tatil-sepeti

HAKAN GÜLDAĞ

Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomi politikalarında köklü değişikliğe gidileceğinin işaretini verdi. Grup toplantısında yaptığı konuşma önemli mesajlar içeriyordu. “Gerekirse acı reçete uygulamaktan kaçınmayacağız” diyordu. Kapsamlı yapısal reformların hazırlığı içinde olunduğunun altını çiziyordu. Piyasaların da olumlu algıladığı görülen bu açıklamalar, ‘strateji değişikliği’ olarak yorumlandı. Bu ilhamla, bu haftaki Eko-Mercek’te biraz ‘strateji’ kavramı üzerinde durmak istiyorum.

Strateji, askeri kökenli bir kavram. ‘Strategos’, eski Yunanca’da general anlamına gelirdi. Strateji farklı kelimelerle, farklı kişiler tarafından her dönemde değişik şekillerde tanımlandı.

Strateji deyince ilk akla gelen kaynaklardan biri ‘Savaş Sanatı’ adlı kitaptır. Dünyada onlarca dile çevrilen milyonlarca baskı yapan bu kitaptan alıntı yapmasanız sanki strateji üzerine eksik söz söylenmiş gibi olur. Belki de bu konudaki en eski kaynaklardan biri olması nedeniyle... Neyse, biz de geleneği bozmayalım. Savaş Sanatı’nın yazarı Çinli general Sun Tzu, yaklaşık 2 bin 500 yıl öncesinden şöyle sesleniyor: “Taktiği olmayan strateji zafere giden en uzak yoldur.” Ve şöyle devam ediyor: “Bir stratejiye bağlı olmayan taktik ise yenilgiden önceki gürültüdür.”

Sun Tzu’dan yüzyıllar sonra, strateji denilince akla ilk gelen isimlerden biri Alman general Carl Von Clausewitz, “Strateji bir savaş planıdır” diyor ve 19. yüzyılda stratejiyi ‘hedefe ulaşmak için eldeki imkanların ve kaynakların en etkili şekilde kullanımı’ olarak tanımlıyor.

20. yüzyılın başında Rusya’da Ekim Devrimi’nin ünlü komutanı Leon Troçki, “Siz strateji ile ilgilenmeyebilirsiniz ama strateji sizinle mutlaka ilgilenir” diyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın ünlü figürlerinden Fransız general Charles de Gaulle, “Siz uyarlamada etkin ve adım atmada yeterince hızlı olamazsanız, stratejiniz bir işe yaramaz” uyarısını yapıyor.

***

Strateji kavramı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında iş dünyasında da sık kullanılan bir kavram haline geldi. Bu alanda en dikkat çeken isimlerden biri, General Motors’u yaklaşık 40 yıl yöneten Alfred Sloan, stratejinin temelini, ‘ekonominin ve spesifik pazarların geleceği konusunda ayrıntılı araştırma ve öngörülere dayanan bir plan’ olarak tanımlıyor.

Alfred Sloan’ın yönetim yaklaşımlarından çok esinlenmiş, daha sonra ise guruların gurusu unvanı ile yönetim dünyasında çok önemli bir isim Peter Drucker ise “Stratejinin temelinde, piyasalar, sektördeki ve diğer sektörlerdeki teknolojiler, müşteriler ve müşteri olmayanlar ile değişen dünya ekonomisi hakkında organize bilgi bulunmalıdır” diyor.

Son dönemin yönetim gurularından Michael Porter’a göre, “Rekabetçi stratejinin hedefi, sektördeki konumun korunması için savunmaya veya atağa yönelen kararların alınması ve yapılan yatırıma karşılık yüksek bir getiri sağlamak olmalıdır.”

***

Strateji, küçük işletme yönetiminden ülke yönetimine kadar her alanda stratejik düşünce başarının olmazsa olmaz koşulu. Yönetim ve karar alma sürecinin en önemli halkası...

Tabii ki başarı için vizyon önemli. Hedefler önemli. Ama vizyonun ‘yeryüzüne inmesi’, strateji ile oluyor bir nevi. Bu anlamda strateji, yönetim ve karar alma sürecinin en önemli halkasını oluşturuyor. Vizyon ve hedeften sonra ama politika, plan ve proje tespitinden önce geliyor.

Uzun lafın kısası, belirli bir strateji ile işe başlanmadığında, iş politika üretmeden politika yapmaya dönüşüyor. Bu ‘politikasız politika’ ortamında ise uygulanan programların başarısızlığa mahkum olmaktan başka bir şansı kalmıyor.

ÇAĞ AÇAN LİDERLERLE DOLU TARİHİMİZDE ‘STRATEJİ’

Dünyanın dört bir yanından ‘strateji’ ile ilgili bakış açılarını paylaştık. Peki ya bizde? Büyük komutanlarla, Fatih Sultan Mehmet gibi çağ açan liderlerle dolu tarihimizde ‘strateji’ ile ilgili hiç söylenmiş bir söz, bir uygulama yok mu?

Olmaz olur mu? Geçmişimizde de, bugünümüzde de çok önemli değerler var. Biz araştırıp bakmıyoruz, yazmıyoruz, başkalarının yazdıklarını çevirip aktarma kolaycılığına kapılıyoruz diye bizdeki köklü değerler ‘yok’ olmuyor.

Neyse... Osmanlı’da strateji yerine ‘sevkülceyş’ terimi kullanılırdı. Eldeki kuvvetlerin, amaca en uygun yere ve tam zamanında sevk edilmesi anlamında…

Osmanlı devletinin komutanı ve padişahı ‘Hüdavendigar’ olarak anılan I. Murat, veziri Çandarlı Hayrettin Paşa ile sohbetinde stratejiyi bugünün Türkçesi ile şöyle tanımlıyor: “Seferde amaca ulaşmak için müsait fırsatlardan istifade etmek ve askere merhamet göstererek onun muhabbetini kazanmak gerekir. Zafer için, amaca yönelik her türlü araç, her türlü ihtimale göre karşılaştırılır ve en dengeli çözüm bulunur. Usta bir kumandan, harekete geçmeden önce danışmalarında gayet ihtiyatlı davranır, icrada ise yıldırım sürati gösterir.”

14. yüzyıldan bugüne her kelimesi geçerli olan böyle bir tanımlama hiç ‘strateji’ bilmeden ortaya konulabilir mi?

Ya da 20. yüzyılın strateji dehası olarak kabul edilen Mustafa Kemal Atatürk’ün etkilerini bugünkü varlığımızda yaşamaya devam ettiğimiz, Kurtuluş Savaşı’nın hayati önemdeki parçası olan Sakarya Muharebesi’nde ortaya koyduğu ‘Sath-ı Müdafaa’ stratejisi hiç akıllardan çıkabilir mi?

13 Kasım 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon