tatil-sepeti

HAKAN GÜLDAĞ

Yüksek enflasyon, gündemin ilk sırasında. Yine…‘Yine’ diyorum; çünkü Türkiye’de yüksek enflasyon bugünün sorunu değil. Çok uzun zamandır yüksek enflasyon dalgalarına maruz kalıyoruz. Düşürmek için de epey çaba harcadık. Zaman zaman ‘hah bu sefer oluyor galiba’ dediğimiz dönemler de oldu. Ancak kalıcı bir başarı sağlayamadık.

Bütün bu ‘faiz mi enflasyonun nedenidir’ yoksa ‘enflasyon mu faize yol açar’ tartışmalarına rağmen işin sırrını bulamadık. Zaten şu sıralar öyle bir noktadayız ki, Merkez Bankası faizi indirse de çıkarsa da, yüksek enflasyona çare olacak gibi görünmüyor.

‘Neden’ derseniz, birincisi gelinen noktada, enflasyon enflasyonu tetikliyor. Biliyorum itiraz edeceksiniz ama yine de söyleyeyim. Her şeye rağmen şu anda ‘ılımlı’ olarak niteleyebileceğimiz bir enflasyon yaşıyoruz. Bu ‘ılımlı’ enflasyonun yüzde 17 civarında kalması beklenebilir. Ancak bu düzeydeki ‘ılımlı’ enflasyon aynı zamanda hızla ipin ucunun elden kaçıp yükselebileceği bir seviye. İyi yönetilmezse, bir ücret-fiyat sarmalına doğru sürüklenme ihtimalimiz var.

İkincisi, Türkiye üretim yapısı nedeniyle bir anlamda enflasyon ‘ithal’ ediyor. Çünkü ithalat ekonomimizde büyük bir yer tutuyor. İhracatımız bile büyük oranda ithalata bağımlı. Her 100 dolarlık ihracatımızın en az yüzde 60’ı ithal ara mallarına dayalı. Ve bu ara mallarının fiyatları da aynen hammadde fiyatları gibi dünyada hızla arttı. Ve o artışlara karşı hükmümüz geçmiyor.

Fiyatları artan ve böylece bizim ithalat faturamızı da kabartan en önemli kalemlerden biri enerji. Geçen Eko-Mercek’te farklı enerji kaynaklarındaki artışlara detaylarıyla değinmiştik. Yüzde 250’lere varan olağanüstü artışlar var. Hiç şüphesiz, bu artışlar sadece arz-talep dengesizliğinden kaynaklanmıyor. Bir kısmında finansal piyasa aktörlerinin bu dengesizliklerden faydalanarak para kazanma arzuları da etkili oluyor. Enerji ürünleri başta, çeşitli emtiada spekülatif alım-satım yaparak fiyatların şişmesine neden oluyorlar.

Ama son birkaç haftadır, mesela petrol fiyatları, fonların spekülatif alım satım işlemlerinin ötesinde bir artış eğilimi gösteriyor. Çünkü gerçekten talep de artıyor. Çin başta, birçok ülkede enerjiye olağanüstü bir talep var. Bu, petrol piyasasını daha da spekülatif bir hale getiriyor. Zira, son dönemde çok yüksek sayıda yeni alım pozisyonunu açıldı. Birbirini besleyen bir süreçte petrol fiyatları daha da yukarı giderse şaşırmayacağız. Çünkü petrolde hem spekülatörlerin vadeli işlem piyasalarındaki alımları hem de fiziki talep artıyor. Ayrıca önümüz kış. Hava tahminlerinde olumsuz yöndeki her sapma ile enerji fiyatları daha da yükselebilir.
Merkez Bankası faiz kararını verirken çekirdek enflasyona yöneldi. Bir anlamda enflasyon denkleminde enerji ve gıda fiyatlarını işin dışında tuttu. Tabii, alışveriş ‘çekirdek enflasyon’ ile yapılmıyor. Enerji ve gıda fiyatları vatandaşın geçim maliyetini artırmaya devam edecek. Son açıklanan enflasyon verisinde kömür fiyatlarındaki artış yüzde 34 idi. Son doğalgaz zammında haneler muaf tutularak korundu. Zam sanayiye geldi. Ancak bunun sürdürülmesi çok zor. Ayrıca sanayideki maliyet artışları da eninde sonunda tüketici fiyatlarını etkileyecek.

Gerçekçi bir tahmin yaparsak, 6-9 ay boyunca enerji başta yüksek fiyatlar bizimle olmaya devam edecek. Elektrik, akaryakıt ve doğalgaz fiyatları artacak. Yeni zamlar gelecek.

Keza, gıda fiyatları da tüm çabalara rağmen yüksek kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Ne zincir marketlere dönük denetleme ve cezalarla, ne de yeni satış mağazaları açmakla gıdada yükselen fiyat artışlarını önleyemeyiz. ‘Nasıl bu kadar emin konuşuyorsun’ diye sorarsanız, söyleyeyim. Daha önce neler denediğimizi bir hatırlayın. Kurduğumuz ‘tanzim satış’ çadırlarını hatırlayın mesela... Ne oldu?
Yanlış anlaşılmasın... Tabii ki, denetlemeler olacak. Üstelik sürekli olmalı. Sadece fiyatların patlama yaptığı dönemlerde aklımıza gelmemeli.

Ancak bugüne kadar yaşadığımız tecrübeler, gıda fiyatlarının artışında tek bir neden olmadığını gösteriyor. Sıkıntıların kaynağını sadece zincir marketlerde görürsek kendimizi kandırırız o kadar. Zincir marketler, gıda fiyatlarında yaşadığımız sıkıntıların son halkası...

Uygulanan tarım politikalarından, tarımsal üretimdeki yüksek maliyetler, taşıma maliyetleri, lojistik yapımızın getirdiği maliyetler, girdi, tarım ve gıda ürünleri ithalatı, finansman sorunu, döviz kurundaki artış, hem dışarıdan hem içeriden girdi fiyatlarındaki önlenemez yükseliş... Ve daha pek çok neden var!

Neyse... Bunları büyük ölçüde biliyoruz zaten.

Temel soru, enflasyonu nasıl yeneriz? Geçici olarak değil, kalıcı olarak nasıl yüksek enflasyondan kurtuluruz? Toplumsal mutabakatımızı bozan bu illeti nasıl tuş ederiz?
Hepsi aynı kapıya çıkan bu çok önemli sorunun net bir cevabı var. Ama bu cevabın odağında ne denetimlerin sıkılaştırılması, ne cezalar, ne tarım politikalarında yapılacak değişiklikler. Çünkü, tek başına bunlar yüksek enflasyon problemini çözemez.

Aslına bakarsanız bir anlamda artık Türkiye için kronikleşmiş görünen yüksek enflasyondan kurtulmanın ‘köklü’ bir tek yolu var. Bizim enflasyon sorunumuzu, cari açığımızı, cari fazlaya dönüştürmek çözer!

Hem ihtiyacımız olan büyümeyi sağladığımız hem de cari fazla verdiğimiz gün, biz yüksek enflasyon problemini de kalıcı biçimde çözeceğiz. Odaklanmamız gereken ihtiyacımız ise ithal ettiğimiz ara mallarını üretecek yeni fabrikalar ve tesisler. Kısacası, bizim ana sanayimizi büyütmeye ihtiyacımız var. Petro-kimyadan çiplere kadar.

Enflasyon ile mücadelenin kısa, mucizevi çözümleri yok. Bugüne kadar yaşadıklarımız bunun en önemli kanıtı.

Şimdi faize, marketlere ve benzeri semptomlara değil, tedaviye odaklanma zamanı. Ve biliyoruz ki, yeni bir büyüme heyecanı içerisinde, ortak hedefe odaklandığımızda pek çok sorunun üstesinden gelme kabiliyetimiz yüksek. Türkiye daha önce yaptı. Bugünkü üretim gücümüzün nedeni de daha önce bu topraklar üzerinde inşa ettiklerimiz.Yine yapabiliriz.

GIDA FİYATLARI SON 47 YILIN ZİRVESİNDE

Dünya Gıda Örgütü (FAO) Reel Gıda Fiyatı Endeksi, son 47 yılın en yüksek düzeyine işaret ediyor.

Yani gıda tarafından da dünyadan enflasyon ithal ediyoruz. Bitkisel yağ, tahıl, et fiyatları bir yılda yüzde 30’dan fazla arttı. Maliyetler daha da yüksek. Son 60 senenin tepe noktasında....

Daha uzun bir vadede bakınca da durum ‘vahim’... 2010 yılında 107 olan Gıda Fiyat Endeksi, 2021 Eylül itibariyle 147’ye ulaştı.

Aynı dönemde Türkiye’de Gıda Fiyat Endeksi ne oldu derseniz, orada durum daha da sıkıntılı görünüyor. 2010 yılında 189 olan Türkiye’nin Gıda Fiyat Endeksi, 2021 Eylül’de 708 düzeyine tırmanmış durumda. Uzmanlar, iklim değişikliği, işgücü eksikliği, gübre fiyatları ve taşıma maliyetlerindeki artışların daha uzun bir süre gıda fiyatlarının dengesiz bir seyir izlemesine neden olacağını öne sürüyor. Küresel tedarik zincirinin hasar görmesi de bu süreci maalesef olumsuz yönde etkiliyor.
Bir de pandemi bu süreçte herkese önemli dersler verdi. Hemen her ülke ve bölgede gıdaya ve tarıma büyük önem vermek gerektiğini kabul ediyor. İçinde bulunduğumuz 10 yılda tarım ve gıdanın stratejik bir mala dönüşmesi şaşırtıcı olmayacak. Aynen enerji gibi...

Hem tarımı daha fazla koruma duvarları arkasına alma eğilimi, hem de tarımın pandemi sürecinde de hasar görmüş olması, geçici olduğu söylenen gıda fiyatlarındaki artışı kalıcı hale getirebilir.

Uzmanlara göre, belki enerjide şu sıralarda yaşanmakta olan şok dalgası 2022 yaz aylarına doğru sönümlenecek. Beklentiler, pandemi sonrası enerjide yaşanan şokun 2023’e sarkmayacağı yönünde. Ancak hemen bütün uzmanlar gıda için alarm zillerini çalıyor.

08 Ekim 2021 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon