tatil-sepeti

Hakan Güldağ

Son dönemin belki de en önemli olayı Suudi Arabistan’ın devlete ait petrol şirketi Aramco’nun tesislerine yapılan saldırı oldu. Günlük petrol arzına tarihteki en ağır darbelerden birini vuran saldırılar hem dünya ekonomisi hem jeopolitik gelişmelere etkisi bakımından önemli.

Saldırının ardından petrol fiyatları ilk gün yaklaşık yüzde 20 yükseldi. Brent tipi ham petrol varil başına 71 dolara çıktı. Bu, 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük günlük yükselişti. Asya ve Avrupa borsalarında düşüşler yaşandı. Özellikle enerjide ithalata bağımlı gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybetti. Türk Lirası da Suudi Arabistan’ın petrol tesislerine saldırının düzenlendiği gün yüzde 1 civarında değer yitirdi. Piyasaların yaşadığı şokun yanı sıra, bölgede siyasi gerilimler de arttı. Uluslararası enerji piyasası analistleri ‘siyasi risklerin yeniden petrol piyasasının gündemine oturduğu’ konusunda hem
fikir.

***

Aramco şirketinin dev Abkaik rafinerisi ve en önemli petrol üretim bölgelerinden biri olan Khurais petrol sahasına yapılan füze ve insansız hava aracı saldırıları Suudi Arabistan’ın petrol üretiminin birden bire yarıya düşmesine neden oldu. Suudi Arabistan günde yaklaşık 11 milyon varil petrol üretiyor. Rafineri ve petrol sahasına yapılan saldırılar 5.7 milyon varil petrolün piyasadan silinmesine yol açtı.

Suudi Arabistan aynı zamanda dünyanın en büyük petrol ihracatçısı. Saldırı öncesinde günde 7.4 milyon varil petrol ihraç ediyordu. Saldırıyla birlikte bu miktar üçte birinden fazla azaldı. Tahrip olan tesislerin hemen tamir edilip devreye sokulması mümkün değil. Bu da küresel petrol arzının yüzde 5’inin bir süreliğine de olsa kesintiye uğraması demek.

***

Yaşanan ani şoka rağmen, piyasalar kendini toparlamaya başladı. Şu anda dünya petrol piyasasında bariz bir sıkışıklık yok. Petrol ihtiyacında bir aksama da söz konusu değil.

Ancak piyasalar endişeli.

Singapur’daki Enengy Aspects şirketinin analisti Virandra Chauhan, “Suudi Arabistan’ın enerji alt yapısının saldırılara bu kadar korunaksız olduğunun ortaya çıkmasının, piyasalar göz önüne almaları gereken yeni bir paradigma sunduğu” görüşünde.

Saldırı sonrasında ABD ve Suudi Arabistan doğrudan İran’ı sorumlu tuttu. Bir askeri misilleme olasılığını da gündeme getirildi. Bu durum bölgede zaten son derece hassas olan dengeleri daha da hassas hale sokuyor.

Son dönemde Basra Körfezi ve civarında petrol tankerlerine saldırılar, İran petrol gemilerinin ‘esir’ alınması gibi görece ‘düşük yoğunluklu’ saldırı ve çatışmalar, bu saldırı ile yeni bir evreye geçti. Bölgede gerginliğin tırmanma ihtimali yükseldi. Hem riskler hem de kırılganlık düzeyi arttı.

Bundan sonra yaşanabilecekleri bilmek mümkün değil. Görünen o ki, ekonomik araçları jeopolitik kazanımlar için daha fazla kullanan ABD, İran’a yönelik yaptırımları daha da genişletecek. Şimdilik pek ihtimal verilmemekle birlikte, İran’a yönelik bir misilleme de gündemde olacak.

Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki toplantısında ‘jeopolitik riskler’ konusundaki artışa dikkat çekiliyordu. Suudi Arabistan’a yönelik saldırı, dünyada risklerin, ekonomik risklerden jeopolitik risklere doğru kaydığını bir kez daha teyit etti. Aramco tesislerine saldırı, dünya ticaretinin yavaşladığı, küresel ‘durgunluk’ riskinin giderek daha fazla konuşulduğu bir dönemde, yatırım kararlarını da olumsuz yönde etkileyebilecek.

İHA sahibi ülke sayısı 80’e yaklaştı

Teknoloji her zaman barışçıl amaçlarla kullanılmıyor; İHA’larda olduğu gibi. Gökyüzünden fotoğraf ya da film çekmek, yangınlara müdahale etmek gibi işlevlerin ötesinde İHA’ların askeri amaçlarla kullanımı giderek artıyor. Son verilere göre dünya üzerinde 30 ülkenin elinde insansız hava aracı var. Bu rakam deyim yerindeyse ‘ağır’ İHA’ları kapsıyor. ‘Hafif’ İHA sahibi ülkelerin sayısı ise şimdilik 78.

İran’a yeni yaptırımlar yolda

Suudi Arabistan’da Aramco şirketinin işlettiği tesislere yapılan saldırıları Şiilerin oluşturduğu Husi milisleri üstlendi. Yemen’de Suudi Arabistan’ın desteklediği güçlere karşı isyan halindeki Husi milisler İran tarafından destekleniyor. Bu da saldırıların İran tarafından yapıldığı iddialarını hızla gündeme taşıdı.

ABD saldırılarla ilgili İran’ı suçluyor. Televizyon kanallarına konuşulan Washington’dan üst düzey yetkililer, saldırıda 20’yi aşkın İHA ve seyir füzesinin kullanıldığını ve bunların İran’ın güneyindeki Basra Körfezi’nden fırlatıldığını öne sürdü. Bu arada, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ‘saldırılara verilecek karşılık’ için Suudi Arabistan’a gitti. Veliaht Prens Muhammed Bin Salman ile görüştü. Görüşmenin ardından twitter’dan bir mesaj paylaşan Pompeo tweetinde şunları kaydetti: “ABD, Suudi Arabistan’ın kendisini savunma hakkını destekliyor. İran rejiminin tehditkar eylemlerine göz yumulamaz.”

Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı, saldırıda kullanılan 18 insansız hava aracı ve 7 füzenin Aramco tesislerine kuzeyden çarptığını, bunun da silahların Yemen’den fırlatılmadığını gösterdiğini açıkladı.

Suudi Savunma Bakanlığı sözcüsü Turki el Maliki’nin düzenlediği toplantıda saldırıda kullanıldığı belirtilen İHA ve füze parçaları da sergilendi ve bunların İran yapımı olduğu iddia edildi. İran ise suçlamaları reddediyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vlademir Putin ile birlikte gerçekleştirdikleri ‘üçlü zirve’ sonrasındaki basın toplantısında İran Devlet Başkanı Hasan Ruhani, “Yıllardır Yemen’i hedef alan saldırılara karşılık Yemen halkı öz savunma hakkını kullandı” açıklaması yaptı. İranlı yetkililer, kendilerine yönelik herhangi bir saldırıya misilleme ile karşılık vereceklerini ilan etti. Uluslararası kuruluşların analistleri ise İran’a yönelik bir misilleme ya da saldırı ihtimalinden çok ABD tarafından bu ülkeye yönelik yeni ekonomik yaptırımların gündeme getirileceği görüşünü paylaşıyor.

Petrol arzında sıkıntı olacak mı?

Saldırının dünya ekonomisine ve piyasalara etkisi tartışılıyor. Petrol arzı bu durumdan ne kadar etkilenecek? Bu sorunun yanıtı da Suudi Arabistan’ın hasarı ne zaman tamir edeceğine bağlı. Pek çok uzmana göre Suudi Arabistan’ın hasarı bütünüyle gidermesi ve saldırının yapıldığı Aramco tesislerinde üretime geri dönmesi aylar sürebilir.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) Genel Sekreteri Mohammad Barkindo’ya göre ise “Paniklemek için neden yok.” Suudi Arabistan ve Aramco şirketi stoklarında bulunan petrolü devreye sokmayı planlıyor. ABD Başkanı Donald Trump, saldırı sonrasında, petrol arzındaki sıkıntıların giderilmesi için acil durumlar için bulundurdukları ‘stratejik petrol rezervi’ni devreye sokabileceğini açıkladı. Trump ‘yeteri kadar petrol var’ dedi.

Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Salman ise “Eylül ayı sonunda yeniden günde 11 milyon varil petrol üretimi kapasitesine ulaşacaklarını” açıkladı.
Enerji piyasası analistleri, kısa vadede petrol fiyatlarında ciddi bir tırmanış beklemediklerini belirtiyor. Ancak analistlere göre, geleceğe ilişkin tedirginlik sürecek ve piyasa bundan sonra olabilecek benzer gelişmelere daha fazla tepki verebilecek.

Petrol arzında en yüksek kayıpların yaşandığı tarihler

Milyon varil
1956-57 Süveyş Krizi 2
1967 Altı Gün Savaşı 2
1973-74 Arap-İsrail Savaşı 4.3
1979 İran Devrimi 5.6
1980-81 İran-Irak Savaşı 4.1
1990-91 Irak’ın Kuveyt’i işgali 4.3
2001 Irak’ın petrol ihracatını durdurması 2.1
2002-03 Venezuela petrol grevi 2.6
2003 Irak Savaşı 2.3
2019 Suudi Arabistan’a İHA saldırısı 5.7

20 Eylül 2019 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon