tatil-sepeti

HAKAN GÜLDAĞ

Enerji fiyatları son bir yılda kelimenin tam anlamıyla aldı başını gitti. Türkiye’nin kullandığı Brent petrolün varili bir yıl önce 40 dolar seviyesindeydi. Yüzde 100’e yakın bir artışla 75 dolar seviyesini aştı. Aynı artış hemen hemen Batı Teksas petrolü için de geçerli.

Doğalgaz vadeli kontratların fiyatlarındaki gelişme ise petrol fiyatlarındaki artışı çok aştı. Doğalgaz adeta petrolle bir ara açılan fiyat farkını kapatmak için atak üzerine atak yapıyor. Son bir yıldaki artış oranı yüzde 170’e yaklaştı.

SADECE PETROL VE DOĞALGAZ MI?

Bir yıl önce tonu yaklaşık 50 dolar düzeyinde bulunan buhar kömürü fiyatları yüzde 250’lik artışla 180 dolar düzeyine tırmandı. Herkes ‘çevre kirliliği’, ‘iklim değişikliği’, ‘yeşil mutabakat’ filan derken, herkesin kaçacağı düşünülen kömür, son bir yılda fiyatı en fazla artan emtia arasına yerleşti.

Talep daha da artacak...

Afganistan’dan Rusya’ya, hatta Çin’e uzanan pek çok jeopolitik gerekçe de dahil olmak üzere, enerjideki fiyat artışları için öne sürülen nedenler çeşitli. Ancak en önemli nedenin arz ve talep arasındaki dengesizlik olduğu ortada. İşin ekonomi politik yönü de var tabii... Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyeleri Rusya’nın da oluruyla petrol fiyatlarını yukarıda tutmak istiyor. Sonuçta onların işine de fiyatların yukarıda tutulması geliyor. Bütçelerini düzeltiyorlar.

Böylece geçtiğimiz yıl salgın nedeniyle gerileyen enerji fiyatları, kapanmaların hafiflemesiyle birlikte yükseldi. Özellikle kendini Batı’ya göre daha hızlı toparlayan Asya’dan gelen talep nedeniyle hızla artarak son yılların en yüksek düzeyine ulaştı.

Enerji piyasası uzmanları ve de bu piyasayı yakından izleyen bankaların araştırma birimleri, enerji talebinin bu yıl artmaya devam etmesini bekliyor. 2022’de ise talebin daha da yükselmesi öngörülüyor.

Fiyatlar da yükselecek...

Bu çerçevede enerji fiyatlarının bir süre daha yüksek seyredeceği söylenebilir. Hele ki, Türk Lirası bazında...

Zira dolar bazında yükselen enerji fiyatlarının üstüne döviz kurlarındaki artışları da eklememiz gerekiyor. Böylece, Türk Lirası bazında çok daha keskin artışlar karşımıza çıkıyor. TL olarak baktığımızda, dünyada enerji fiyatları son bir yılda petrolde yüzde 95, doğalgazda yüzde 200 ve buhar kömüründe yüzde 280 yükseldi.

Sektör kaynaklarına dayandırılan haberlere göre, elektrik ve doğalgaz fiyatlarında artan maliyetlerden ötürü ekim ayında yüzde 15’e varan oranda artış bekleniyor.

Yıl sonuna kadar artışların yüzde 30 civarında olmasını bekleyen uzmanlar çoğunluğu oluşturuyor.

Uzmanlara göre, büyük ihtimalle öncelikle elektrik fiyatları yükselecek. Veriler, Türkiye’nin bu yılın ilk 7 ayında tükettiği elektriğin neredeyse yarısını doğalgaz ve ithal kömür kullanarak ürettiğini gösteriyor. Dolayısıyla, enerji fiyatlarındaki artışların elektrik faturalarına yansımaması düşünülemez.

Öte yandan, Türkiye’de doğalgazın yüzde 93’ünü ithal eden Botaş’ın son dönemde izlediği strateji ile mümkün olduğunca doğalgazı ucuza verme çabasının da sonuna yaklaşıyor olabiliriz. Nitekim kuruluşun önceki Doğal Gaz Dairesi Başkanlarından Arif Aktürk, önümüzdeki günlerde doğalgaz fiyatlarının ‘cep yakacağını’ söylüyor. Aktürk’e göre, kışın gelmesi ile spot alımlar artacak ve spot fiyatlar dünyaya entegre olduğu için maliyet artışları ister istemez yüksek oranda doğalgaz fiyatlarına yansıtılacak. Türkiye’de doğalgaz fiyatları 2022 başına kadar yaklaşık yüzde 30 zam görecek.

Üretimi etkileyecek...

Türkiye ekonomisinin enerji fiyatlarındaki son gelişmelerden ciddi şekilde etkileneceği aşikar. Demir-çelikten çimentoya, gıdadan ulaştırmaya kadar...

Sektör temsilcileri, “Ucuz enerjinin hayatımızda olmayacağı bir döneme girdiğimizi görüyoruz” diyerek, bu gerçeği net bir şekilde dile getiriyor. Sanayiciler, özellikle doğalgazın maliyette büyük pay sahibi olduğu sektörlerde özel bir fiyat uygulaması talep ediyor. Çimentocular, enerjideki fiyat artışlarının maliyetlerini yüzde 100 artırdığını belirtip, “KDV indirimi gibi ilave bir destek olmazsa artışın süreceğini” kaydediyor.

Öte yandan, Türkiye yüzde 80’e varan oranda doğalgaz ve ithal kömür ile ısınıyor. Bu çerçevede, sanayici ve üreticilerin dışında, hizmet sektörü ve vatandaşın yakıt faturalarının da büyük ölçüde artması sürpriz olmayacaktır.

***

Tablo böyle...

Yükselen ithalat faturası, cari açık, artan döviz kuru ve enflasyon artışıyla birlikte ele alındığında zor bir kış için hazırlanmaktan başka çare yok.

“Hazırlanalım da ne yapalım” derseniz, onu da müsaadenizle önümüzdeki Eko-Mercek’lerde ele alalım.

DÜNYANIN DA TÜRKİYE’NİN DE ELEKTRİK TALEBİ BÜYÜYOR

Elektrik talebi, son 10 yılın en hızlı büyümesine doğru ilerliyor. Muhtemelen bu yıl talebin yüzde 4.5 veya farklı bir ölçüyle söylersek 1000 TWh’nin üzerinde büyümesi bekleniyor.

Bu miktar, 2020’deki düşüşün neredeyse beş katı. Ve elektriğin nihai enerji talebindeki payını yüzde 20’nin üzerine çıkarıyor.

Türkiye’nin elektrik tüketiminin bu yıl dünya ortalamasının biraz üzerinde yüzde 5 düzeyinde artacağı öngörülüyor. Şu ana kadarki gelişmeler de bu yönde...

Öncelikle, bu gelişmeyi büyüme verileri destekliyor. Evet, OECD 2021 yılı için küresel ekonomide büyüme tahminini yüzde 5.7’ye indirdi. Ancak mevcut veriler hâlâ küresel ekonominin 1950’lerden bu yana en güçlü büyüme yaşanacak yıllardan birinde olduğumuzu destekliyor.

İkinci olarak, OECD Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentisini yükseltti. Tahminini yüzde 8.4 olarak yukarı yönlü revize etti. Kaldı ki, yaptığımız hesaplamalar baz etkisiyle bu oranın yüzde 10’un üstüne çıkma ihtimali de var.

Türkiye, üretmeye ve ihracata devam ediyor. Üretirken ciddi biçimde elektrik enerjisi kullanıyoruz. Enerji maliyetleri üzerinde dünyadan kaynaklanan gelişmeler, iç piyasaya da yansıyor.

Tabii bir de işin kur boyutu var. Biliyorsunuz Merkez Bankası geçen hafta faiz indirdi. Doğru yaptı, yanlış yaptı tartışmasından bağımsız olarak, yükselen kurlar ister istemez enerji fiyatlarını TL bazında yukarıya itiyor. Ve Merkez Bankası ne zaman TÜFE’nin altında faiz verse ABD Doları ve Euro’nun artış eğilimi güçleniyor. Araştırmalar, 2010 yılından bu yana politika faizinin negatif reel faize tekabül ettiği üç dönemin üçünde de, doların TL karşısında minimum yüzde 25, maksimum yüzde 38 değer kaybettiğini gösteriyor.

Bu nedenle, son gelişmelerin üzerine konuştuğum uzmanlar, elektrik fiyatlarında 2022 yılında yüzde 50 artış beklentisinin oluşma ihtimalinin güçlendiğine dikkat çekiyor.

24 Eylül 2021 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon