tatil-sepeti

ABD’de yapılan seçimlerin galibi Cumhuriyetçi Parti ve Trump oldu. Trump’ın seçilmesi halinde ekonomik etkilerinin neler olacağına dair birçok tahmin ve değerlendirme yapılmıştı. Ancak artık seçim sona erdi ve Trump ekibini de oluşturmaya başladı. Buna bağlı olarak ekonomik etkiler de fiilen yaşanıyor. Bu çerçevede etkileri değerlendirelim.

1. ABD EKONOMİSİNDE MAKRO ETKİLERİ ÖNCEKİ TAHMİNLERDEN FARKLI OLACAK

Trump ile birlikte ABD’de daha hızlı ekonomik büyüme bekleniyor. Reel sektör öne çıkacak, imalat sanayi desteklenecek. Büyümeyi hızlandırmak üzere kamu harcamalarında artış olacak. Bu da bütçe açığının yükselmesine yol açacak. Bu politikalar çerçevesinde ABD’de daha yüksek enflasyon bekleniyor. Ve buna bağlı olarak daha yüksek faizler gerçekleşecek. Dolar da güçleniyor. Önceki tahminlerde Trump seçilirse daha düşük faizler ve daha zayıf dolar olacağı bekleniyordu. Ancak daha yüksek büyüme hızı, bütçe açığı ve enflasyon beklentisi ağır bastı ve önceki tahminleri yanılttı.

2. FED PARA POLİTİKASINA ETKİLERİ

Trump’ın seçilmesi halinde Fed politikaları için beklenti parasal sıkılaştırmanın yavaşlaması, faiz artışlarının durması ve hatta başkan Yellen’ın görevden alınabileceği şeklindeydi. Ancak gelişmeler bu beklentilerden farklı oluyor. Daha yüksek enflasyon beklentileri ile birlikte Fed para politikasında kademeli sıkılaştırmaya devam edecek. Faiz artışları için uygun koşullar oluşuyor. Bu nedenle bu yıl aralık ayında ve sonrasında 2017 yılında en az iki faiz artışı gerçekleşecek. Böylece hem faizler artıyor hem de dolar güçleniyor. Fed Başkanı Yellen’ın görevden alınması da düşük bir olasılık olarak görünüyor.

3. KÜRESEL MALİ PİYASALARA ETKİLERİ

Küresel mali piyasalar önemli ölçüde etkileniyor. Burada da üç konuda beklentilerden farklı eğilim yaşanıyor. Trump kazanırsa dolar gelişmiş ülke para birimleri karşısında zayıflar, dolar varlıklardan kaçılır ve ABD’den sermaye çıkışı olur diye bekleniyordu. Ancak yüksek enflasyon-yüksek faiz beklentisi öne çıktı. Dolar tüm gelişen ülke para birimleri karşısında beklentilerin tersine değer kazandı. Yine bu nedenle dolar varlıklara yatırım ve ABD’ye sermaye girişi de hızlandı. Gelişen ülke para birimleri ise beklendiği gibi zayıflıyor. Ancak zayıflama her ülke için aynı değil. Parası en çok zayıflayan ülkeler Meksika, Türkiye ve Çin oldu. Küresel piyasalarda bir diğer etki, tahvil ve kredi faizlerinin yükselmesi ve daha yüksek faiz eğiliminin oluşması oldu. Emtia fiyatları ise kararsız. Emtia fiyatları bir yandan güçlenen dolar ile zayıflarken diğer yandan ABD’de canlanma beklentisi ile tutunmaya çalışıyor. Petrol fiyatlarına etki ise nötr oldu.

4. DÜNYA TİCARETİNE ETKİLERİ; KORUMACILIK ARTAR ENDİŞESİ

Trump ile birlikte korumacı eğilimlerin artacağı endişesi yükseliyor. Trump, Çin ve Meksika’dan yapılan ithalatta vergileri yeniden canlandırmayı hedefliyor. Uygulamanın nasıl olacağı ise henüz belirsiz. Trump ayrıca ikili ve çok taraflı ticaret anlaşmalarına da soğuk ve bu çerçevede TPP anlaşmasını imzalamayacağını açıklamıştı. Ayrıca NAFTA’yı yeniden müzakere etme ve TTIP müzakerelerini sona erdirme isteğini de dile getirmişti. Eğer Trump ile birlikte korumacılık eğilimleri artarsa 2015 ve 2016 yıllarında daralan dünya mal ticaretinde beklentilerin aksine 2017 yılında da küçülme yaşanabilecek.

5. TÜRKİYE’YE ETKİLERİ

Trump yönetimi ile birlikte Türkiye-ABD ilişkilerinde gelişme olacağı beklentisi halen sürüyor. Bununla birlikte Trump’ın seçilmesi etkisi en çok Türk Lirası’nda zayıflama ve Türk Lirası faizlerde yükselme şeklinde yaşanıyor. Diğer alanlardaki etkiler ise önümüzdeki günlerde belirginleşmeye başlayacak.

Son Söz: 2017, Trump ile birlikte dünyada önemli gelişmelere aday; yakından izlemeyi sürdürmeliyiz.

28 Kasım 2016 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon