tatil-sepeti

Son 2 yılda Brezilya Reali, Arjantin Pesosu, Güney Afrika Randı, Hindistan Rupisi, Endonezyan Rupisi, Rusya Rublesi ve Türk Lirası’nda değer kayıplarını sıklıkla gözlemledik. Bu ülkeler arasında en güçlü merkez bankası rezervi olan Rusya dahi rubledeki ciddi değer kaybını engelleyemedi. İşin sıkıntılı olan yönü ABD Merkez Bankası’nın (FED) para politikasını sıkılaştırmaya karar verdiğini açıklaması sonrası başlayan bu süreç, FED yetkilileri açıklama yaptıkça alevlendi. Sonbaharda olası bir faiz artışı kararına yönelik beklenti güçlendikçe daha da hız kazandı.

Bu süreç bizi 2 yılda Türk Lirası’nda 1.68-1.76 TL bandından 2.74-2.82 TL bandına getirmiş durumda. Peki parasını bilerek ‘devalüe’ eden Çin ve Türkiye ile yukarıdaki ülkeleri ayıran durum nedir?

Elbette ki 4 trilyon dolar düzeyindeki Çin Merkez Bankası döviz rezervi. Çin, devasal boyuttaki döviz rezervi gücüyle para birimi yuan üzerinde öyle bir kamu otoritesi gücüne sahip ki ekonomisine rekabet avantajı kazandıracak şekilde istediği zaman istediği miktarda ‘ayarlı devalüasyon’ yapabiliyor. Çünkü Çin, para biriminin normal şartlarda değer kazanması gerekirken, müdahale bulunarak, kendisi yuana değer kaybettiriyor. Nitekim Çin, geçtiğimiz hafta, bir günde iki kez, takip eden gün de bir kez gerçekleştirdiği devalüasyonlarla, büyük bir tartışmayı da tetikledi.

KUR SAVAŞI YENİDEN ALEVLENİR

Çin’in üç devalüasyon kararı, esasen bir sürecin başlangıcı. Çin dünya ekonomisindeki zayıf büyüme ve küresel ticaretteki vasat tabloya bağlı olarak, ihracata dayalı büyüme stratejisine destek olmak amacıyla, kritik önemde bir hamle yaptı. Bunun yanı sıra Çin, FED’in sonbaharda atacağı faiz artış adımını da zora sokacak bir adım attı. Çünkü FED’in faiz artırması, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışını hızlandıracak ve dünyada zaten yetersiz olan büyüme trendini iyice baskı altına alacaktı. Çin’in stratejik devalüasyon adımları, şimdi FED üzerindeki baskıyı artırmış durumda.

Ancak Çin’in bu adımı, gerek ABD gerekse de AB ile yakın gelecekte kur savaşlarına yönelik tartışmaları daha da alevlendirecek. ABD’nin mutlaka Çin’in adımlarına ciddi eleştirileri olacak. Çin bu adımları ile kur savaşının fitilini yaktı ve arı kovanına çomak soktu.

AB’NİN GÖÇMENLERE YAKLAŞIMI ADETA SOYKIRIM

Bu ifadeyi telaffuz eden ben değilim, bir İtalyan belediye başkanı. Türkiye, terör saldırılarından dolayı şehitlerinin arkasından ağıt yakarken Akdeniz’in ortasında, AB’nin hemen sınırında ve topraklarında bir insanlık dramı yaşanıyor. Yaşadığı ülkedeki siyasi belirsizlik, çökmüş devlet ve yaşam hakkına yönelik büyük tehditler nedeniyle ölümü göze alarak, iptidai koşullarda Akdeniz’i geçmeye çalışan yüz binlerce insan, ağır bir dram yaşıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verdiği bilgilere göre, 224 bin sığınmacının 124 bini ocak ile haziran ayları arasında Yunanistan’a gitti. İtalya’ya giden sığınmacıların sayısı ise 98 bine ulaştı. BM’nin söz konusu kuruluşu, Akdeniz’deki bu tehlikeli yolculuklarda hayatını kaybedenlerin sayısını ise 2 bin 100 olarak tespit etmiş.

Ancak bu sayıya her gün yenileri ekleniyor. AB Sınır Koruma Ajansı Frontex, Yunanistan’a sadece ağustosta 50 bin sığınmacı gittiğini açıkladı. Ajans, Türkiye üzerinden Yunanistan’a geçişlerin de arttığına dikkat çekiyor. Frontex’e göre, temmuzda Yunanistan’ın dış sınırlarında 130 bin 500 sığınmacı tespit edildi. Bu, geçen yılın aynı dönemindeki sayının tam beş katı. Sığınmacı sayısının çok yüksek olması ve karmaşık ortam nedeniyle, kayıt işlemlerinin zorlukla yürütülebildiği belirtiliyor.

‘AB BU TABLOYU GÖRSE, KENDİNDEN UTANIR’

Palermo Belediye Başkanı Leoluca Orlando, sadece bir günde 25 tabut hazırlamak zorunda kaldıklarını, yaşamını yitirenlerinin üçünün henüz bir yaşında olmayan bebekler olduğunu, bunun trajedinin de ötesi, soykırım olduğunu haykırıyor. Orlando, Avrupa’nın Palermo’daki olanları görse, kendinden utanacağını ifade ediyor. Palermo’ya sığınan mülteciler, çok farklı ülkelerden geliyor. Mülteciler önce Libya’ya, oradan deniz üzerinden Avrupa’ya ulaşabilmek için uzun bir yolculuğu göze alıyor. Başkan Orlando, Avrupa’nın bu insanlara uygulanan soykırıma karşı bir sorumluluk üstlenmesi gerektiğini vurguluyor ve AB’nin kuruluş felsefesini çiğnediğine işaret ediyor.

19 Ağustos 2015 Çarşamba

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon