tatil-sepeti

BZ Global 2017 Raporu’na göre dünyanın en değerli markaları, sıralamaları biraz oynamalar olsa da geçen yıl olduğu gibi yine teknoloji şirketleri. İlk 5’te Google, Apple, Microsoft, Amazon ve Facebook yer alıyor.

Raporu tersinden okuduğumuzda, artık teknolojiye yatırım yapmayan, teknoloji gelişiminin içerisinde bulunmayan sektörlerin ilk 20’ye girmesi bundan sonra hayal gibi gözüküyor.

BORSADAKİ FİRMALARIN İKİ KATI

Daha çarpıcı bir ifadeyle; dünyanın en büyük ilk iki firmasının piyasa değeri Borsa İstanbul’daki firmaların toplam değerinin iki mislinden daha fazla.

Biz çok farkında olmasak da 4. Sanayi Devrimi’nin içinden geçiyoruz. 1. Sanayi Devrimi, 1780’lerde başlayan buhar devrimi olarak biliniyor. 2. Sanayi Devrimi, 1880’lerde ortaya çıkan elektrik devrimi.
3. Sanayi Devrimi’ni de 1980’lerde başlayan ve hâlâ içinde olduğumuz elektronik devrimi olarak adlandırabiliriz. 2010’lardan sonra sessiz şekilde gelişen 4. Sanayi Devrimi ise dijitalleşme devrimidir.

KODLARI İYİ OKUMALIYIZ

İnsanlık, tarihi dönüşüm anlarından birini yaşıyor! 4. Sanayi Devrimi ile birlikte;

  • Yapay zeka çağına girdik.
  • Hiper görüntülemede devrim yaşıyoruz.
  • Makroskopların daha da gelişmesiyle birlikte sonsuz ayrıntıyı anlamamıza az kaldı.
  • Akıllı sensörler her alana girmeye başladı.
  • Artırılmış gerçeklik hayatımızın artık tam içinde.
  • Geçen yıl beyinden beyine bilgi aktarımı gerçekleşti.
  • Nanoteknolojinin önlenemez yükselişine şahit olurken, robotik teknoloji çok yakında insanları işlerinden etmeye hazırlanıyor.

Bütün bunların tercümesi, dünyanın gelişimindeki kodları iyi okumamız gerektiğidir.

2 TRİLYON DOLARLIK BULUT PAZARI

Hangi alanların piyasadan büyük pay aldığına odaklanarak o alanlarda etkili olmak için kafa yormamız şart. Ayrıca kimin neye yatırım yaptığını da iyi gözlemlememiz gerekiyor. 2010 sonrası teknolojiyi 3G belirlemişti. 2020 yılı sonrasını belirleyecek olan ise 4G ile 5G olacak.

Bulut sistemler şimdiden 2 trilyon dolarlık pazar oluşturdu. Yarın ne olacağına dair net öngörüler yok elimizde.

Yani big data, bulut ve akıllı cihazlarda kim daha inovatif olabilirse, gelecekte söz sahibi olacak olan da odur.

YATIRIMDA HIZ KESMİYORLAR

Googlegeçen temmuz ayında Helsinki’den 8 haneli bir fiyata, üç boyutlu grafikler üzerinde çalışan DrawElements adlı firmayı satın aldı.

Yine FacebookFinlandiyalı start-up firma Pryte’ı milyar doları aşan bir bütçe ile bünyesine kattı. Japon Soft Bank firması, cep telefonu oyunları geliştiren Supercell’in Clash of Clans ve Hay Day isimli oyunlarının günde 8.5 milyon kez oynanması ve 892 milyon dolarlık bir getiri sağlaması üzerine firmanın yüzde 51 hissesine 1.5 milyar dolar ödedi.

Finlandiya ise geleceğini robotik teknoloji ile kurtarmanın peşinde. Finlandiya firmalarının geliştirdiği ZenRobotics’in geri dönüşümcü robotları piyasada devrim yapacağa benziyor.

TÜRKİYE NELER YAPABİLİR?

  • Yenilikçi fikirlerin daha da çok desteklendiği teşvik politikalarının harekete geçirilmesi zorunlu.
  • 2016 yılında ülkemizin Ar-Ge ve inovasyona yatırdığı para, tek başına Samsung firmasının Ar-Ge ve inovasyona ayırdığı payın yarısı kadar. Dolayısıyla teknolojik inovasyon ve yenilikçilik konusuna değer transferi yapmamız, bu işin olmazsa olmazı.
  • Gençlerimizin potansiyel yaratıcılığını açığa çıkarmak için iş piyasası, kamu ve üniversiteler birlikte çalışmalı.
  • Acilen ulusal inovasyon stratejisi üzerinde ciddi ciddi çalışılmalı ve eyleme geçilmeli.
  • İnovasyonu temel eğitimden başlayarak müfredata yerleştirmenin zamanı çoktan geldi ve geçiyor.

08 Ağustos 2017 Salı

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon