Hakan Güldağ
Covid-19 adı verilen yeni tip koronavirüsün hayatımıza girmesinden bu yana 8 ay geçti. Bu 8 ayda 20 milyona yakın vaka, 700 bine yakın da can kaybı yaşandı. Tabii bilebildiğimiz kadarıyla…
Şimdi vakalarda bütün dünyada ‘ikinci’ mi, yoksa ‘birincinin devamı’ mı olduğu tartışılan yeni bir yükseliş var. ABD, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika’dan bahsetmiyorum. Bu ülkelerde zaten yükseliş devam ediyor. İspanya ve Belçika’da ‘ikinci dalganın başladığı’ belirtiliyor. İkinci dalganın en bariz görüldüğü ülkelerden İspanya’da ülke çapındaki aktif salgın noktası 300’e yaklaştı. Keza, İngiltere’de de yeniden endişeler yükseldi. İngiltere Sağlık Bakanı Hancock, “İkinci dalga yayılmaya başladı” açıklaması yaptı. Fransa ve pandemiyle mücadele sürecini en iyi yürüten ülkeler arasında ilk sıralarda gelen Almanya’da ise vaka sayıları büyük sayılarla artıyor. Türkiye’de de henüz rakamlara yansımamış olmakla birlikte bu yöndeki endişeler son dönemde arttı.
DİRENÇ BİRİKTİRMELİYİZ
Bu yeni dalga iş dünyasını da ciddi biçimde endişelendiriyor. Yeniden kapanmaların, karantinaların gündeme gelebilecek olması bu endişenin temel kaynağı. Hepimizin bildiği gibi, dünya çapında görülmemiş bir ekonomik daralma yaşandı. Toparlanma sürecine giriyoruz derken, yeni dalgalarla bu sürecin uzaması hesapları Bağdat’tan döndürür. Tüm dünyada ekonomik sıkıntılar iyileşmek yerine derinleşirse, zaten daralmış kamu kaynaklı üzerine getireceği basınç da artar. Hükümetler gibi şirketlerin de yeni dalgalara göğüs gerecek gücü iyice zayıflar.
Onun için pandemi ile mücadelede önemli bir başarı kazanmış, ekonomik toparlanmanın göstergelere, rakamlara da yansıdığı Türkiye, şimdi çok dikkatli ve korona ile mücadelede çok özenli olmak durumunda. Hepimize görev düşüyor. Hepimiz üstümüze düşeni yapmalı, biraz canımızı sıksa da tedbirleri hiç gevşemeden, rehavete kapılmadan sürdürmeliyiz. Sonuçta karşı karşıya olduğumuz şey hayat memat meselesi…
Hatta bu süreçte, direnmekle kalmayıp, ‘direnç’ biriktirmemizde de büyük fayda var. Çünkü galiba o beklediğimiz ‘normal’ hiçbir zaman tam olarak geri gelmeyecek.
KUTUP SİLİKLEŞTİ
‘Neden’ derseniz, bayram sonrası canınızı sıkmak istemem ama dünyanın Covid-19 dışında ama onunla birlikte daha da derinleşme ve hızlanma eğiliminde olan sorunları ve korkuları var.
Dünya sistemi akışkan bir dönemden geçiyor. Dünya ekonomisi de öyle… ‘Kutup’ silikleşti. ABD’nin ekonomik ve askeri hakimiyeti altında şekillenmiş düzen bozuluyor.
“Eee, ne yapalım yani, bozulursa bozulsun. Var olanından ne gördük ki” diyebiliriz hiç şüphesiz. Ama dikkat çekmeye çalıştığım gelişme, düzenin iyiliği ya da kötülüğü üzerine değil. Dünya ekonomisi ve sistemindeki bugünkü akışkanlığının ortaya çıkardığı türbülans… Bu türbülans önümüzdeki günlerde daha da şiddetlenecek gibi görünüyor.
Bu şiddetlenme ihtimalinin arka planında küreyi son 40 yılda şekillendiren hem ekonomik hem jeopolitik mimarinin dağılmaya başlaması yatıyor. Dünya giderek daha ‘düzensiz’ bir yer haline geliyor. Birleşmiş Milletler, Dünya Ticaret Örgütü, G20 ve diğer kurumlar etkisizleşiyor. ABD ile Çin arasında son dönemde yeniden gerginlik düzeyi artan, adı ‘ticaret’ olarak konulmakla birlikte düpedüz bir hegemonya savaşı sürüyor. Bir tür ‘soğuk savaş’ olarak da adlandırılan, dünyayı aynı şekilde okumayan büyük güçler arasındaki bu rekabetin giderek sertleşen ikliminde uluslararası düzen istikrarını kaybetti.
Şu sırada dünyamız, Covid-19 ile birlikte şiddetlenen bir paradigma değişimi içerisinde. Daha doğrusu bir paradigma krizi…
‘ZİHİNSEL HARİTA’ DEĞİŞİYOR
Paradigmayı bir tür zihinsel harita olarak görebiliriz. Düşünce dünyamızın çatısı… Şimdi yönümüzü bulmamıza yardımcı olan o harita değişiyor. Zihnimizin gök kubbesini tutan temel kolon ve kirişler çatırdıyor. Tabii sadece zihnimizde değil. Onunla birlikte dün geçerli olduğu düşünülen ve kabul edilen kurallar da değişiyor. Onlara zemin oluşturan varsayımlar ve kabuller de…
Toplum ve ekonomiyle ilgili tüm görüşler, bakış açıları, hakim düşünceler ve analiz yöntemleri değişiyor. Kısacası, bir dönemin oyun kurallarının bütünü değişiyor.
Değişiyor değişmesine de, sorun bunu tespit etmekle nihayete ermiyor. Şöyle söyleyeyim: Binlerce yolcusu olan bir kruvaziyer düşünün… Ya da dev bir tanker… Geminin içindekiler hangi yöne hareket ederlerse etsinler, varılacak yeri geminin rotası belirler. İşte şimdi o rota değişiyor, onu anlıyoruz. Ama nereye doğru? İşte o net değil!
Dünya gemisinin rotasında büyük bir belirsizlik var şimdi. Yeni bir döneme giriyoruz girmesine ama henüz haritası çıkarılmamış bir dönem bu. Neyin geride kalmakta olduğunu az çok kavrıyoruz ama gözlerimiz neyin gelmekte olduğunu tam seçemiyor.
Dünya tarihinde böyle dönemler pek çok kez yaşandı. Eski paradigmanın sahneden çekilmekte olduğu, ancak yenisinin henüz net bir şekilde ortaya çıkmadığı süreçler, koşulları ve kapsamları farklı da olsa hep oldu. Paradigma krizi denilen bu dönemin özelliği, belirsizlik ve kararsızlık. Bu demektir ki, zahmetli bir değişim ve dönüşüm süreci bizi bekliyor. Hemen akla, ‘peki ama ne kadar süreyle’ sorusu gelebilir. Hemen söyleyelim, maalesef bu dönüşümün ne kadar süreceği, paradigma değişiminin ne zaman gerçekleşeceği için belirli bir yıl veya tarih vermek imkansız.
Ama olup bitenler karşısında çaresiz de değiliz. Elimizdeki veri ve vakalarla yaşamakta olduğumuz paradigma krizinin nedenlerini, bizi ve işimizi nasıl etkileyeceğini ve bizim bu dönemde neler yapabileceğimizi pekala tartışabilir, akıl yürütebilir ve kendimize yol haritaları belirleyebiliriz.
İzninizle onu da önümüzdeki Eko Mercek’te yapalım.
Hepinizin geçmiş bayramını tekrar kutluyor ve sağlık diliyorum.