tatil-sepeti
Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

HAKAN GÜLDAĞ

Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV), ülke ekonomisi için hayati önem taşıyan üç sektörü kapsayan bir araştırma yaptı. Sektörlerimizin Avrupa Birliği’nin ilan ettiği Yeşil Mutabakat’a hazırlık düzeyini ölçmek amacıyla hazırlanan çalışma önemli bulgular içeriyor.

Öncelikle ‘hangi üç sektör derseniz’ Yeşil Mutabakat’tan öncelikle etkilenecek üç sektör hedefte: Demir-çelik, alüminyum ve çimento...

Her üçü de Türkiye ekonomisi içinde önemli yer alıyor. Sadece sektörlerinin aldığı pay bakımından da değil... Her üç sektör de ekonomimizi, imalat sanayimizi ve de ticaretimizi şekillendiren sektörler. Dolayısıyla, Yeşil Mutabakat’ın bu üç sektör üzerindeki etkileri sadece o sektörlerde değil, inşaat sektörü başta olmak üzere birçok farklı sektörümüz üzerinde de hissedilecek.

Gelelim araştırmaya... Araştırma, bu üç sektörden toplam 68 firmanın katılımıyla gerçekleşti. Katılan firmaların genel üretim verileri, karbon ayak izi hesaplaması ve firmaların kullandıkları enerjinin dağılımına ilişkin soruları içeren bir anket çalışmasından oluşuyor. Ayrıca 23 firmayla da sektörlerin iklim krizine ilişkin farkındalıkları, temiz enerjiye geçiş süreçleri, Yeşil Mutabakat ve yeşil dönüşüm gibi konulardaki beklentilerine ilişkin mülakatlar yapılmış.

Bir cümlede özetle derseniz, TEPAV’ın çalışması, firmalarımızın Yeşil Mutabakat’a hazırlık düzeylerinin yetersiz olduğunu söylüyor. Yeşil dönüşüm alanındaki bilgi birikimleri de öyle: Yetersiz... Görünen o ki, en azından hedef alınan sektörlerde yeşil dönüşüme hazırlık bakımından epey bir mesafe kat etmemiz gerekiyor.

HER 4 ŞİRKETTEN BİRİ KARBON AYAK İZİNİ HESAPLIYOR

Ama şimdi gelin, bu özetle yetinmeyelim, TEPAV’ın anket çalışmasından elde ettiği bulgu ve bilgilere biraz daha yakından bakalım:

Birincisi, ihracat bakımından demir-çelik, alüminyum ve çimentoda açık bir Avrupa bağımlılığımız var. Her üç sektörde yer alan şirketlerin yüzde 46’sı ihracat yapıyor. İhracatlarının yüzde 90’ı da Avrupa Birliği’ne.

İkincisi, ankete katılan her dört şirketten sadece biri karbon ayak izini hesapladığını söylüyor. Demir-çelik ve çimento sektörlerinde karbon ayak izini hesaplayan şirket oranı yüzde 40. Alüminyumda ise yüzde 10 düzeyinde.

Üçüncüsü, demir-çelik ve çimento sektörlerinde ‘dekarbonizasyon’ yani karbon salımını azaltma politikası olduğunu söyleyen şirketler toplamın üçte biri. Alüminyumda ‘karbonsuzlaşma’ politikası uygulayan şirketlerin oranı yüzde 15.

Dördüncüsü, şirketler kullandıkları enerji kaynaklarını değiştirmekte epey isteksiz. Üretimde petrol, doğalgaz gibi hidrokarbon kullanımı demir-çelik başta olmak üzere yaygın. Ancak şirketlerin sadece yüzde 18’i yenilenebilir enerji kullanmak istediğini belirtiyor.

AB İLE TİCARETİ DÜŞÜK OLANLAR ‘KÖMÜRE DEVAM’ DİYOR

Bir beşinci nokta olarak şunu da ekleyelim:

TEPAV çalışmasına göre, Avrupa Birliği ile ihracat ilişkileri daha zayıf olan firmaların bir bölümü kömür kullanmaya devam etmeyi düşünüyor.

Bu çerçevede firmaların enerji dönüşüm öngörülerindeki farklılıklar önem kazanıyor. Çünkü, Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nın zorunlu kıldığı karbonsuzlaşma sürecinin en önemli ayaklarından birini, karbon salımlarının başlıca nedenlerinden biri olan ‘enerji bileşeni’ oluşturuyor.

TEPAV çalışmasında verilen bilgiye göre, bu kapsamda, kömür başta olmak üzere hidrokarbon enerji kaynaklarının tedricen terk edilmesi, bunları ikame etmek üzere yenilenebilir kaynakların yaygınlaştırılması ve yenilikçi enerji teknolojilerinin geliştirilmesi gerekecek. Yenilenebilir enerji kaynaklarının düzensizliğini göz önünde bulunduran Avrupa Birliği, baz yük ihtiyacını karşılayabilmek için geçiş aşamasında doğalgaz ve nükleer enerjiyi belli koşullar dahilinde sürdürülebilir yatırımlar sınıfına aldı.

SINIRDA KARBON DÜZENLEMESİ MEKANİZMASI 2026’DA BEŞ SEKTÖRDE FAALİYETE GEÇECEK

Avrupa Birliği, 2019 yılı sonunda Yeşil Mutabakat sürecini açıkladı. Covid-19 salgınının hemen öncesinde... O zaman pandeminin etkileri bilinmiyordu. Hammadde fiyatlarındaki müthiş dalgalanmalar henüz yaşanmamıştı. Keza, lojistik problemleri ya da tedarik zincirlerindeki tahribat da... Nasıl diyelim, ekonomik hayatın daha sakin seyrettiği bir dönemde, AB, 2050 yılında karbon-nötr olma hedefine ulaşmak için atacağı adımların ve planladığı enerji dönüşümünün çerçevesini belirledi.

Ancak pandemide yaşananlar bazı adımları yavaşlatsa da, Avrupa Birliği ‘Yeşil Mutabakat’ politikasından vazgeçmiş görünmüyor.
2021 yılında açıkladığı ‘55’e Uyum Paketi’ ile Yeşil Mutabakat ile öngörülen değişim için atacağı somut adımları ve hayata geçireceği yeni düzenlemeleri dünyaya ilan etti. Paket, 2030 yılına kadar Avrupa’da karbon salımını 1990 yılı düzeyinden yüzde 55 azaltmayı hedefliyor. Bu paketle birlikte, başta Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması (SKDM) olmak üzere yeni düzenlemeler hayata geçecek.

İşin bizi ilgilendiren yönünü de hemen söyleyelim. Bu düzenlemeler, kıta Avrupası ile de sınırlı kalmayacak. SKDM, Avrupa Birliği dışında üretilip AB sınırlarına giren ürünler için AB bünyesinde üretilmiş olsalardı ne kadar karbon bedeli ödenecekse AB’ye ithal edilirken de aynı oranda bir bedel ödenmesini öngörüyor. Bu yönüyle SKDM, bizim gibi Avrupa Birliği ile ticaret yapan ülkeleri ve firmaları da doğrudan etkileyecek.

Aslına bakarsanız AB, bu yolla ticaret ortaklarını kendi politikasına uymaya zorlayarak politikanın başarısını artırmayı hedefliyor, bu bir… Aynı zamanda, karbon politikaları daha gevşek olan ülke ve bölgelere üretimin kaymasını önlemeyi hedefliyor.

Yani ‘karbon kaçağı’nı engellemeye çalışıyor, bu iki... Üçüncüsü de, her biri Ar-Ge yoğunluklu derin teknolojiler olan ‘yeşil teknolojiler’ ile sanayisine yeni bir rekabet gücü kazandırmaya çalışıyor. Bütün bunların dış ticaretimizin yarısına yakınını gerçekleştirdiğimiz AB üzerinden bizi etkilemesi kaçınılmaz.

