tatil-sepeti
Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Dünyada bizi etkileyen yeni eğilimler ve yapılar oluşuyor. Dikkat kesilmemiz ve iyi okumamız lazım.

Mevcut yapılardan başlayalım. Asya Kalkınma Bankası’nın çalışma raporları bu konuda bize açıklayıcı bir manzara sunuyor.

Özeti aşağı yukarı şöyle:

Bugün dünyada üç temel küresel değer zincirleri ağı var. Bu üç ağ, üç merkez ülke etrafında şekilleniyor: ABD, Almanya ve Çin...

Merkezler durduk yere oluşmuyor tabii. Ekonomilerinin büyüklükleriyle, yetenek ve kapasiteleriyle, dünyadaki diğer ülkelerle ileri ve geri bağlantılarıyla, küresel değer zincirine katılımda en iyi olmayı gerektiriyor.

Bugün bunu sağlayabilen üç ülke, ABD, Çin ve Almanya... Bu merkez ülkelerin etrafında ikinci ve üçüncü halkalar var.

Bir nevi suya atılan taşın oluşturduğu hareler gibi...

Küresel değer zincirleri, dolayısıyla üretim ve tedarik zincirleri nereden geçiyor diye bakarsanız ilk halkada 16 ülke görünüyor. Üç temel zincire katılımları bakımından farklılık göstermekle beraber bu 16 ülke şöyle:

Hollanda, İngiltere, İtalya, Fransa, İspanya, Belçika, İrlanda, Rusya, Kanada, Meksika, Hindistan, Singapur, Tayvan, Güney Kore, Japonya ve Avustralya...
Bu 16 ülke, üç temel küresel değer zincirine bağlantıları bakımından en kalın halkaları oluşturuyor. Merkezle bağlantıları bakımından üçüncü halkada da yine 16 ülke var. Türkiye bu üçüncü halkada yer alıyor. Bizim dışımızda üçüncü halkada yer alan diğer 15 ülke ise şöyle:

Danimarka, İsveç, İsviçre, Çekya, Avusturya, Polonya, Macaristan, Norveç, Lüksemburg, Tayland, Malezya, Endonezya, Vietnam, Hong Kong ve Brezilya...
Dünyanın en büyük 35 ekonomisinin birbirleriyle ve sözünü ettiğimiz üç merkezle bağlantıları farklı ağırlıklara sahip. Örneğin, Kanada ve Meksika kalın halkalarla ABD’nin merkezinde yer aldığı küresel değer zincirine bağlı. Üçüncü halkada yer alan Endonezya, Çin merkezli değer zincirlerine, Türkiye ise Alman merkezli değer zincirlerine bağlı.

Türk nakliyeciler boşuna Almanya’ya yılda yaklaşık 100 bin ihracat seferi yapmıyor...

***

Daha önceki Eko-Mercek’lerde değinmiştik. Dünyanın jeopolitik ve ekonomik mimarisinde bir değişim yaşanıyor. Küresel değer zincirleri ağı da bu değişimle birlikte yeniden inşa edilecek. Bu değişime bağlı olarak tedarik tercihleri de değişecek. Şimdiden değişmeye başladı bile...

Bu değişim önemli, çünkü siyasi ve ekonomik blokların ülke ekonomileri üzerinde belirleyici etkileri var. Her ne kadar korumacılık yükselse de bugün dünyada kimse tek başına iş yapmıyor. Daha doğrusu yapamıyor. Üyesi olun ya da olmayın...

***

Blokların politika ve uygulamaları bütün ülkeleri etkiliyor. Ancak öte yandan, bloklar da bir değişim ve dönüşüm içinde. Yeni bloklaşma çabaları bazen başarılı oluyor, bazen kadük kalıyor. Ya da projeler bir süreliğine rafa kalkıyor.

Mesela, bir süre önce Türkiye’ye etkileri bakımından da bir hayli gündemimizi meşgul eden TTIP anlaşması... Açık adıyla, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması... Obama görevi bırakmadan TTIP’in imzalanması bekleniyordu. Hesaplara göre, hem ABD hem AB bundan faydalanacaktı. AB’den ABD’ye ihracat 187 milyar Euro, ABD’den AB’ye ihracat 159 milyar Euro artacaktı. Her iki bloğun diğer ülkelere ihracatının da 33 milyar dolar artması bekleniyordu.

Olmadı, imzalanmadı. Trump, seçilince hava değişti. Trump’ın kurduğu Milli Ticaret Konseyi’nin başına Peter Navarro getirildi. Navarro, Trump’ın Çin politikasının oluşmasında etkili isimlerden biriydi. Çin’in ABD’ye ticarette üstünlük sağlamasını büyük bir tehlike olarak görüyordu. Bu üstünlüğün kurulabilmesini de ABD’nin ‘serbest ticaret’ zaafına bağlıyordu. ‘Serbest piyasa ekonomisi modeline dayanan küreselleşme’ politikasının ABD’nin çıkarlarına ters olduğunu savunuyordu. Daha sonra Trump’ın tweetlerinde sık sık karşılaştığımız ‘Çinliler bizi kandırıp, soyuyor, sonra da bize gülüyor’ söyleminin fikir babasıydı anlayacağınız. Nitekim Trump, ABD’de geleneksel diye nitelenen savunma sanayi dahil sektörlerin temsilcisi Navarro’nun sözünü dinledi. Çin’e karşı, bir hegemonya mücadelesinin zeminini oluşturduğu, ticaret savaşı açtı. Bu çerçevede ilk iş olarak da ABD’yi uluslararası bloklardan çekti. Veya bu blokları felce uğratacak bir tutum içine girdi. Aynen TTIP gibi...

***

Şimdi gündemde yeni bir anlaşma var. Henüz bir ay olmadı, Asya-Pasifik bölgesinde dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması imzalandı: RCEP. 15 ülkenin imza koyduğu RCEP, Asya’da bir ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’ (Regional Comprehensive Economic Partnership) oluşturmayı öngörüyor. Anlaşma, bütün dünya ekonomisini etkileyecek ve şekillendirecek büyüklükte... GSMH ölçütleriyle bakarsak, RCEP anlaşmasının tarafı olan ülkeler dünya hasılasının üçte birini üretiyor. Ortaklık, ilk kez Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerle Çin’i bir araya getiriyor. Japonya ve Güney Kore gibi ABD’nin müttefiklerinin yanı sıra Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ‘Batı’ ülkelerini de kapsıyor.

RCEP’in oluşmasına Çin liderlik etti. Çin, bugün dünyanın en büyük üretim platformu. Kişi başına düşen satın alma gücü bakımından dünyanın en büyük ekonomisi. Bu anlaşmayla bir nevi ticaret savaşlarına gönderme yaptı. ABD’ye ‘bizi öyle kovboy kemendi ile yakalamak zor’ mesajı verdi. Dünyaya da, Çin’in kimsenin ve herhangi bir girişimin etrafından dolaşamayacağı kadar büyük olduğu mesajını...

***

RCEP anlaşmasına imza koyan ülkelere bir bakın. Sonra da bu ülkelerin, ‘küresel üretim zincirleri’ grafiği üzerinden Çin ile ilişkilerini bir karşılaştırın. Örtüşme o kadar açık ki...

Çin merkezli değer zinciri ağı büyüyor. ABD, özellikle Trump döneminde bu ağın büyüyüp güçlenmesinin önünü kesmek için pek çok adım attı. Politikalarını değiştirdi. Öyle ki, bu süreçte, ABD’nin Reagan döneminden bu yana dış politikasının da temelinioluşturan ‘küreselleşme’ politikasını da ‘stratejik tehlike’ olarak gördüğünü söyleyerek terk etti.

ABD VE AB BİR ARAYA GELEBİLECEK Mİ?

Şimdi Çin, ABD’nin yeni politikasına cevap olarak, ‘Tek Kuşak Tek Yol’ gibi projelerle, RCEP gibi çevresindeki ekonomilerle yaptığı anlaşmalarla kendi ihtiyaçlarına uygun bir küreselleşme süreci inşa ediyor.

Tabii bu bir süreç... Dünya ekonomisi ve jeopolitiğindeki gelişmelere bağlı olarak bloklaşmalar yavaşlayıp hızlanabiliyor. RCEP anlaşması da Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği’nin (ASEAN) 37. Liderler Zirvesi’nde imzalandı. 8 yıl boyunca yapılan 46 müzakere, onlarca bakanlar arası görüşme yapıldı. Sonra işler birden hızlandı.

Tam da RCEP anlaşmasına imzaların koyulduğu günlerde Avrupa Birliği’nin iki etkili dışişleri bakanından ilginç bir sinyal geldi. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ve Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, ortak bir açıklama yaptı ABD’nin etkili gazetelerinden Washington Post’a... İki dışişleri bakanı ortak yorumlarında, yeni seçilen ABD Başkanı Joe Biden’ın, ABD ve AB’yi bir araya getirebileceğini vurguluyorlardı.

TÜRKİYE NASIL ETKİLENECEK?

Gelişmeler, dünyada bloklaşma ihtimalinin giderek güç kazandığını gösteriyor. Yeni ittifaklar, yeni bloklaşmalar gündeme geliyorve gelecek.

Avrupa ile Asya’nın kesişme noktasındaki Türkiye’nin dünyadaki bu eğilimden etkilenmemesi mümkün değil. Sadece coğrafi konumumuz nedeniyle bile kurulmuş ve kurulacak birçok bloğun içine veya dışına yerleşeceğiz. Uzağında ve/veya yanında yer alacağız. Kısacası, önümüzdeki dönemde bloklarla daha fazla ilişki içinde hareket etmemiz gerecek. İstesek de istemesek de...

Var olanları gözden geçirmekte, oluşmakta olanlara da erken tedbir almakta fayda var.

RCEP ve diğerleri... Türkiye’ye ne getirecek? Ne götürecek? Devam edeceğiz inşallah. Şimdilik sağlıkla kalın...

11 Aralık 2020 Cuma