tatil-sepeti

ABD Merkez Bankası’nın normalleşme adımlarını atmaya başlamasının ardından küresel mali koşullar 2014 yılından itibaren gelişen ülkeleri zorlamaya başlamıştı. 2015 ve 2016 yıllarını sıkıntılı geçiren gelişen ülkelerde başta büyümenin yavaşlaması olmak üzere ekonomik performans zayıflamıştı. 2017 yılında ise gelişen ülkelerin rahatladığı ve ekonomik performanslarını artırdıkları görülüyor.

1. GELİŞEN ÜLKELERDE BÜYÜME YENİDEN TOPARLANIYOR

2015 yılında yüzde 4.0, 2016 yılında ise yüzde 4.3 büyüyen gelişen ülkelerin 2017 yılında yüzde 4.6 büyümesi bekleniyor. Büyümenin toparlanmasında gelişmiş ülkelerdeki büyümenin hızlanması ile dünya mal ticaretinin yeniden büyümesi etkili oluyor. Gelişen ülkelere yönelik başlayan yüksek sermaye girişleri de büyümeyi finanse ediyor. Sermaye girişleri aynı zamanda faizlerin de gevşemesine yol açıyor. Emtia ve enerji fiyatlarının göreceli olarak yükselmiş olması da gelişen ülkelerde büyümeye destek oluyor. Gelişen ülkeler 2017 yılında birbirine yakın ve dengeli bir büyüme gerçekleştirmiş olacaklar.

2. GELİŞEN ÜLKELERDE MAKROEKONOMİK GÖSTERGELER DAHA SAĞLIKLI HALE GELİYOR

Gelişen ülkelerde öncelikle enflasyon baskısı giderek zayıflıyor. Bunda sermaye girişlerine bağlı olarak gelişen ülke para birimlerinin değer kazanması etkili oluyor. Cari açık ve dış ticaret açığı alanında daha makul büyüklükler oluşuyor. Kamu maliyelerinde de daha dengeli sonuçlar elde ediliyor. Gelişen ülkelerde makro göstergelerdeki iyileşme sermaye girişleri ile varlık fiyatlarındaki artışı da destekliyor.

3. GELİŞEN ÜLKELERE SERMAYE GİRİŞİ YAŞANIYOR

Gelişen ülkeler 2015 ve 2016 yıllarında önemli sermaye çıkışları yaşadı. 2017 yılında ise yüksek sermaye girişi yaşanıyor. Büyük merkez bankalarının para politikalarında normalleşme süreçlerine rağmen gelişen ülkeler büyüme performansları ile sermaye çekebiliyor. Hisse senedi ve tahvil piyasalarına yüksek yatırımlar gerçekleşiyor. Kredi ve özel sektör tahvil ihracı şeklindeki finansmana erişim de kolaylaştı. Yunanistan dahi 2017 yılında kredi ve tahvil piyasasına geri döndü. Sermaye girişleri ile birlikte gelişen ülkelerin merkez bankaları da rahatladı ve faizler göreceli olarak gevşemeye başladı.

4. GELİŞEN ÜLKELERİN PARA BİRİMLERİ DEĞER KAZANIYOR

2014 ve 2015 yıllarında gelişen ülke para birimleri önemli ölçüde değer kaybetti. 2016 yılının ortasından itibaren değer kaybı durağanlaştı. 2017 yılında ise gelişen ülke para birimleri sermaye girişlerinin de etkisi ile değer kazanıyor. Doların son aylarda küresel ölçekte zayıflaması da etkili oluyor.

5. TÜRKİYE DE 2017 YILINDA DAHA UYGUN KOŞULLARA SAHİP OLDU

Gelişen ülkeler 2015 ve 2016 yıllarında önemli ölçüde sıkıntı çekerken Türkiye kendi içinde yaşadığı olumsuz gelişmelerle ortalamanın üzerinde bir sıkıntı yaşadı. Yatırım yapılabilir ülke kredi notlarını kaybeden Türkiye’de enflasyon ve faizler artarken Türk Lirası da önemli ölçüde değer kaybetti. 2017 yılında ise Türkiye gelişen ülkeler için ortaya çıkan olumlu koşullardan azami ölçüde yararlanıyor. 2017 yılında Türkiye’ye yeniden önemli bir sermaye girişi oluyor. Ekonomik büyüme hızlandı. Mali varlıkların değerleri yükseliyor. Türk Lirası da göreceli bir istikrar kazandı.

6. YILIN GERİ KALANINDA GELİŞEN ÜLKELERİN ARTAN PERFORMANSI SÜRER Mİ?

Yılın geri kalanında gelişen ülkelerin artan performansını sınırlayacak en önemli unsur ABD ve AB merkez bankalarının para politikalarında normalleşme adımları olacak. Ancak gelişen ülkeler yakaladıkları büyüme performanslarını büyük ölçüde koruyacak. Bu da onlara sermaye girişinin sürmesini sağlayacak. Buna bağlı olarak para birimlerinde sınırlı değer kayıpları yaşanacak. Ancak bu etkiler her gelişen ülke için farklı olacak ve gelişen ülkeler yeniden ayrışacak.

Son Söz: Türkiye büyüme dinamiklerini koruyarak gelişen ülkeler içinde olumlu ayrışmalı, dış politika ve jeopolitik risklerini en aza indirmeli.

15 Ağustos 2017 Salı

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon