Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hiç bitmeyen Suriye meselesi... S400 krizi... İran ambargosu... Türkiye’nin ‘Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ programından çıkarılma riski...

İçeridekilerin ötesinde, belirsizliği artıran sorunlar azalmıyor, artıyor.

Şimdi bunlara ABD-Çin arasındaki, kısaca ‘ticaret savaşı’ meselesi eklendi.

Daha doğrusu, iki dev arasında zaten var olan çatışma alevlendi. Üstelik tam ‘anlaştı-anlaşıyorlar’ denildiği bir sırada... Çin’i müzakereler sırasında verdiği sözlerden dönmekle suçlayan ABD, 200 milyar dolarlık Çin ürününe yönelik tarifeyi 10 Mayıs’tan itibaren yüzde 10’dan yüzde 25’e yükseltti. Karar, ABD’nin resmi gazetesi Federal Register’da yayımlandı.

ABD Başkanı Donald Trump kararın ardından twitter hesabından, Çin Başbakan Yardımcısı Liu He’nin anlaşma yapmak için Washington’a geleceğini ilan etti. Sonra da, “Göreceğiz bakalım, ancak yıllık 100 milyar doların üzerindeki verginin ABD’nin kasalarını dolduracağından dolayı çok mutluyum” yorumunu yaptı.

***

Olup biteni ‘gümrük savaşları’ ya da ‘ticaret savaşı’ kavramlarıyla ifade etsek de işin arka planı farklı işliyor. Buzdağının görünmeyen kısmı, ne iş yaparsak yapalım hepimizi ilgilendirecek kadar büyük. Dünya üzerinde birbiriyle sıkı biçimde rekabet edecek aktörler var. Ve bu aktörler dünyaya aynı gözle bakmıyor. Benzer şekilde anlamıyor. Hal böyle olunca, dünya sorunlarına ortak çözüm üretmeleri mümkün görünmüyor. Dünyada ‘uzlaşma’ sağlamak giderek zorlaşıyor.

Kürenin bir süredir alıştığımız ekonomik ve jeopolitik mimarisi dağılıyor. Washington Konsensüsü bitti. G20 işlemiyor. Dünya Ticaret Örgütü yetersiz. Birleşmiş Milletler etkisiz. Dünya giderek daha kuralsız bir yer haline geliyor. Bir şeylerin geride kalmakta olduğunu görüyoruz ama gözlerimiz neyin gelmekte olduğunu da henüz tam anlamıyla seçemiyor. Bu çözülme süreci, Türkiye dahil bütün ülkeleri etkileyen ciddi bir türbülans yaratıyor.

***

Şimdi ABD kendi geleceği açısından tedirgin. Güvensiz ve telaşlı. 1980’li yılların başından bu yana ABD dış politikasının temel dinamiğini oluşturan ‘serbest piyasa modeli ile küreselleşme’ geride kalıyor. Küreselleşme artık bizzat ABD tarafından ‘stratejik tehlike’ olarak görülüyor. ABD’nin bir numaralı ‘rakip’ ilan ettiği Çin, bir süredir ekonomik olarak, daha da önemlisi teknolojik olarak yükselişte. Ve kendisinin koymadığı kurallara uyma niyetinde değil. AB’nin geleceği soru işareti. Almanya rahatsız ve arayışta... İpin ucunun kaçmaya başladığı ‘ticaret savaşları’ bugünkü ekonomik modellerin ve ittifakların dayanıklılığının ciddi biçimde test edildiği bir ‘hegemonya savaşına’ dönüşme potansiyeli taşıyor. Yeni nesil bir Tukidides Kapanı’na sürükleniyoruz.

***

ABD Başkanı Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı General H.R. Mc Master, 18 Aralık 2017’de ‘Ulusal Güvenlik Strateji’ belgesinin ilan edilmesinin hemen ardından yaptığı değerlendirmede, “Soğuk Savaş’ın bitmesiyle başlayan tatil artık sona erdi. Jeopolitik tüm hızıyla geri geldi” derken bu yeni dönemi açıkça ilan ediyordu.

