Doç. Dr. Nurullah Gür
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kasım ayı boyunca yaptığı açıklamalar, ekonomi politikalarında kayda değer bazı değişikliklere gidileceğine işaret etti. Bir taraftan enflasyonla mücadeleye ciddi vurgu yapılırken, bir taraftan da yapısal reformlara yönelik beklenti oluşturuldu.
Fiyat istikrarı ve finansal istikrarın yeniden tesis edilmesi için Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, para politikasında sadeleşme kararı aldı. Yazın sonundan beri süren parasal sıkılaşma, bu sefer politika faizi üzerinden gerçekleşti. Enflasyon tek haneli rakamlara kalıcı olarak gerileyene ve döviz piyasalarında hissedilir bir istikrar yakalanana kadar faizlerin yüksek seyretmesi bekleniyor. Salgının ekonomiyi olumsuz etkilemeye devam ettiği bir dönemde reel sektörün finansman maliyetlerinin yükselmesi can sıkıcı.
Nakit akışında sıkıntı yaşayan KOBİ’lerimiz var. Hizmetler sektöründe faaliyet gösteren birçok şirket, rutin faaliyetlerini sürdürmekte büyük zorluklar çekiyor. Salgının ilk aylarında istihdam piyasasından çekilen iki milyon insanın sadece yarısı yeniden iş bulma imkanı yakaladı. Reel sektörün ve istihdamın korunmaya ihtiyacı olduğu ortada. Ancak, bu destek artık para politikası kanalından gelmeyecek. Krediye dayalı destek imkanlarının sonuna gelindi.
DAHA PLANLI VE SEÇİCİ MALİ DESTEK
Faizlerin artmasına neden olsa da sıkı para politikasının bazı olumlu yansımalarını görebiliriz. Enflasyon ve dövizdeki dalgalanmanın azalması, belirsizlik bulutlarını dağıtacağı için reel sektörün fiyatlama, stok yönetimi ve yeni yatırım gibi kararları daha sağlıklı biçimde vermesine yardımcı olacaktır. Sıkı para politikasının şirketleri finansmana erişimde zorladığı noktada, reel sektöre destek olmak için maliye politikalarının devreye girmesi beklenir. Mali desteklerin kapsamı, salgının birinci dalgasında uygulananlara kıyasla bazı açılardan farklılaştırılabilir. Salgının ikinci dalgası her sektörü aynı oranda vurmadığı için mali destekleri bütün şirketlere ve sektörlere vermek yerine gerçekten ihtiyaç duyanlara daha fazla kamu kaynağı aktarılabilir. Destekler, şirketlerin maliyet yükünü azaltan ve piyasalardaki nakit akışını hızlandıran biçimde olabilir. Mali desteklerin daha planlı ve seçici olması hem kamu maliyesi üzerindeki yükü azaltır hem de doğru şirketlere ve sektörlere yardım eli uzatılmış olur.
YÖNETİŞİM VE HUKUK REFORMU
Gelelim yönetişim ve hukuk reformu açılımına. Öncelikle, düzenleyici ve denetleyici kurumların idari kapasitesinin güçlendirilmesi şart. Bu kurumlar, reel sektörün işlerini gereksiz yere zorlaştırıcı tarzdaki bürokratik işlerden mümkün olduğunca uzaklaşmalı. Bu sayede reel sektör hem paradan hem de zamandan tasarruf eder. Şirketlerin iç piyasa ve ihracatta işleri kolaylaşır. Bu kurumların, iş ahlakına uygun hareket eden ve piyasada düzgün iş yapan şirketlerle kayıt dışı çalışanları net biçimde birbirinden ayırmaları gerekiyor. Bütün bunların yanı sıra hukuk sisteminin daha adil ve hızlı karar almasını sağlayacak her reform adımı, reel sektörün önünü açar.
Zira, yeni ortaklıkların kurulması, daha fazla paydaşla iş yapılması, uzun dönemli yatırımların hayata geçirilmesi ve yeni girişimcilerin devreye girmesi yoluyla piyasalara dinamizm kazandırmanın yolu düzgün işleyen bir hukuk sisteminden geçer.
27 Kasım 2020 Cuma