Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Yaz iyice yüzünü göstermeye başladı ama ‘fırtınalar’ bir türlü dinmek bilmedi. Gün geçmiyor ki, işimizi etkileyecek bir iç ya da dış gelişme yaşanmasın. Hatta, tam ‘eh artık bu da geride kaldı’ derken, bir gelişme filmi adeta başa sarıyor.

İran konusunda da benzer bir süreç yaşanıyor. ABD’nin, Basra Körfezi’ne savaş gemisi göndermesiyle, F-35’lerin İran sınırında uçuşlar yapmasıyla iyice yükselen tansiyon, sonrasında gelen açıklamalarla düşer gibi olmuştu ki, karşılıklı tehditlerle yeniden yükseldi.

Bahreyn’in, vatandaşlarının ‘İran ve Irak’ı derhal terk etmelerini’ istediği ABD-İran geriliminde şimdilik gelinen noktayı, deneyimli savunma ve diplomasi muhabiri Jonathan Marcus, “İran ile ABD arasında bir savaş, Trump yönetimi devraldığından bu yana en olası hale gelmiş durumda” sözleriyle yorumluyor.

***

İran, Türkiye’nin komşusu...
ABD yönetiminin İran ile ilgili karar ve eylemleri, Türkiye’yi hem ekonomik hem de jeopolitik açıdan etkiliyor.

Washington’ın İran’dan petrol alımlarını 2 Mayıs’tan itibaren tamamen yasaklaması başlı başına bir sorun. Petrol fiyatları halen dalgalı bir seyir izliyor. Tansiyonun önümüzdeki günlerde daha da artmasıyla yeniden yukarı hareketlenebilir. Analistler bundan en çok etkilenecek ülkeler listesinin başına Çin, Hindistan, Arjantin, İspanya ile birlikte Türkiye’yi koyuyor.

Öte yandan, bölgede büyük güçlerin rekabeti de yoğunlaştı.

Şimdi ABD’li uzmanların kısa dönemde yaşanacaklar için yanıtını aradığı soru şu:

Çin ve Rusya ile hegemonya mücadelesinin şiddetlenmeye başladığı bir dönemde İran, Washington’ın stratejik öncelikleri arasında kaçıncı sırada yer alacak?

Ve hemen ardından da şu soru geliyor: İran, savaş göze alınabilecek kadar büyük bir tehdit mi?

Anlaşılan o ki, birçok ABD’li strateji uzmanına göre bu sorunun cevabı ‘hayır’. Yine de bu yanıt pek çok kişinin içini rahatlatmaya yetmiyor.

İran ile ABD arasındaki gerilim, petrol fiyatlarında kriz çıkarmaktan öte, Ortadoğu’da ABD, İsrail ve Suudi Arabistan’ı içine çekecek geniş çaplı bir çatışma ortamına yol açabilir.

Çoğu uzmana göre, İran’ın işgaline yönelik bir askeri kara harekatı mümkün değil. Ancak, denizden ve havadan bir operasyon mümkün. Ve bu da sadece İran’ı değil, tüm bölgeyi bir anda ateş çemberine çevirebilir.

Böyle bir olasılık karşısında Türkiye’nin, İran ile ticaretin ya da petrol tedarikinde doğan boşluğu nasıl dolduracağının ötesinde, çok daha zor stratejik risklerle, seçeneklerle yüz yüze kalacağı açık.
Mum iki ucundan birden yanmaya başladığında, erime süresi kısaldığı gibi elinizi yakma ihtimali de yükselir. Ekonomik olduğu kadar yaşanan ve muhtemel jeopolitik süreçlerle baş etmek kolay olmayacak.

Bu zorluklar karşısında, Türkiye’nin birliğini dosta düşmana gösterecek güçlü bir duruş sergilemesi, sadece kendi çıkarlarını korumak için değil, bölgenin selameti bakımından da kritik önem taşıyor.

GELECEĞE HAZIRLANMAK İÇİN SENARYO PLANLAMASI FAYDALI

Senaryo planlaması 1960’lı yıllarda uygulanmaya başlandı.

İlk kez dev petrol şirketi Shell’de...

Hazırlanan senaryolar içerisinde 70’li yıllarda ham petrol fiyatlarının yükselebileceğine yer veriliyordu. Yine 80’li yıllarda Sovyetler Birliği’nin dağılabileceği gibi ihtimaller de bu senaryolarda yer alıyordu.

Bu ihtimallerin çoğu gerçekleşti. 1973’te 3.29 dolar olan bir varil petrolün ortalama fiyatı 1974’te 11.58 dolara çıktı. 1989’da Berlin Duvarı yıkıldı. Doğu Bloku ve ardından SSCB dağıldı.
Shell, senaryo planlaması yaptığı, risklere ve fırsatlara hazırlıklı olduğu için rakiplerinden hep bir adım önde oldu.

En istikrarlı ülkelerde bile geleceği kestirmek zor... Kaldı ki, ünlü yönetim gurusu Peter Drucker’ın altını çizdiği gibi, “Geleceği önceden görmek, sizi sadece dertlere boğar.” Yapılması gereken, ortada olanı yönetmektir. Fırtınalı dönemlerde yapılacak ilk iş, ayakta kalmaktır. Yani, darbelere karşı koymak için başında bulunduğunuz şirket ya da kurumun kapasitesi, yapısal gücü ve dayanıklılığı konusunda gerekli önlemleri almak, ani değişimlere uyum sağlamak ve mümkünse yeni fırsatlardan yararlanmaktır. Yapılabileceği ve yapılması gerekeni yapmaktır.

Şu sıralarda Türkiye’nin etrafında belirsizlik düzeyi yüksek. Görünen o ki, daha da yükselecek. Burnumuzun dibinde önemli gelişmeler yaşanıyor. Sadece İran meselesi değil. Doğu Akdeniz’de artan gerilim de, S-400’ler de eninde sonunda iş yaptığımız ortamı etkiliyor.

Oynaklıkların, belirsizliklerin iyice arttığı bugünkü dünyada senaryo planlaması şimdi daha da kritik bir öneme sahip. Batı’da büyük şirketler, bu iş için özel danışmanlık kuruluşlarından hizmet alıyor. Singapur’da ise bu işi epey zamandır bizzat devlet üstlendi. Bir ‘senaryo planlaması ofisi’ kurdu, şirketlere yardımcı oluyor.

Tabii ki, bütün bir bölgeyi, hatta dünyayı etkileyen konularda kişiler ya da şirketler olarak yapabileceklerimiz sınırlı. Yapabileceğimiz en iyi şeylerden biri, senaryo yazmak. İhtimalleri değerlendirip, bunlara göre senaryo yazıp, planlama yapan şirketler, ani gelişmelere, U dönüşlerine daha hazırlıklı olur. Tek bir ihtimale göre planlama yapan şirket yöneticileri ise olaylar farklı geliştiğinde manevra yapmakta gecikir.

Shell’de olduğu gibi yazdığınız senaryoların aynen gerçekleşmesi ihtimalinin pek yüksek olmadığı açık. Ancak bizi bekleyen ihtimallere kafa yorduğumuzda, ufkumuz genişler. Bakışımız derinleşir, sezgilerimiz keskinleşir. Şirketimiz de geleceğe daha hazırlıklı olur.

Belki de hepsinden önemlisi, senaryo planlamasına yönelik çalışma, şirketin tüm faaliyetlerine hız kazandırır. Aniden ortaya çıkan değişikliklere karşı refleksi güçlendirir. Zamanlama avantajı sağlar.
Yazdığınız senaryoların hiçbiri tutmasa bile siz senaryo planlaması yapmayan rakiplerinize göre, daha hazırlıklı ve hızlı olursunuz. Bu da belirsizliğin dozunun arttığı ve de rekabetin iyice keskinleştiği bir ortamda sizin bir adım daha önde olmanızı sağlar.

Önce dünya, sonra ülke, sektör ve firmanız için iyimser, kötümser ve en olası senaryoları yazın. Plan yapmak başarılı olmanın yoludur. Senaryo planlaması şirketinizin geleceğe hazırlanmasına önemli katkı sunabilir. Şiddetle öneririm...

İRAN EKONOMİSİ KÖTÜLEŞİYOR

ABD’nin yaptırımları İran ekonomisi üzerinde giderek daha olumsuz biçimde yansıyor. Cumhurbaşkanı Ruhani, ekonominin 1980-88 yılları arasındaki Irak Savaşı döneminden daha kötü bir noktaya geldiğini söylüyor: “Savaş döneminde bankalarımız, petrol satışımız, ithalat ve ihracatımızla ilgili sorunumuz yoktu. Yalnızca silah ambargosuna maruz kalmıştık...”

IMF, İran ekonomisinin 2019’da yüzde 6 küçüleceği tahmininde bulundu. Üstelik bu tahmin, ABD’nin, bizimle birlikte Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore dahil 8 ülkeye tanıdığı muafiyetten önceydi. Şimdi ABD, bu ülkelerin de İran’dan petrol alımına getirdiği muafiyeti kaldırdı. Bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 70’ini petrol gelirlerinin oluşturduğu İran ekonomisi daha da daralabilir.

İRAN’DAN KİM, NE KADAR PETROL ALIYOR?

ABD’nin bu ay başında muafiyet tanımaktan vazgeçtiği ülkelerin İran’dan günlük ortalama petrol ithalatı (bin varil)

Mayıs-Ekim 2018 Kasım 2018 - Mart 2019
Çin 590 360
Hindistan 563 300
Japonya 149 80
Güney Kore 50 117
Tayvan 32 0
Türkiye 120 73
Yunanistan 85 0
İtalya 121 0
Kaynak: SVB Energy International

Türkiye’nin İran’dan ne kadar petrol ithal ettiğine ilişkin veriler farklılık gösteriyor. Oxford Enerji Çalışmaları Enstitüsü’ne göre Türkiye, İran’dan günde 144 bin varil petrol ithal ediyor. Grafikte gördüğünüz gibi SVB günlük 73 bin varil, kimi kaynaklar ise günde 60 bin varil petrol ithal edildiği verisini paylaşıyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un İran’dan son dönemde yapılan petrol ithalatına ilişkin verdiği bilgilerden yapılan hesaplamalara göre ise Türkiye’nin İran’dan günlük petrol ithalatı, muafiyetin kaldırılmasından önce günde 35 bin varile kadar düşmüştü.

27 Mayıs 2019 Pazartesi