tatil-sepeti

Türkiye, büyük bir insanlık trajedisine dönmüş olan Suriye meselesinde, iç savaşın bitmesi ve mülteci sorununun yönetilmesi adına ciddi bir çaba ortaya koyuyor. Türkiye’nin mülteci sorunun boyutları itibariyle, işaret ettiği riskleri, bugün Almanya Başbakanı Merkel daha fazla idrak etmiş durumda. Türkiye, bölgede üstlenme gayretinde olduğu inisiyatifi almasın diye, ‘birileri’ bizi terörle yıldırmaya çalışırken, Avrupa Birliği (AB) de, Suriye iç savaşının tetiklediği mülteci sorunu nedeniyle, tarihinin en zorlu aşamalarından birisini yaşıyor. Küresel finans krizinin ana ve artçı etkilerini yönetmede ciddi hatalar yapan AB, Almanya’nın direttiği ekonomik kriterler ve Avrupa Merkez Bankası’nın müdahalede geç kalması nedeniyle, ağır ve sıkıntılı bir toparlanma sürecinden geçmekte. İşsizlik, genç nüfus kaybı, büyümede ciddi sorunlar gibi başlıklarda çok zor günler geçirmekte olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin, ağırlıklı olarak Suriye’den gelen mültecilere, paniğe girerek, kapılarını kapatmaları, tam bir insanlık trajedisine sebep oldu.

Merkel’e küresel finans krizinden kızgınlığı olan AB ülkeleri, birikmiş tepkilerini adeta ‘Suriye ve Mülteci Krizi’ne saklamış gibi gözüküyorlar. Öyle ki, AB devlet ve hükümet başkanları zirvesi öncesinde, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, Almanya Federal Başbakanı Merkel’in iltica politikasına açıkça cephe almış durumdalar ve Fransa da bu gruba katılmış gözüküyor.

‘TÜRKİYE’NİN TEKLİFİ YARARLI’

Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan ve Polonya’nın içinde yer aldığı ‘Visegrad Grubu’, iltica politikasında açıkça Almanya’yı izlemeyeceklerini ve Almanya’nın davet ettiği mültecilerle ilgilenmeyeceklerini açıklamış durumdalar. Bu tutum, açıkça, AB Liderler Zirvesi öncesinde, Başbakan Merkel’in izlediği mülteci politikasına karşının baskının artması anlamına geliyor ve Alman basınındaki yorumlarda, Merkel’in siyasi geleceğinin de risk altında olduğundan ve kendisi için tarihi bir oylama yaşanacağından söz edilmekte. Merkel ise, geri adım atmadığı gibi, Suriye iç savaşı ve sebep olduğu mülteci sorunu nedeniyle, bu konunun AB’nin iç ahengi üzerinde sebep olduğu tahribatı telafi etmek adına, Türkiye’nin uzun bir süredir dile getirdiği ‘uçuşa yasak bölge’ tezine yaklaşmış durumda ve bugün bu tezi hararetle savunduğunu görüyoruz. Keşke, Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Hükümet’in gördüğü riskleri ve kritik önemdeki bir çözümü AB tarafı daha önceden fark edebilseydi.

Başbakan Davutoğlu’nun, önceki hafta sonu, Erzincan temasları sonrasında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin fırtına obüsleri PYD saflarını bombalarken, yaptığı açıklamada, Rusya ve Suriye Rejimi’nin izlediği politikanın, bizzat Türkiye ve AB’yi mülteci sorunu ile köşeye sıkıştırmaya teşebbüs etmek anlamına geldiğini, Almanya Şansölyesi Merkel de teyit ediyor. Nitekim, Türkiye’nin uzunca bir süredir savunduğu, mültecilerin korunmasına yönelik bir ‘uçuşa yasak bölge’ kavramını artık Merkel Yönetimi de desteklemekte. Suriye’de mültecilerin korunması amacıyla bir bölge oluşturulmasını talep eden Merkel, kendi ifadesi ile, “mevcut durumda taraflardan hiçbirinin hava saldırıları düzenlemeyeceği bir bölge, yani bir tür uçuşa yasak bölge oluşturulması yararlı olabileceğini” ifade ediyor. Bölgede, Esad yanlıları ile Esad karşıtları arasında, mülteciler yararına, böyle bir ‘uçuşa yasak bölge’ konusunda anlaşma sağlanabilirse çok yararlı olacağını belirten Merkel, terör örgütü IŞİD’in pazarlık dışında tutulması gerektiğini de vurguluyor.

YAPTIKLARI HATAYI FARK ETTİLER

Avrupa gazeteleri, ilginç bir şekilde, 18-19 Şubat’taki AB Liderler Zirvesi’ni Şansölye Merkel için bir ‘siyasi ölüm-kalım meselesi’ne dönüştürdüler.

AB üyesi ülkelerin, halen Türkiye’ye verilmesi taahhüt edilen 3 milyar euroluk mültecilere yönelik mali desteği bir araya dahi getiremediğinden söz ederken, Fransa Başbakanı Valls’in Merkel’in mülteci planını desteklemeyeceklerini açıklaması, AB Liderler Zirvesi’nden Merkel’in yenilgiyle çıkabileceği ihtimalini güçlendirdi. Bu durum Rusya’nın elini güçlendirecek ve bir anda Obama Yönetimi, Avrupa’daki en önemli müttefiki olan Almanya’yı ve Merkel’i yalnız bıraktığını fark etti ve övgüler yağdırmaya başladı; ama sanki çok geç. Başbakan Davutoğlu’nun Erzincan’daki açıklamaları da, bu durumda teyit oldu; ‘Rusya’nın bombalaması, hem Türkiye’ye, hem AB’ye tuzaktır.’

21 Şubat 2016 Pazar

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon