Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri birkaç açıdan önemli sonuçlar ortaya koydu. Bir kez, Avrupa Birliği üyesi 28 ülkede 23-26 Mayıs tarihleri arasında yapılan seçimler, uzun süre sonra ilk kez bu kadar büyük ilgi çekti. 2014’teki seçimlere göre 8 puan artışla yüzde 50.2 katılım oldu. Katılım oranı, 1994’ten bu yana en yüksek düzeye ulaştı.
Seçimlerden önce, AP’de dengeleri alt üst edecek bir sağ popülist dalganın yükselmesi bekleniyordu. Bu dalganın AB projesinin geleceği üzerine büyük bir soru işareti koymasından endişe ediliyordu. ‘Korkulan’ olmadı.
Evet, muhafazakar ve sosyal demokrat partilerin oluşturduğu iki ana grubun parlamentodaki üye sayısı geriledi. Ve siyasi yelpazenin iki ucundaki partilerin, özellikle sağ popülist partilerin oylarında kayda değer bir artış gözlendi. Ama o korkulan büyük ‘dalga’ gelmedi. Öte yandan seçimler sonrasında durum netleşmek yerine, fotoğrafçılık deyimiyle daha da ‘flulaştı’. AP seçimlerinden yansıyan görüntü bir hayli karmaşık ve tartışmalı...
Örneğin, “Avrupa Birliği’nin geleceği güvencede mi?” diye soranlar, sorularına net bir yanıt alabilmiş değil. Hatta bu soruya kesin bir cevap vermek seçimler sonrasında daha da zorlaştı.
***
Özetlersek, sonuçlar Avrupalı seçmenin merkez sağ ve merkez sol partilerden uzaklaşmaya başladığını, bu partilerin parlamentodaki geleneksel çoğunluklarını kaybettiklerini gösteriyor.
AB yanlısı merkez zayıfladığı gibi ‘parçalandı’ da... Merkezin, bu çok parçalı yapısı parlamentoda ortak davranma ve karar alma kapasitesini önemli ölçüde etkileyebilir.
En büyük iki grup oy kaybetti. Buna karşılık, Liberallerin, Yeşillerin ve milliyetçi, popülist aşırı sağ partilerin sandalye sayıları arttı.
Tam bu noktada, sonuçların Türkiye’nin Avrupa ile ilişkilerine sıcak bakmayan grupların güçlendiği anlamına geldiğini de belirtmek gerekiyor.
Ayrıca, sağ popülist partilerin, kendi ülkelerindeki siyasi iklime etkilerini de daha fazla hesaba katmamız gerekecek. Özellikle de bu partilerin muhafazakar partiler üzerinde yaratacağı basıncı... Oy kaybetme korkusuyla şiddeti artacak bu basınç, ister istemez, göçmenler ve yabancıların hakları gibi konularda Avrupa Parlamentosu’nun karar alma süreçlerine yansıyacak. Muhafazakar partilerin merkezde kalmasını daha da zorlaştıracak.
***
AP seçimleri politikanın ötesinde ekonomi ve iş dünyası açısından da önemli sinyaller verdi.
Yeşiller sadece Avrupa Parlamentosu’ndaki sandalye sayılarını artırmadı. Almanya özelinde oylarını ciddi oranda artırdı. Almanya’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yüzde 22 oy olarak birinci oldu. Bu sonuçlara bakarak, siyasi analizler gelecek seçimlerde Yeşiller partisinin hükümete gelme olasılığına yüksek şans tanımaya başladı. Bu da Almanya’da iş dünyasında tedirginlik yaratıyor. Özellikle de otomotiv sektöründe...
AP seçimleri sonrasında yapılan analizlere göre, Yeşillerin oylarındaki artışın arkasında iklim kriziyle ve gezegenin geleceği ile ilgili korku etkili oldu.
Aslına bakarsanız, dünya ölçeğinde, küresel ısınmaya ve iklim değişikliğine kapitalist üretim modelinin sebep olduğu algısı güçleniyor. Kapitalistlerin önceliklerinin, insanlığı giderek yaşanmaz bir dünya ile baş başa bıraktığı algısı Batı Avrupa’da daha da güçlü. Hadsiz, sınırsız kâr hırsının sulara ve toprağa döktüğü kimyasal atıklar sürekli gündem konusu. Çevreci örgütler, plastikler ve kimyasallar başta olmak üzere havayı, suyu ve toprağı kirleten endüstrilere adeta savaş açmış durumda.
***
Yeşiller gibi çevreci partilerin önerdikleri önlemler ise okların üzerine çevrildiği endüstriler tarafından kolayca kabul edilebilecek gibi değil. Ciddi çıkar farklılıkları var. Batı, ‘Endüstri 4.0’ ile üretimde yeni model değişikliğini sindirmeye çalışıyor. Değişim kolay değil. Yeni sanayi devriminin zorladığı değişimin şirketlere önemli imkanlar getireceği anlaşılıyor, ancak beraberinde yükler de getiriyor.
Örneğin Almanya gibi sanayiye özel önem veren ülkelerde, bu değişim döneminde, ek maliyetlere sıcak bakılmıyor. Ek maliyetler, özellikle rekabet gücünü zorlukla sürdürmeye çalışan geleneksel endüstrilerin hesaplarına uymuyor.
Bu çerçevede Yeşillerin başta kömür, hidrokarbon bazlı enerji ve otomotiv sektörlerinde uygulamak istediği politikalar büyük iş çevrelerinde tehdit olarak algılanıyor.
Unutmayalım ki, rüzgar ve güneş enerjisindeki bütün atılımlarına karşın Almanya hâlâ enerjisinin yaklaşık yüzde 35’ini kömürden sağlıyor.
Yeşillerin hedefindeki dizel ve benzinli araçların hâlâ büyük ağırlık taşıdığı otomotiv sektörüne gelince... Almanya’nın toplam sanayi gelirlerinin yüzde 20’si otomotiv sektöründen. Almanya’da yapılan toplam Ar-Ge harcamalarının yüzde 60’ından fazlası da otomotiv sektörü kaynaklı.
***
Derdi iyice kavramak için biraz daha detay vereyim.
2015’te egzoz emisyonları ile ilgili bir skandala konu olan Alman otomotiv devi Volkswagen, dünya Ar-Ge sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Sıralamada yer alan diğer hiçbir şirketin otomotiv sektörüyle ya da geleneksel bir endüstri ile ilgisi yok. Yılda 10 milyar doların üzerinde Ar-Ge harcaması yapan 7 şirketin VW dışındakilerinin hepsi ‘teknoloji’ şirketi. Bu sayfadaki tabloya bakabilirsiniz...
Bu arada, yeri gelmişken söyleyeyim. Pricewaterhouse Coopers (PwC) tarafından yapılan sıralamaya göre, Volkswagen 2018’de 15.8 milyar dolar düzeyinde Ar-Ge harcaması yapmış. Bu rakam neredeyse Türkiye’nin iki katı...
Öyle ya, Ar-Ge harcamalarımız gayri safi milli hasılamızın yüzde 1’ine yükseldiğine, gayri safi milli hasılamız da yaklaşık 850 milyar dolar olduğuna göre, Türkiye’nin Ar-Ge harcamaları yaklaşık 8-9 milyar dolar düzeyinde...
***
Neyse, biz konumuza dönelim... Almanya’da toplam katma değerin neredeyse dörtte biri otomotivde üretiliyor.
(2017 verisi yüzde 23.4) Toplam istihdamın da yaklaşık yüzde 8’i otomotiv sektöründe. Almanya, otomotiv üretiminin her yıl ortalama yüzde 70’ini ihraç ediyor. Kısacası, otomotiv sanayisi, Avrupa’nın lokomotifi olan büyük Alman sanayi çarkının en önemli motoru...
Şimdi Almanya’nın en önemli motoru otomotiv sektörü bir anlamda ‘tehdit’ altında... Doğrusu, bu sektörün önde gelen oyuncuları hassas konunun daha da hassas hale gelmesine bir hayli katkı yapıyor.
Dizel emisyon skandalını hatırlayacaksınız... Yukarıda da değindik. Volkswagen Almanya’da 2007 ile 2015 yılları arasında hileli egzoz emisyon yazılımına sahip 10 milyonun üzerinde araç satmakla suçlandı. Hatta bu nedenle bir ara 15 milyar Euro düzeyinde ceza ile yüz yüze gelmişti. Sonuçta, geçen yıl bu sıralarda (Haziran 2018) Alman yargısı tarafından 1 milyar Euro para cezasına çarptırıldı. 15 milyar Euro ile karşılaştırıldığında, Volkswagen bir anlamda ‘ucuz kurtulmuş’ oldu. Yine de ceza, Almanya mahkemelerinin bir şirkete verdiği en yüksek para cezalarından biri olarak tarihe geçti. Zaten VW de, cezayı kabul ettiğini ve temyize gitmeyeceğini açıkladı. Böylece skandaldaki rolünü de kabul etmiş oldu.
***
Konu sadece Volkswagen değil. Genel olarak dizel başta geleneksel otomotiv üretimi mercek altında.
Örnekler kolaylıkla artırılabilir. Ancak sanırım dert anlaşıldı...
Bir süredir endüstriyi yakından izleyen bilim çevreleri, dünya enerji üretim tablosunun özellikle 2030’dan sonraki değişiminin dünya siyaseti ve ekonomisi ile birlikte, başta otomotiv olmak üzere tüm sanayi sektörlerinde sarsıcı etkiler ortaya çıkaracağını söyleyip duruyor. “Derin ve çok yönlü etkiler...”
Özellikle gerekli önlemler alınmazsa küresel ısınmada 2030’dan sonra geri dönüş ihtimalinin kalmayacağına yönelik peşi sıra gelen açıklamalarla tansiyon giderek artıyor. Emisyonlara olan hassasiyet de...
***
Bu arada, aşırı sağ AfD (Almanya için Seçenek) partisinin Başkanı Alexander Gauland, Almanya’nın önde gelen gazetelerinden Die Welt’te yer alan röportajında “Bizim baş düşmanımız Yeşillerdir. İktidara gelirlerse bu ülkeyi mahvederler. Bizim görevimiz Yeşillerle mücadele etmektir” diyor.
Avrupa Parlamentosu seçimleri, sadece bugüne ilişkin bir fotoğraf çekmiyor. Gelecekte, toplum ve iş hayatını ciddi biçimde etkileyecek gerilim noktaları için de önemli ipuçları veriyor.
(2018 milyar dolar) | |
Amazon | 22.6 |
Alphabet (Google) | 16.2 |
Volkswagen | 15.8 |
Samsung | 15.3 |
Intel | 13.1 |
Microsoft | 12.3 |
Apple | 11.6 |
Kaynak: PwC |
Gruplar | Sandalye | Fark |
APP (Merkez sağ) | 182 | -39 |
SD (Merkez sol) | 147 | -44 |
ALDE (Liberal) | 109 | +42 |
G/EFA (Yeşiller) | 69 | +19 |
ENF (Milliyetçiler) | 58 | +58 |
ECR (Muhafazakarlar) | 59 | -11 |
EFDD (Aşırı sağ) | 54 | +6 |
GUE/NGL (Sol) | 38 | -14 |
MERKEL’DEN ‘KARANLIK GÜÇLER’ UYARISI
2021’deki genel seçime kadar görevine devam edeceği açıklanan, ancak son duyumlara göre bu yıl görevini bırakabileceği söylenen Almanya Başbakanı Angela Merkel, ülkesinde ve dünyanın diğer yerlerinde ‘karanlık güçlerin’ ana akımın içinden destek bularak yükseldiğini belirterek, “Çok işimiz var” dedi. “Almanya’da doğal olarak bu akımlar her zaman belli bir bağlam içinde, kendi geçmişimizin bağlamı içinde anlam taşıyacaktır. Bu da bizim başkalarından çok daha uyanık olmamız gerektiği anlamına geliyor” diyen Merkel, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin hemen ertesinde yaptığı açıklamada, “Geçmişin hayaletleriyle yüzleşmemiz lazım. Gençlerimize tarihin bize ve başkalarına yaşattıklarını anlatmamız gerekiyor” dedi.
17 Haziran 2019 Pazartesi