Dr. Can GÜRLESEL

Dr. Can GÜRLESEL

Diğer Yazıları

Üretim kültürünün zayıfladığı bir ortamda küresel sorunlar çözülebilir mi?

Küresel ekonomik krizin üzerinden sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen dünya ekonomisinde sağlıklı ve dengeli bir büyüme sürecine girilemezken küresel finansal piyasalarda dalgalanmalar halen sürüyor. Küresel kriz sonrası sadece para politikaları önlemleri üzerinde yoğunlaşma ile üretim kültürünün giderek zayıflaması iyileşmenin gecikmesine sebep oluyor. Bu çerçevede finansal piyasalar ile reel kesim arasında zayıflayan ilişkileri değerlendirelim.

1) FİNANSAL PİYASALAR NORMALLEŞEMEDİ

2008 yılında yaşanan küresel ekonomik krizin başlangıç noktası konut finansman sistemi ile diğer finansal piyasalarda oluşan aşırı borçluluk, kaldıraçlı işlemler, türev işlemler ve mali kurumların yüklendikleri aşırı riskler olmuştu. Finansal sistemler üretimi ve reel kesimi finanse etmekten gittikçe uzaklaşmış ve para ve sermaye piyasası işlemleri ile tüketimin finansmanında yoğunlaşmaya başlamışlardı. Küresel krizin ardından geçen sekiz yıl içinde yapılan sınırlı az sayıda düzenleme ve onların getirdiği sınırlı iyileşme dışında kürsel mali piyasalarda oynaklı, belirsizlik, güvensizlik ve zayıflık devam ediyor. Finansal piyasalar ve kurumlar küresel krizi sonrası bu kez de Merkez Bankalarının sağladıkları aşırı ve ucuz likiditeye bağımlı hale geldi. Finansal piyasalar bu likiditenin sona erecek olmasına aşırı tepkiler vermekte ve adeta Merkez Bankalarını sonsuza kadar bu gevşek para politikasını uygulamaya mahkum ediyor.

2) FİNANSAL PİYASALAR TASARRUFLARDAN UZAKLAŞTI

Küresel kriz sonrası dönemde finansal piyasaların tasarruflara aracılık etme ve üretimi destekleme işlevi önemli ölçüde azaldı. Finansal piyasalar ve kurumlar ortaya çıkan belirsizlikler sebebiyle çoğu zaman güvenli limanlar olarak gördükleri gelişmiş ülke tahvillerine yatırım yapmakta veya kaynaklarını Merkez Bankalarında tutmayı tercih ediyor. Finansal kurumların reel kesime yönelik kredi ve diğer kaynak aktarma mekanizmaları zayıflamış bulunmaktadır. Finansal kurumlar ucuz ve bol likidite ile yine riskli alanlara yatırıma yönelmekte, reel kesime kaynak aktarmakta isteksiz davranıyor.

3) MERKEZ BANKALARINA BAĞIMLILIK ARTIYOR

Merkez Bankaları fiyat istikrarını sağlayarak sağlıklı ve sürdürülebilir ekonomik büyümeye ve tam istihdam seviyesine ulaşılması için uygun koşulları yaratma görevine sahiptirler. 2008 küresel krizinden sonra ise Merkez Bankaları adeta tüm sorunların çözecek kurumlar haline getirilmiştir. Ekonomideki tüm sorunların çözümü Merkez Bankalarından aranmaya başlanmıştır. Bu nedenle küresel ekonomi Merkez Bankaları ve para politikalarına aşırı bağımlı hale gelmiştir. Merkez Bankalarına artan bağımlılık ise para politikaları üzerinde baskı yaratmaktadır. Merkez Bankaları enflasyon yaratmak ve büyüme sağlamak için her türlü aracı kullanmak zorunda kalmaktadırlar. Ancak buna rağmen halen istenilen kalıcı iyileşme sağlanamamıştır.

4) NEGATİF FAİZ YENİ KURTARICI OLACAK MI?

Tüm dünya genelinde ve özellikle gelişmiş ülkelerde negatif faize geçilmeye başlandı. Bu kez de negatif faiz adeta yeni kurtarıcı haline geldi. Ancak negatif faizin enflasyon ve büyüme yaratmada ne kadar başarılı olduğu bilinmiyor. Ayrıca negatif veya eksi reel faizin de önemli sakıncaları bulunuyor. Negatif veya eksi reel faiz finansal kurumların karlılıklarını ve sermaye oluşturma güçlerini azaltıyor ve zamanla ortadan kaldırıyor. Nitekim bu nedenle son birkaç haftadır bankalara ilişkin endişeler arttı.

5) UNUTULAN ÜRETİM KÜLTÜRÜNE GERİ DÖNEBİLMEK

Küresel ekonomide yaşanan deflasyon, gelir dağılımı bozukluğu ve işsizlik gibi sorunların kalıcı çözümü yeniden üretim kültürüne dönebilmek ve finansal kapitalizme olan bağımlılığı azaltmaktan geçiyor. Finansal kapitalizmin sıkıntıları ve doğurduğu sorunları tartışmaktan dünya üretimi ve üretimin oluşturacağı iyileştirme katkısını unutmuş görünüyor. Paradan para kazanmanın sebep olduğu kolaycılık üretim kültürünü yıpratmaya devam ediyor. Üretimin sürekli daha ucuz imalat yapan yerlere itilmesi küresel dengesizliği daha da artırıyor. Bir zamanların ucuz üretim merkezi Çin’in düştüğü sıkıntılar ortada. Bu nedenle tüm ülkelerin üretim kültürünü yeniden benimsemesi, küresel ölçekte dengeli bir üretim dağılımının yeniden tesis edilmesi ve finansal piyasaların üretime kaynak aktarma işlevine geri dönemsi kalıcı iyileşmeyi sağlayacak en önem politika adımı olacaktır.

Son Söz: Üretime ilişkin reformları konuşmadan ve uygulamadan bu kriz ortamı bitmez.

21 Şubat 2016 Pazar