Bu arada, ‘karbon vergisi’ olarak da adlandırılan sınırda karbon düzenlemesi uygulamasının ilk aşamasında beş sektör belirlendi.
Demir-çelik, alüminyum, çimento, gübre ve elektrik kapsama alındı. Bu çerçevede, 2023’de karbon ayak izi raporlamasının,
2026 yılında ise karbon ayak izine dayalı vergilendirmenin başlaması öngörülüyor.

Hiç şüphesiz, şimdilik bu beş sektörle sınırlandırılan kapsam, önümüzdeki yıllarda farklı sektörlerle genişletilebilir.

FİRMALARIN YEŞİL DÖNÜŞÜM İÇİN UZMAN BİRİMİ YOK

Çalışmanın ortaya koyduğu bir başka önemli bulgu, sektörel açıdan farklılık göstermekle birlikte, firmaların gerek Yeşil Mutabakat’a hazırlık düzenlerinin, gerekse yeşil dönüşüm alanındaki bilgi birikimlerinin yetersizliğini gösteriyor. Büyük bölümünün de sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm konusunda uzmanlaşan birimleri yok.

Mesela, ‘derin’ mülakat yapılan 23 firmanın yalnızca 4’ünün sürdürülebilirlik birimi var. Ve firmaların büyük çoğunluğunun Yeşil Mutabakat ve sınırda karbon düzenlemesi hakkındaki bilgileri çok sınırlı.

Firmalarımız, yeşil dönüşüm sürecine oldukça farklı yaklaşıyor. Ancak niyetleri halis. Yarısı karbon ayak izlerini hesaplarken, henüz bu hesabı yapmayanlar da yakında çalışmalara başlamayı planlıyor.

Bu konuda düzenlemeler bakımından yaşanan belirsizliklerin de hazırlık süreçlerini etkilediği görülüyor. Örneğin, firmalar enerji yatırımı yapmak için devlet destek ve teşviklerinin önemine ve kamu tarafından atılacak adımlar konusundaki belirsizliğe vurgu yapıyor.

DEVLETİN YAPACAĞI DÜZENLEMELER BEKLENİYOR

TEPAV Kurucu Direktörü Güven Sak’a göre, ‘şirketler, Türkiye’de yapılacak düzenlemeleri görmek için’ bekliyor.

“Türkiye’nin karbon salımındaki azaltım için 2053 net sıfır hedefiyle uyumlu yeni niyet beyanını açıklamasını bekliyoruz” diyor Prof. Dr. Sak ve şu bilgileri veriyor: “Önümüz-deki yıl emisyon ticaret sisteminin nasıl tasarlana-cağına ilişkin çerçeve ortaya çıkacak. Türkiye’nin iklim politikasının ne olduğunu idare açıklayacak. Elektrik sektöründe kömürden hızla çıkmazsak şirketlerin canını yakacak bir karbon fiyatı düzenlemesi tasarlamak zorunlu hale gelecek. Bu siyasi kararların acilen alınması gerekiyor.”
Artık, AB’nin ne istediği şekillenmeye başladı. Prof. Sak’a göre, ilk olarak Sınırda Karbon Düzenlemesi Mekanizması’nı nasıl işleteceğini takip etmek gerekiyor. Ve hepimizin kulağına küpe olması gereken şu çarpıcı gerçeğe dikkat çekiyor: “İleride ürün bazında değer zinciri boyunca karbon ayak izini, su ayak izini, atık yönetimini içerecek şekilde genişleyebile-ceğini de görmemiz lazım. Atlantik’in iki tarafında şekillenen bu piyasa dünyanın en zengin piyasası. G7 ülkeleri ihracatımızın yüzde 60’ını oluşturuyor. Bu iş ciddi. Bu iş devam edecek.”

Doğru söze ne denir!

22 Temmuz 2022 Cuma