HAKAN GÜLDAĞ
Elime yeni bir araştırma geçti.
Son birkaç Eko-Mercek’te geride kalan ve gelmekte olan ‘dünya düzeni’ ile ilgili sohbetimize kısa bir ara verip bu araştırmanın kimi notlarını sizinle paylaşmak istiyorum.
Aslına bakarsanız, konumuzdan çok da uzaklaşmış sayılmayacağız. Zira araştırma, dünya nüfusunun önümüzdeki dönemde nasıl şekilleneceğine ilişkin.
Sosyolojinin ve iktisadın öncülerinden İbn-i Haldun, “Coğrafya bir ülkenin kaderidir” demişti. Nasıl, İbn-i Haldun’un 14. yüzyıldan bugüne süzülüp gelen bu sözü hâlâ geçerliliğini koruyorsa, ‘sosyolojinin babası’ kabul edilen Aguste Comte’un 19. yüzyılın başında dikkat çektiği “Demografi bir ülkenin kaderidir” sözü de aynı şekilde geçerliliğini koruyor.
‘Büyük resme’ bakmaya çalışan herkesin yolu önce demografiden geçmek zorunda... Ekonominin gelişme potansiyeli konusundaki her araştırma ve analize de mutlaka nüfus yapısından başlamak gerekiyor. Dünyayı ve ülkemizi gelecekte hangi eğilimlerin nasıl etkileyeceğini doğru kavramak istiyorsak da öyle...
***
Neyse, lafı uzatmadan gelelim araştırmaya...
Araştırmayı ABD’de faaliyet gösteren Sağlık Ölçüm Enstitüsü (IHME) yapmış. Washington Üniversitesi’ne bağlı enstitünün başında Profesör Christopher J. L. Murray var. Dünya çapında sağlık konularında uzman bir isim. Şu sıralar yeni tip koronavirüsün sağlık ve nüfus üzerindeki etkilerini araştırıyor.
Bu yazıya konu edeceğimiz yeni tamamladıkları araştırma ise ‘doğum oranları’ ile ilgili...
Ünlü bilim dergisi The Lancet’de yayımlanan araştırmanın ulaştığı sonuçlar çarpıcı. Özetle: Doğum oranları tüm dünyada insanlığın geleceğini etkileyecek hızda düşüyor. 195 ülkenin 183’ünde doğum oranları ülkenin mevcut nüfusunun azalmasına yol açacak düzeye indi.
Bu eğilim, aynen devam ederse, yüzyılın sonuna varmadan ülkelerin büyük bir bölümünün nüfusu ciddi şekilde düşecek. Bugünün büyük ve gelişmiş ülkelerinin nüfusları yarıya inecek. Dile kolay! Bu da o ülkeler başta olmak üzere dünya üzerinde ‘inanılmaz’ etkiler yaratacak.
***
Meselenin özü şu:
Çok değil, bir insan ömrü kadar bir süre önce, bir kadının doğurduğu ortalama çocuk sayısı neredeyse 5’ti. Neredeyse diyorum, çünkü çarpıp, bölünce rakamlar küsuratlı çıkıyor. Mesela 1950 yılında kadınların doğum oranı ortalama 4.7 düzeyindeydi. Yani kadın başına 5’e yakın çocuk düşüyordu. Şimdi ise 2.4. Yani son 70 yılda dünyada kadınların doğum oranı, bir başka ifadeyle kadın başına düşen çocuk sayısı yüzde 95 geriledi!
Burada kritik sayı 2.1. Bir kadının doğurduğu ortalama çocuk sayısı yani ‘doğurganlık oranı’ 2.1’in altına indiğinde nüfus da azalmaya başlıyor.
Hesap basit: Bir çocuk iki kişiden olduğuna göre, nüfusun aynı kalması için dahi doğum oranı 2 olmalı.
“Peki neden 2.1 kritik oran?” derseniz, hayatın çarklarını da dikkate almak gerekiyor da ondan. En gelişmiş sağlık sistemine sahip ülkelerde bile bazı çocuklar yetişkinliğe erişemeden hayatlarını kaybediyor.
Tüm dünyada kadınlar, artık daha az sayıda çocuk sahibi olmayı seçiyor. Nedenler çeşitli... Ekonomik zorluklardan tutun da, kadınların eğitime ve çalışmaya yönelmesine dek uzanan pek çok neden var. Ama sonuçta, bugünkü düşüş hızı devam ettiğinde bu yüzyılın sonunda dünya çapında kadın başına düşen çocuk sayısı 1.7’ye kadar düşecek. Bu oran, ‘kritik oran’ olan
2.1’in hayli altında.
***
Gelelim detaylara... Bu gelişmeden en çok kim etkilenecek?
Yapılan hesaplamalar bütün dünyanın etkileneceğini ortaya koyuyor.Senaryoya göre, 2064 yılında dünya nüfusu 9.7 milyar ile zirveye ulaşacak. Ama 2100 yılına gelindiğinde 8.8 milyara inecek.
Tabii, her ülke için hikaye farklı olacak. Mesela Japonya... Bu ülkede nüfus azalmaya başladı bile. Sahip olduğu toprağa göre dünyanın en kalabalık ülkelerinden biri olan Japonya, 2017 yılında 128 milyon ile en yüksek nüfus düzeyine erişti. Yapılan projeksiyonlar, bu yüzyılın sonunda Japonya’nın nüfusunun 53 milyona düşebileceğini gösteriyor.
Ülkelerin ‘kaderini belirleyecek’ bu büyük değişim, araştırmaya göre, 23 ülkede nüfus, yüzyılın sonunda yarıdan fazla azalmasına yol açacak. Örneğin İtalya’nın şu sıralar
61 milyon olan nüfusu, bir insan ömrü kadar bir zaman içinde 28 milyona düşebilir. İspanya ve Portekiz’i de benzer bir durum bekliyor.
Ama nüfusları önümüzdeki 80 yılda yarıdan fazla azalacaklar arasında sadece yaşlı Avrupa ülkeleri yok. Japonya’nın dışında, 23 ülke arasında Asya ülkeleri Güney Kore ve Tayland da var.
***
Küçülen bir nüfusun etkileri neler olabilir? Nüfusun birim ve yapı olarak değişmesi dünyayı nasıl şekillendirecek? Çalışma yaşamı, vergi gelirleri, sağlık hizmetleri ne gibi değişimlere uğrayacak?
Sorular çoğaltılabilir. Ezcümle, dünya nüfusu insanlığın geleceğini etkileyecek şekilde değişiyor. Çok değil, belki çocuklarınızın, belki torunlarınızın yaşayacağı dünya nüfus yapısı bakımından da epey farklı bir yer olacak.
Peki, ülkeler küçülen nüfusa hazır mı? Sadece küçülen değil, yaşlanan bir nüfusa hazır mıyız?
Eko-Mercek’te büyük resme bakmaya devam edeceğiz...
TÜRKİYE’NİN 2100 NÜFUS PROJEKSİYONU 101 MİLYON
“Ya Türkiye?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Araştırmaya göre, Türkiye de nüfus kaybedeceği öngörülen ülkeler arasında. Ama öyle çok değil. Önce 110 milyon civarına tırmanacağız. Sonra azalacağız. Ama her halükarda yüzyılın sonunda 100 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip olacağımız tahmin ediliyor. Araştırmada 2100 yılı için yapılan Türkiye nüfus projeksiyonu 101 milyon.
NİJERYA, 80 YIL SONRA ÇİN’İ GERİDE BIRAKACAK
Bugün dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkesi Çin. Peki, orada nasıl bir gelişme bekleniyor?
Araştırmaya göre, Çin’in zirveye 2024 yılında ulaşması bekleniyor. Çin’in nüfusu dört yıl sonra tam 1 milyar 400 milyon olacak. Ardından inişe geçecek. Dev Çin’in nüfusu da yüzyılın sonunda neredeyse yarı yarıya azalarak 732 milyona inecek.
Çin, önümüzdeki 80 yılda nüfusunun yarısını kaybedince, 2100 yılında dünyanın en kalabalık ülkesi tahmin edebileceğiniz gibi Hindistan olacak.
Peki, o tarihte dünyanın en kalabalık ikinci ülkesi kim olacak biliyor musunuz? Sizi yormadan söyleyeyim: Nijerya... Araştırmaya göre, 80 sene sonra Nijerya 791 milyona ulaşacak nüfusuyla Çin’i geride bırakacak.
28 Ağustos 2020 Cuma