çok daha fazla yardımcı olacağıdır.

11 Ekim 2019 Cuma