Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili

Ülkemizde 1950 ile 1970’li yıllar arası üniversitelerde ziraat mühendisliği eğitimi son derece önemli ve bundan dolayı da değerli imiş. Bu dönemde ziraat fakülteleri üst segmentten öğrenci alırmış. Yani zeka potansiyeli açısından en üstteki dağılım; tıp, mühendislik ve siyasal-hukuk alanlarına gidermiş. Ziraat mühendisliği de bu dilimde yer almış. Gel zaman, git zaman ülkemizde ziraat fakülteleri yaygınlaşmış fakat meslekteki değerde itibari bir aşınma hali oluşmuş ve bu fakültelerin özellikle yeni açılanlarına yani gerekli hazırlık yapılmadan faaliyete geçenlere ortalamanın altında bir puanla girilir hale gelmiş.

Aile büyüğümüz, ziraat mühendisi Prof. Dr. Hikmet Saygılı, 1961 yılında Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne yüksek puanla girmiş ve ardından yurt içi, yurt dışı zorlu eğitimler, Tarım Bakanlığı’nda altı yıl ve yine altı yılı çeşitli Avrupa ülkelerinde alanı ile ilgili eğitim, araştırma ve ders verme olmak üzere Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde 34 yıl öğretim üyeliği, ulusal, uluslararası çok sayıda bilimsel organizasyonlar, araştırmalar, yayınlar, zirai çalışmalarla ilgili dolu bir hayat. Yurt içinden değil ama yurt dışından birçok ödülün sahibi. Ve yaklaşık 13 yıldır devam eden emeklilik hayatı. Yine kendi çabaları ile hem alandan kopmuyor hem de alanı ile ilgili teorik ve pratik çalışmalara devam ediyor. Hiç kimseden de bir ücret talep etmeden. Böylesine bir memleket ve meslek aşkı var.

GİRİŞİMLER VAR AMA…

Aslında aile büyüğü örneğimizden ifade etmek istediğimiz husus şu: Bu yıllarda ziraat mühendisliği eğitimi alan kuşakta çok sayıda iyi yetişmiş insanın var olduğudur. Bunlar kendi gayretleri ile bir noktaya gelmişler ve bireysel olarak ciddi başarılara sahipler. Yani ülke çapında isim yapmış ve uluslararası üne sahip çok sayıda ziraatçımız bulunuyor. Fakat ilginç olan; hem yüksek zeka potansiyeli hem de iyi yetişmişlik hali, tarım alanında ülke çapında ve bize yakışır bir başarıya dönüşememiş. Netice açısından baktığımızda aslında gayretler ve girişimler var.

Hem bazı üniversitelerde hem de özel sektörde ciddi çalışmalara sahibiz. Bu alanda elde edilmiş başarılar da var. Tarım Bakanlığı içinde de atılımlar, gayretler ve iyi örnekler var. Fakat ülke çapında; tohumculuk, zirai ilaç ve hayvancılık alanında yetişmiş insan kaynağına muvazi olarak doğrusu toplu bir başarıdan söz etmek zor. Bu durum ülke açısından hükümetleri, siyasi iktidarları aşan bir probleme dönüşmüş görünüyor.

Şimdi bu notlara bakarak çok yalın olarak ifade edeceğimiz ardışık sorular yöneltelim: Nasıl olmuş da doğal olarak potansiyeli çok yüksek olan ülkemizde tarım-hayvancılık alanında toplu bir başarı elde edememişiz? Nasıl olmuş da iyi yetişmiş ziraat mühendislerimiz ve akademisyenlerimiz olmasına rağmen sahada arzu edilen başarı gelmemiş? Nasıl olmuş da bölgesel açıdan çok stratejik bir alan olan tarım konusunda stratejik davranamamışız? Nasıl olmuş da tarım ve hayvancılıkla ilgili teknoloji geliştirme konusunda ciddi bir varlık gösterememişiz? Nasıl olmuş da tohumculuk konusunda iyi gelişmeler olmakla birlikte dışa bağımlı bir gelişme seyrini kıramamışız?

SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIM POLİTİKASI

Neticeden baktığımızda hariçten gazel okuma durumunda olmamalıyız elbette. Alanla ilgili bir birikimimiz olduğunu söylemiyoruz ama sorularımızın sosyolojide karşılığı var. Rasyonalitede ise tatmin edici bir cevabı yok. Bir yerde bir yanlışlık olduğu ortada. İşte yapılması gereken; devletin koordinasyonunda bu alanın siyasetçileri, yöneticileri, özel sektörü ve akademisyenleri bir araya gelecekler ve samimi olarak nerede yanlış yaptığımızın, zincirin hangi halkasında problem yaşadığımızın tespitini yapacaklar. Ardından da tüm paydaşların da katılımı ile stratejisi de dahil olmak üzere sürdürülebilir bir tarım-hayvancılık politikası geliştirip ülke çapında ve seferberlik hali içinde uygulamaya geçecekler. Liyakata, yetişmiş insan kaynağına ve belirlenen politikanın devamlılığının sağlanmasına önem verecekler. Bunun başka bir yolu da görünmüyor.

Aksi durumda meşhur örnek olan; un, şeker var ama iyi helva yapamıyoruz durumuna düşmüş oluruz. Küresel alanda yaşadığımız son gelişmeler de net olarak göstermiştir ki, tarım ve hayvancılık, dünyamızın geleceğinde en stratejik sektör olmaya devam edecek. Tarımın ve tarımla uğraşanların itibarı yükselecektir.

Toprağımızı ve ürünlerini en yüksek düzeyde sahiplenmek bir ülke ve insanlık vebali haline gelmiştir.

30 Temmuz 2021 Cuma