tatil-sepeti

Küresel ekonomi-politik sistemin sebep olduğu gerginlik ve belirsizlik başlıkları dikkate alındığında, önde gelen gelişmekte olan ülkelerin uluslararası finans sisteminden kaynağa ulaşmalarının göreceli olarak zorlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Bu da, ülkelerin büyüme, istihdam gibi ‘makro ekonomik öncelik’lerini, hedeflerini olumsuz yönde etkileme riski taşıyor. Türkiye, küresel sistemin sebep olduğu bu zorlu etabı, ‘Yeni Ekonomi Programı’ doğrultusunda 2018-2020 dönemi açısından ‘dengeleme-disiplin’ dönemiyle aşmak üzere bir strateji yürütüyor. Bu stratejinin önemli sac ayaklarından biri ise ‘net ihracat’ın büyüme katkısını güçlü kılmak.

TİCARET DİPLOMASİSİ

İhracatçımız, 2018’in 10 ayında rekorlar kırarak, ‘net ihracat’ın büyümeye güçlü katkı sağlamasında önemli bir başarıya imza attı. Veriler, 2019’un ocak ayı itibariyle tüm zamanların en yüksek ocak ayı ihracatıyla ihracatçımızın yeni yıla da aynı kararlılıkla başladığını gösteriyor. 2019’da Çin, Hindistan gibi dev pazarların yanı sıra Rusya gibi yüksek dış ticaret açığı verdiğimiz pazarlara, Japonya ve Meksika gibi uzak pazarlara yönelik ‘çok boyutlu’, ‘çok yönlü’ ihracat hamlelerini yürütecek bir yaklaşımı Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan’ın öncülüğünde oluşturmuş durumdayız. Söz konusu ‘çok boyutlu’ hareket tarzının, ihracatçımızı 219 ülkeye ihracat gerçekleştirir; 126’sında ihracatı artırır; 104’ünde ise artışı çift haneli noktaya getirmiş olması, Türkiye’nin ‘ticaret diplomasisi’nin ‘saha neferleri’nin açık ve net başarısıdır.

AVANTAJLI 285 ÜRÜN

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlük Modeli (RCA) üzerinden yürüttüğü araştırma, dünya ekonomisinde en fazla ticareti yapılan 200 ürün arasında, Türkiye’nin 47 üründe avantajlı olduğunu göstermişti. Şubat ayında TİM’in yayınlayacağı ve küresel ticaretin yüzde 84’ünü oluşturan 1000 ürün üzerinden yapılan RCA analizi ise Türkiye’nin dünya ekonomisinde 285 üründeki avantajlarını öne çıkaracak. Böylece söz konusu avantajlı ürünlerimizle hangi
ülke pazarlarına yüklenmemiz konusunda önemli ipuçları ihracatçılarımızla paylaşılmış olacak. KGF destekli ihracat kredilerinden yeni finansman mekanizmalarına, bu dönemde ihracatımıza verilecek her destek, KDV iadeleri olmak üzere ekonomimizin büyümesine ihracat rekorları olarak geri dönecek. TİM ve ihracatçımızın bu ‘çok yönlü’ hamlelerini dikkatle takip edelim.

MERCEKLER ENERJİ VE AB’YE ODAKLANDI

Dünyanın önde gelen iç ve dış ticaret sigortalama şirketlerinden Coface’ın her yıl Paris’te gerçekleştirdiği ‘Ülkeler Risk Görünüm Zirvesi’, bu yıl iki temel konu başlığı olarak, ‘enerji’ ve ‘Avrupa’nın geleceği’ne odaklanmıştı. Enerji başlığında öne çıkan ilk konu, küresel ve bölgesel politik gelişmelerin İran, Irak, Libya ve Venezuela gibi petrol üreticisi ülkeler üzerinde oluşturduğu baskı ve bu baskıdan etkilenen petrol üretimi. İkinci önemli konu ise Çin, Hindistan ve ABD gibi ciddi enerji tüketicisi ülkelere yönelik ekonomik büyümede yavaşlama, hatta resesyon riskinin küresel enerji talebine olan etkileri. Bu nedenle küresel enerji ticaretinin bugün ve geleceği, küresel, bölgesel ve ulusal düzeyde enerji üreten firmaların enerji fiyatlarını ve şirket kârlılığını yönetebilme becerileri dikkatle takip edilecek. Suudi Arabistan’ın ABD’den üretimi kısmaması yönünde gördüğü baskı, Rusya’nın ise ABD ve AB yaptırımlarına rağmen dünya enerji piyasasındaki güçlü rolü ve AB’nin enerji arz güvenliği açısından taşıdığı rol de gündemdeki yerini koruyor. Hidrokarbon ve nükleerde ülkeler arası kapışmanın tırmanacağı beklentisi öne çıkıyor. Ayrıca dikarbonizasyon, yani hidrojen ve güneş enerjisindeki gelişmeler de radarda. Coface’ın küresel zirvesinde bir diğer önemli başlık ise ‘Avrupa’nın geleceği’ydi. Zirveye katılan uzmanlar, bu başlığı iki önemli konu başlığı etrafında değerlendirdiler.
Birinci konu başlığı, elbette Brexit. İkinci konu başlığı ise ‘Avrupa’da yükselen popülizm’. 28 AB ülkesinde en hassas konu başlığı, eşit işe eşit maaş olarak öne çıkıyor.Coface, 2019 için Türkiye ile Euro Bölgesi’nin büyümesini yüzde 1.2 olarak öngörüyor. Türkiye’nin sorunlarıyla baş ederek, tekrar düzlüğe çıkacağı beklentisi hayli güçlü.

11 Şubat 2019 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon