tatil-sepeti

Firmalara ve girişimcilere yeni bakış açıları kazandıracak, birbirinden farklı sektörlerde yaşanan farklı konulardaki küçük ama etkili inovasyon örneklerini sizlerle paylaşmaya devam ediyoruz. İşte, yaşamın içinden inovasyonlar:

HİZMETTE SINIRLARI ZORLAMAK

İlk “yaşamın içindeki inovasyon” örneğini, bir üniversite hocası veriyor. Hocayı etkileyen anıyı, gelin kendi ağzından dinleyelim:

“Bir konferans için gittiğim Amerika’da kaldığım otelde geçiyor, hikâye.

Günleri eritmiş, son güne gelmiş, bavullarımızı almış, lobiye inmişiz. Oldukça yoğun bir kalabalık var, sıra bekliyoruz. Fazlasıyla sıkıldığım bir anda, delikanlı bir lobi görevlisi benim tahammülümün azaldığını gözlemlemiş olmalı ki yanıma gelerek ‘Bunaldınız galiba. Çok sürmez, işiniz yarım saate kalmaz biter.’ diyor. Şaşırmadım desem yalan olur...

İkinci şaşkınlığımı, yine aynı görevli 5 dakika geçmeden tekrar yanıma gelerek ‘Dergi okumak ister misiniz?’ diye sorduğunda yaşıyorum. ‘Evet, iyi olur’ diyerek bana temin ettiği dergiyi karıştırmaya başlıyorum.

Biraz zaman geçtikten sonra delikanlı yine gelip “15 dakika içinde işiniz bitmiş olur” diyor ve ekliyor ‘Bir kahve içmek ister misiniz?” Bu soru karşısında da yine bir şaşkınlık yaşıyorum zira evet, beş yıldızlı oteldeyiz ama bu ilgiye alışık değilim...

Kahveye hayır denir mi? ‘Tabii’ diyorum, teşekkürü de arkasından ilave ederek.

20 dakikayı çok geçmeden işimiz bitiyor ve otelden ayrılmak üzere hamle yaptığımızda ismini sonradan öğrendiğim lobi görevlisi, bavulları hızlı bir şekilde elimden kapıyor. Arabaya doğru hızlı şekilde yol almaya başlıyoruz.

Bavullar arabaya yerleştiriliyor, cebimde kalan son 20 doları da gönül rızasıyla görevliye uzatıyorum. ‘Bu biraz fazla’ dediğinde içimden ‘Daha fazla vermek isterdim’ diye geçiriyorum. Ne de olsa ilk defa gördüğüm bir hizmet…

Tam arabaya binerken bana cebinden çıkarttığı kartvizitini uzatan delikanlı ‘Amerika’da işiniz olduğunda beni arayın. Organizasyonlarınızı en iyi şekilde yapmaktan memnuniyet duyarım, aramanız yeterli’ diyor.

Ben de işim gereği olacak ‘Hedefin nedir?’ diye soruyorum ve karşılığında ‘5 yıl sonra bu otelin başında olmayı düşünüyorum’ cevabını alıyorum. Bu cevaba pek şaşırmıyorum doğrusu. Gözlerindeki kararlılık, aksini mümkün kılmıyor.

Ülkeye dönmeden teşekkür mesajı atan, mesaj içeriğine kendi sosyal medya bilgilerini ekleyip beni takibe davet eden bu delikanlının girişimciliği ve kendine olan güveni, açıkçası örnek almaya değer.

Delikanlının tıpkı hedefine odaklanmış bir kaplan gibi kararlı ve stratejik ilerleyişini düşündüğümde ilk aklıma gelen şey, herkes işine tam olarak inandığı zaman ortaya neler çıkabileceği ve belirlenen net hedeflerin hayattaki başarı oranını ne kadar yükseltebileceği yönünde.

Kendisini bir yıldır sosyal medyada takip ediyor, yaptıklarını ilgiyle izliyorum. Otelin başına geçeceğinden de hiç şüphem yok.”

Fazla söze gerek yok: İnsan, etkilendiği her davranıştan hayata yönelik bir çıktı elde etmesini bilmeli.

PRATİK TÜRK ZEKÂSI

Türklerin pratik bir zekâsı olduğunu bütün dünya bilir. Bu özelliğimiz göçebe yaşadığımız dönemlerde kazandığımız deneyimden mi kaynaklanır bilinmez amma velâkin her sektörde, her alanda kendini sayısız örneklerle ortaya koymaktan da çekinmez.

Şu hikâyede olduğu gibi:

Hikâyemiz Almanya’dan. Alman arabaları dünyaca ünlü olmasıyla bilinir. İşte onlardan bir tanesi, hatta en önde gelen marka, pert olan arabaları genel merkezinde toplayarak incelemeler yapar. Günlerden bir gün, bir arabanın incelenmesi esnasında ilginç bir olay yaşanır. İlgili arabanın tekerleğin ana parçası olan çelik jantının seri numarasından üretim tarihi ve imalat koduna ulaşılamamaktadır. Yetkililerin, jantın kendi jantları olduğundan emin oldukları hâlde bir türlü imalat parti koduna ulaşamamaları, işin enteresanlığını katlar.

Velhasıl, 2.5 ay sonra yine konuyla ilgili bir toplantıda mühendislerden biri “Acaba jant bizim olmayabilir mi?” sorusunu sorar.

Evet, jant onların jantı değildir. Ama işin dramatik tarafı bunu ancak 2.5 ay sonra anlamış olmalarıdır.

Bu gecikmiş aydınlanmayı bir kenara bırakalım şimdi ve olayın iç yüzünü aydınlatalım: Sıkı bir takip sonucu, bir Türk’ün, merdiven altında kendi markalarının jantını yapıp piyasaya el altından verdiğini öğrenirler.

Normalde bu durumda ne yapılır? Kişi hakkında dava açılır, baskın yapılır, mahkemede hak aranır vs.. Ama bir dünya firması olmak farklı bir şey herhâlde. Burada da onu görüyoruz.

Firma, merdiven altı üretim yapan Türk ile görüşür ve alt tedarikçisi olarak çalışması için kendisiyle anlaşma yapar. Evet, yanlış okumadınız, merdiven altında jantların bire bir kopyasını yapan kişiye bir nevi ortaklık teklif edilmiştir.

Aslında firmanın demek istediği şudur: Ürünü eğer bizim bile 2.5 ayda anlayabileceğimiz kadar hatasız yapabiliyorsa bu kişinin yeteneğini sadece alkışlar ve onu ekibimize dâhil ederiz. Ve ettiler de…

EİNSTEİN’DAN İLGİNÇ HAYAL KURMA DENEMELERİ

Albert Einstein, malum, hayal gücünü en yoğun kullanan bilim insanlarından birisiydi. Bunu kendi ifadelerinden anlıyoruz… Hatta hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söyleyen de yine kendisi.

Onun aslında ne kadar uçuk birisi olduğunu göstermesi açısından bu ilginç hayallerden biriyle baş başa bırakalım sizleri:

Einstein bir gün kendisine şöyle bir soru sorar: “Uzayda bir ışık huzmesi olsaydım ve onun üzerinde seyahat etseydim tam o esnada cebimdeki aynayı elime alıp yüzümü görebilir miydim?” O gün teorik olarak göremezdi ama ilave eder: “...ama zihnen görebiliyorum, o zaman teorik olarak da, hesaplamalarda da görmem gerekiyor.”

Bu ilginç bakış açısı, teoriyi kurcalamasına yol açarak onu, teoride de görebilmesini sağlayacak sonuca ulaştırmıştır.

O hâlde biz de kendimize şöyle bir soru sorabiliriz: “Acaba şu an zihnimizde gördüğümüz ama gerçekte olmayan ne var?”.

Zihnimizde sürekli yeni bir şeyler cereyan ediyor mutlaka ve bu “cereyan edenler” arasında gerçekte olmayan şeyler olduğunda onların gerçekte de olabileceğine inanmamız gerekiyor.

Düşünün, örneğin, daha düne kadar hayatımızda yeri olmayan televizyon, insanların bunu hayal etmeleri ve zihnen görebilmeleri sayesinde icat edilebildi. Yani, birileri bizim “olmaz” dediğimiz birçok şeyi zihinlerinde görüyor, peşine düşerek onu gerçek ve hayatımızın vazgeçilmezi kılıyor.

SONUÇ

Günümüzde sermayesi olmayan ama dünya vizyonu olan sayısız girişimcimiz var; buna mukabil, sermaye sıkıntısı olmayan ama vizyonu kendi iş yerinin boyutlarını aşamayan yüz binlerce de işletme.

Yani, farkındalık oluşturmak için büyük hareketlere gerek yoktur ama bizce ve sanıyorum örnekleri okuduktan sonra sizce de, büyük düşünmeye ihtiyaç vardır.

10 Haziran 2019 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon