tatil-sepeti

PROF. DR. AHMET KAVAS

Günümüzde 10 milyon tona ulaşan global kahve üretiminin yaklaşık yüzde 16’sı Afrika’da. Anavatanı Afrika olan kahve, 90 ülkede üretiliyor. Böylece 25 milyon çiftçiye doğrudan, 110 milyon insana ise dolaylı istihdam sağlanıyor.

Dünyadaki tüm üretimin yüzde 79’u hiç kahve yetiştirilmeyen Avrupa (yüzde 53) ve ABD ile Kanada’da (yüzde 26) tüketiliyor. İskandinav ülkelerinde kişi başına ortalama 10 kg. olan kahve tüketimi, Türkiye’de ise 1.1 kg. seviyesinde.

İnsanoğlunun günlük hayatta vazgeçemediği içeceklerin başında gelen kahve, ilk önce sadece eski adıyla Habeşistan olarak bilinen Afrika’nın nüfus bakımından Nijerya’dan sonra en kalabalık ikinci ülkesi olan Etiyopya’da yetişen bir ağaçtı. Kaldi isimli bir çoban keçilerinin bir ağacın meyvelerini yediklerinde daha hareketli olduklarını fark edince, bunu köyündeki keşişlere götürüp onların da sıcak suya katarak içmeleriyle ayinlerde uyuklamaları geçmiş. Uzun asırlar burada tüketilirken, 6. yüzyılda ulaştığı Yemen’de yaygınlaşması asırlar almış.

Yemenliler, 12. yüzyılda buna çok önem vermişler ve adına ‘kahve’ demişler. Ticaretini de Arap tacirler yaptığı için en makbul türüne de ‘Arabica’ denmiş. Yemen’de ‘Moka’ adıyla da tanınmış. Tüm Arabistan, Mısır, Irak, Suriye ve özellikle İstanbul’da 16. yüzyılda çok tüketilen bir içecek olmuş. Özellikle Osmanlılar bugün dünyanın en fazla kahve tüketicisi Avrupa toplumlarına kahveyi tanıtan millet olarak biliniyor. Zira Avrupa, kahveyi ilk defa 17. yüzyılın başlarında öğrenmiş, fakat bir asır içinde bunu ticari metaya dönüştürmek için Doğu Afrika, Kongo Havzası ve
Batı Afrika ile kıtayı çevreleyen bazı ülkelerde de üretimi için çok çalışmışlar.

ÇEKİRDEK TÜRLERİ

Kahvenin beşiği Afrika’da ne var ki Arabica türü, nemli ve yüksek dağları seven bir bitki olduğu için İngilizler, Fransızlar ve Portekizlilerce çoğu sıcak ve bazen de ciddi kurak olan bazı bölgelerde denendiyse de bitki çoğuna uyum sağlayamamış. Fakat bu ürünün pazarı giderek genişlediği için mutlaka bunu başarmaya karar vermişler ve Robusta, bir de Liberica diye yeni türleri bulmuşlar. Hatta Arabica ile Robusta karışımı Arabusta diye bir türü de yetiştirmişler. Ancak son iki ürünün tüketiminde yerel kalıp dünya piyasalarında talep oluşmamış.

Arabica aroması, hafifliği ve tadı ile tercih edilirken, yılda bir kez üretilebilmesi, ağaçların olduğu yerlerin yüksek dağlarda yer alması sebebiyle üreticiliğin yüzde 80’i el işçiliği istemesi, yeni türleri zorunlu kılmış. Robusta ise daha düz arazilerde yetiştiği için üretiminde teknolojiden fazlaca istifade ediliyor. Şimdilerde aralarında üretim miktarı olarak fark var ve henüz yüzde 60 ile Arabica, yüzde 40 kadar ile Robusta üretiliyor.

Bu, fiyatlara da yansıyor. 1980’lere kadar aralarındaki fiyat farkı az iken, şimdi yüzde 20 civarında olup Arabica ücret bakımından henüz değerliliğini koruyor. Birçok yeni üretici ülke de üretimi kolay, yılda en az iki defa ürün vermesi yanında ağacının dayanıklılığı sebebiyle Robusta’yı tercih ediyor. Şimdilerde Afrika’daki tüm ürünün yüzde 65’i Robusta, yüzde 30’u ise Arabica’dır. Bir diğer nokta ise İngilizlerin kendi sömürgelerinde genelde Arabica ekimine, Fransızların ise Robusta’ya ağırlık vermeleri.

Kahve, Afrika dışında Meksika’dan Yeni Gine Papua’ya kadar yayılma sürecinde önce Karayip adaları, Orta Amerika ve Güney Amerika’da; daha sonra da Endonezya ile en son 1990’lı yıllarda Vietnam başta olmak üzere Güney
Asya’da; hatta Büyük Okyanus ada devletlerinde de yetiştiriliyor.

KAÇ ÜLKE ÜRETİCİ?

Dünya kahve üretimi ve tüketimini düzenleyen Uluslararası Kahve Örgütü’ne her ne kadar 43 üretici ülke üye olsa da toplamda 60’ı kalkınmakta olan 90 farklı ülkede bu ürün elde ediliyor. Bu sebeple tüm üretici ülkeler, 1993 yılında kendi aralarında belli konularda ortak hareket etmek için Kahve Üreticileri Derneği’ni kurdular.

Üretime Afrika’dan sonra başlasa da Brezilya, günümüzde tüm kahve ürününün yüzde 30’unu tek başına karşılıyor ve ihracatının yüzde 63’ünü kahveden elde ediyor. 1990’lı yıllarda Vietnam’ın bu ürünü çok aşırı üretmesiyle ikinci sırada üretici konumuna gelmesi piyasaları epeyce bir müddet fiyat yönünden sarsmış. Endonezya şimdilerde üçüncü ve dördüncü üretici konumunu Kolombiya ile paylaşıyor.

Kahvenin anavatanı Etiyopya ise beşinci sırada ihracatçı ülke ve aynı zamanda Burundi, Ruanda ve Karayip adalarından Haiti ile dördünün ekonomileri ciddi oranda bu ihraç ürününün pazarlanmasına bağlı. Özellikle Afrika’da Etiyopya (229 bin), Uganda (176 bin), Fildişi Sahili (170 bin), Kenya (51 bin), Kamerun (50.7 bin) ve Tanzanya (43.6 bin) en çok kahve üreten ülkeler.

EN BEĞENİLEN TÜRLER AFRİKA’DA ÜRETİLİYOR

Bir kahve ağacı dikimini takiben 4. yıldan itibaren ürün verebiliyor. Farklı tür ağaçtan kahve üretilse de 60 kadarı yok olma tehdidi altında bulunuyor. İçlerinde en makbulü hâlâ Etiyopya’da çok miktarda bulunan Arabica’nın yabani türü ve tüm dünyada beğenilen kahve türlerinin çoğu Afrika’da. Birçok sebebe dayalı olarak gittikçe kaybolan türlerin yerine bu yabani cinsin özenle gelecek için kalıcı tür olarak korunması gerekiyor.

TÜKETİCİ ÜLKELER TEKEL KURMUŞ

Bizler millet olarak keyif vermesi kadar hatırasını korumayı da ilave ederiz kahveye… Avrupalılar ise bir taraftan gereğinden fazla aşırı tüketirler, diğer taraftan en büyük geliri elde ederler. Üretene neredeyse emeğinin karşılığını bile vermezler, dahası bu ürünün kaderini 1963 yılında kurdukları Uluslararası Kahve Örgütü (International Coffee Organization-ICO) eliyle belirlerler. Hatta bunu günlük hayatlarının vazgeçilemez içeceği yaparlar, kurdukları ticari ve sınai ağlarla adeta petrolün ardından dünya ticaretinde dolaşımdaki en büyük ihraç metasına dönüştürüp beynelmilel pazarına da kimseyi yaklaştırmazlar.

ICO, her üretici ve de her tüketici ülkeyi üye olarak kabul etmiyor. Afrika’da Reunion adlı Fransız ve Saint Helene isimli İngiliz sömürgesi iki ada hariç, az veya çok kahve üreten 30’u bağımsız ülke var. Ama bunlardan sadece ihracatçı olarak 20 Afrika ülkesini üye yapmış. Diğer kıtalardan da 23 ihracatçı ülkeyi bünyesine almış. Böylece toplam 43 üyesi kahve ihracatçısı, 28 Avrupa Birliği üyesi ülke yanında İsviçre ve Norveç ile Rusya, Japonya ve tek Afrika ülkesi olarak da Tunus ithalatçı üyesi.

KAHVE KİME KAZANDIRIYOR?

Şimdilerde ton olarak değil de daha çok 60 kg’lık çuvallarla üretim miktarı ifade edilen ve toplam 170 milyon çuvalı bulan kahve üretimi, 2020 yılına kadar yıldan yıla yüzde 1.5 ila yüzde 1.7 arasında artış gösterdi. Bu ürünün gelecekte en büyük pazarları bir taraftan üreten, diğer taraftan üretmeyen Afrika ülkelerinin olması için çalışılıyor. Fildişi Sahili’nde Avrupalı bir firmanın açtığı kahve öğütme fabrikası dışında tüm yeşil kahve çekirdeği hiçbir sanayi işlemine tabi tutulmadan Hamburg ve Roterdam limanlarına sevk edilip buralardan da işleneceği farklı ülkelerdeki tesislere gönderiliyor.

Diğer ihraç ürünlerinde olduğu gibi kahvede de ekiminden ürün elde edilene kadar emeği çeken üreticiler karınlarını zor doyururken ve kilosu bir dolar dahi etmeyen ürünleri işlendikten sonra içlerinde kilosu bin 500, 2 bin, hatta 3 bin dolara müşteri bulan türleri var. Ama her halükârda kahve şeker kamışı ve benzeri zirai ürünler arasında miktar olarak daha az uluslararası pazara sürülse de fiyat olarak yüksek değerli olması sebebiyle petrolden sonra ikinci önemli ihraç ürünüdür.

KAHVE TÜKETİM LİGİ

Günümüzde tüm ülkelerde az veya çok kahve tüketiliyor. Takriben günde 1.6 milyar fincan kahvenin içildiği dünyamızda çok ilginç bir durum söz konusu. Kısaca, “Güney üretir, kuzey tüketir” diye bir kavram gelişmiş. Kahvenin bir özelliği, sadece tropikal bölgelerde yetişmesi. Kuzey yarımküre bu ürünün yetişmesine uygun değil. Tüm ürünlerin yüzde 79’u hiç ürün yetiştirilmeyen Avrupa (yüzde 53) ve ABD ile Kanada’da (yüzde 26) tüketiliyor. Hatta Arabica’nın fiyatının belirlendiği borsa New York’ta, Robusta’nınki ise Londra’da.

Finlandiya, kişi başına yılda yaklaşık 12 kg. tüketimle birinci sırayı alırken, diğer İskandinav ülkeleri de kişi başına ortalama 10 kg. civarında kahve içiyor. Diğer Avrupa ülkelerinde ise en düşük kişi başı tüketimler de 6 kg. civarında. ‘Türk kahvesi’ adıyla pişirilme tarzıyla adeta marka olmuş Türkiye ise son yıllardaki artışlarla ancak kişi başına 1.1 kg. tüketir hale gelebilmiş.

Bu da takriben 10 milyon ton kahvenin tüketildiği dünya pazarında ülkemizde 100 bin tona denk düşüyor. Kahve üreticisi ülkelerden sadece Brezilya ve kişi başına yılda 200 bin fincan kahvenin içildiği ve üretiminin 127 bin tonunun iç piyasada tüketildiği Etiyopya dışında diğer kıta ülkelerinde Kamerun ve Senegal hariç bu ürün çok az tüketiliyor. Hatta üçüncü kahve üreticisi Endonezya’da bir kişi yılda ortalama 35 fincan kahve içiyor. Fakat kendisi üretici olmadığı halde Senegal’in başkenti Dakar’da her sokak başında seyyar kahve satıcılarının müşterilerine ‘Touba’ dedikleri ve içine Gine karabiberi katarak sundukları ürün büyük rağbet görüyor.

04 Eylül 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon