Ekonomi çevrelerinde yakından takip edilen, üzerinde çok değerlendirme yapılan konu, Fed faiz indirimlerinin ne zaman başlayacağıdır. Aslında gerek mart ayı başında açıklanan Amerika tarım dışı istihdam verileri ve gerekse şubat ayı enflasyon verileri, Amerika’da erken bir faiz indirimi beklentisinin ihtimalinin daha zayıf olduğunu gösteriyor. Şubat ayı sonu itibarıyla açıklanan tarım dışı istihdam verisinde şubat ayında işsizliğe katılma oranı 200 bin beklenirken, gerçekleşme 275 bin olmuştur. Şubat ayı enflasyon rakamı ise beklenti doğrultusunda binde 4 gerçekleşmiş, ancak yıllık enflasyon yüzde 3.1’den yüzde 3.2’ye yükselmiştir. Bu rakamlar henüz ekonomideki canlılık sürecinin devam ettiğini ve faiz indiriminin genel beklentiye uygun olarak yılın son aylarından önce olma ihtimalini rafa kaldırıyor.
AVRUPA’DA DURUM
Avrupa tarafı ülkeden ülkeye değişmekle birlikte Avrupa ekonomilerinde resesyon ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle faiz indiriminin Avrupa’da erken başlama ihtimali daha ağırlıklı bulunuyor. Zaten bu genel beklentiye uygun olarak da parite bir süredir 1.8’li seviyelerde devam ediyor.
MERKEZ BANKASI FAİZ İNDİRİMİ VE TÜRKİYE’DEKİ GÖRÜNÜM
Türkiye’de Merkez Bankası’nın mart ayında faiz indirimi yapması ekonomik göstergelere göre beklenmesi gereken, ancak acaba seçim sonrasına ertelenir mi diye üzerinde tereddüt duyulan bir konuydu. Zira, açıklanan ocak ve şubat ayına ilişkin enflasyon verileri, beklentilerin üzerinde gelmişti. Esasen gelenek olmasa da bazı durumlarda merkez bankalarının enflasyon verilerindeki gerçekleşmeler ile tahminler arasındaki farklılıkları dikkate alarak toplantıyı erkene alıp, faiz kararını da erkene çekmeleri söz konusu olabilir. Sık başvurulan ise sözlü yönlendirmelerle bir nevi erkenden sinyal vermek suretiyle piyasayı yönlendirmektir. Ancak mevcut ortamda Merkez Bankası yönetimi için bu kolay olmayacaktı. Hem ekonomi yönetiminin hem de Merkez Bankası’nın önümüzdeki aydan itibaren kredibilitesi daha yüksek olacaktır. Zira, az da olsa mahalli idare seçimleri öncesinde acaba seçim sonrası ekonomi yönetiminde tekrar bir değişiklik olur mu endişesi taşıyan piyasa oyuncuları ve buna yönelik zaman zaman yayılan spekülatif sosyal medya paylaşımları söz konusu olabiliyordu. Bu son karar ve arkasından Sayın Cumhurbaşkanının ekonomi yönetimine ve özellikle de Sayın Şimşek’e olan güveninin tam olduğunu ifade etmesi, bu tür beklentilerin önünü kapatma anlamında olumlu olmuştur. Seçim sonrasında ekonomi yönetiminin sözlü yönlendirmeleri daha güçlü olabilecektir. Böylece de halen tam sakinliğe kavuşmamış olan dövize yönlenme eğilimi daha bir normalleşme sürecine girecektir.
ENFLASYON MU, BÜYÜME Mİ?
Net olarak cevabının verilmesi kolay olmayan bir soru, enflasyon mu, büyüme mi tercih edilmeli sorusudur. Bize göre enflasyon kalıcı hale gelmeden önlenebilirse, bunun kısa vadede büyümeden fedakârlığa neden olması göze alınabilmeli. Zira enflasyonun yarattığı tahribat toplumun bütün kesimlerini önemli ölçüde etkiliyor. Önce bu tür tahribatların önüne geçilmesi ve daha sonra istikrarlı bir yapı içerisinde büyümenin tekrar canlandırılması doğru tercih olacaktır. Aslında son rakamlara baktığımızda bizdeki büyümenin esasen tüketime dayalı olduğunu, üretim tarafında zaten daralmanın hissedilmeye başladığını görüyoruz. Böyle olunca tüketime yönelik alınacak sıkılaştırıcı para politikası önlemleri ve üretim, yatırım, ihracat tarafındaki seçici desteklerle sürecin daha sağlıklı yürütülmesi mümkün olabilecektir.
01 Nisan 2024 Pazartesi