Ne olacak bu yeni dönemin özellikleri derseniz... ‘Mültilateralizm’ gidiyor. ‘Unilateralizm’ geliyor. Türkçesi, ‘çok taraflılık’ geride kalıyor. ‘Tek taraflılık’ onun yerini alıyor. Ekonomideki ‘korumacı’ rüzgarlar, siyasette de karşılık buluyor. Bir dönem küreselleşmeye bizim gibi ülkelerden gelen eleştiriler, şimdi küreselleşmenin merkezindeki ülkelerden geliyor. Özellikle de Batı’daki içi boşaltılan, yıpranan orta sınıftan... İngiltere’de Brexit, ABD’de Trump’ın seçilmesi de bu rüzgarların bir izdüşümü. Avrupa’yı bölen göçmen karşıtlığı, ırkçılığa varan milliyetçilik de öyle...

***

Bu süreçte, dünyada yeni güçler yükseliyor. ABD, dünya ekonomisinin ve siyasetinin sorunlarını çözme veya düzen getirme gücünü kaybetme telaşındayken, yeni aktörler sahne alıyor. Rakamlar ABD’nin tedirginliğini ve telaşını ‘haklı çıkarır’ nitelikte. Zaferle çıktığı Soğuk Savaş’ın bittiği 1989’da ABD’nin ekonomik büyüklüğü 5.7 trilyon dolardı. Çin aynı yıl sadece 350 milyar dolarlık bir ekonomiydi. Bugün ABD 19 trilyon dolarlık, Çin ise 12 trilyon dolarlık bir ekonomi. Bir başka ifade ile geride kalan 30 yılda ABD 3 kat, Çin ise 30 kattan fazla büyüdü.

***

Sadece Çin de değil. Almanya, yeniden bir ekonomik merkez olarak yükseldi. Ve uzun bir zaman sonra yeniden askeri kapasite inşa etmeye başladı. Palazlanan yeni güçlerin etkisiyle dünya yeniden şekilleniyor. Bu dünya ticaretine de sistemine de yeni bir akışkanlık getiriyor. Ülkeler, yeni bir ‘pazar pozisyonlanması’ için adeta zorlanıyorlar.

Bu gelişme karşısında ABD ise korumacı bir refleksle ‘Alemin kralı benim. Sakın bir hata olmasın’ havasında... Vakit varken, hâlâ güçlüyken arayı tekrar açmak, hiç olmazsa kapanmasını engellemek istiyor. ‘Çinliler teknolojimizi çalıyor’ söyleminin peşine takılan yeni gümrük vergilerinin arka planında bu var.

Trump, Çin ile bu savaşı kolaylıkla kazanacaklarına inanıyor. Çin ise savaşta ABD’den daha az kaybetmeyi planlıyor.

Doğrusu, sistemin dinamikleri bakımından bugünkü manzara, 1900’lü yılların başında büyük güçlerin birbiriyle kapışmasına yol açan tabloyu anımsatıyor. Anımsattığını söyleyen birçok analist var.

Öyle ya da böyle... Görünen o ki, dünya üzerinde stres artacak. Ticaret savaşları bir hegemonya savaşına dönüşme potansiyeline ziyadesiyle sahip. Bunun yarattığı türbülansı önümüzdeki dönemde daha da fazla hissedeceğiz.

***

Kaptan pilot eğitimi sırasında en önemli derslerden biri türbülanstır. Ve türbülans karşısında ilk öğretilen üç kelime ise şudur:
“Uçağı havada tut!”

TUKİDİDES TUZAĞI’NA DİKKAT!

Büyük güçler arasındaki ‘hegemonya’ rekabeti tarihte benzer sonuçlara yol açtı. Binlerce yıl öncesinin şehir devletleri Atina ve Sparta arasında olduğu gibi... Hegemonya rekabeti antik dönemin iki önemli gücünü Milattan Önce 431’de Peloponez Savaşı’nda karşı karşıya getirmişti.

Zaman, olaylar ve aktörler değişse de, bugün de işin özü aynı: Hakim egemen güç, yükselmekte olan güçten korkmaya başlıyor. Geleceği için endişeleniyor. Bu gerginlik yükselen güç ile hakim olan arasında, taraflardan birini kendi isteği dışında savaşlara ve ittifaklara sürükleyecek adımlar atmaya itiyor.

Bu karmaşık sürecin bir de adı var: Tukidides Tuzağı... Dönemin büyük güçleri arasında yaşanan savaşı gözlemleyip kayda geçiren tarihçi Tukidides’e göre, ikinci Peloponez Savaşı, Atina’nın gücünün artması ve bu durumun Sparta’da yarattığı korku nedeniyle çıkmıştı. Siyaset bilimci Graham Allison, 16. yüzyılın başından itibaren geride kalan yaklaşık 500 yılda köklü bir gücün yükselen bir güçle karşı karşıya kaldığı 16 vakadan 12’sinde büyük bir dünya savaşı çıktığını öne sürüyor.

ÇİN’İN İNCE HESAPLARI

ABD, yükselişinden endişe ettiği ve yılda 375 milyar dolar ticaret açığı verdiği Çin’in onlarca ürününe milyarlarca dolarlık ek vergi getiriyor. Alttan alır gibi görünse de Çin, ABD’den peş peşe gelen hamlelere ilginç karşı hamlelerle cevap veriyor. ABD’nin vergi artırımına yönelik ilk hamleleri sırasında ‘soya fasulyesi’ için aldığı vergi artırımı kararı bu ilginç hamlelerden birini oluşturuyor.

ABD’nin Çin’e yaptığı ihracatta, ilk sırada yer alan ürünler arasında, havacılık endüstrisi önemli bir yer tutuyor. Mobil cihazlar da öyle. Ancak bu ülkeye yaptığı ihracatta ilk sırayı soya fasulyesi oluşturuyor. Çin’in soya üzerinden karşı hamlesi hayli ince hesaplanmış görünüyor. ABD önemli bir soya üreticisi ve ihracatçısı. ABD’nin ihraç ettiği soyanın yüzde 56’sını Çin tek başına ithal ediyor.

ABD’de soya üreticileri, birçok başka tarım üreticisi grup gibi ağırlıklı olarak Cumhuriyetçi Parti seçmeni. Çin’in, Trump’ın seçmen- lerinin yoğun olduğu sektörü hedef alması, ‘gümrük vergisi çatışmalarının nasıl ülkelerin iç siyasetine uzanabileceğinin de işaretini veriyor.

Eğer Trump yönetimi önümüzdeki dönemde ticaret savaşı oyununa devam edecekse, muhtemelen soya fasulyesi üreticilerine Çin’den gelecek vergi artırımı karşısında rekabetçiliklerini kaybetmemek için yeni destekler vermek durumunda kalacak. Bu adım uluslararası alanda dengeleri değiştirecek. ABD’li üreticiye verilecek destek onları hem Güney Amerika’daki hem de ABD’nin müttefiki olan önemli soya üreticileri karşısında avantajlı konuma geçirecek. Onlar da, ABD’ye karşı önlem alma arayışına girecek...

İşte buyurun size yeni nesil bir Tukidides Tuzağı senaryosu.

EKONOMİK ARAÇLAR JEOPOLİTİK KAZANIMLAR İÇİN DAHA YOĞUN KULLANILIYOR

‘Kaynak savaşları’ ve ‘kan ve petrol’ gibi popüler kitapların yazarı, Prof. Michael T. Klare, son yaşananları ‘Bu sizin annenizin bildiği soğuk savaş değil. Bu her an alev almaya hazır küresel bir çıra’ olarak değerlendiriyor. Jeopolitiğin Soğuk Savaş sonrasındaki gelişimini en yakın izleyen isimlerden biri olan Nation Dergisi’nin de yazarı olan Prof. Klare’in de işaret ettiği gibi artık ekonomik araçlar, jeopolitik kazanımlar için daha sık kullanılıyor.

Şimdi ‘ticaret savaşları’ ekonomik olmanın ötesine geçme aşamasında... Huawei örneğinde de görüldüğü gibi rakibin, yapay zeka ve bilişim alanlarındaki gelişmesini de engellemeyi amaçlıyor. Anlaşılan, bundan böyle ekonomik yaptırımların daha fazla jeo-stratejik bir boyut içerdiğine tanık olacağız. ‘Büyük güçler’ karşılıklı siber saldırıları artıracak. Rakiplerinin iç politika süreçlerini daha fazla etkilemeye çalışacak.

‘Savaş hali’ ile ‘olağan hal’ arasındaki sınırın bulanıklaştığı bu dönemde, Türkiye’nin hiç kimsenin uydusu olmadan dünya yörüngesindeki yerimizi sağlamlaştırma çabası daha da büyük önem kazandı.

13 Mayıs 2019 Pazartesi