tatil-sepeti

Hüseyin Öztürk

‘Gönül’ kavramı, sadece bizim coğrafyamıza mahsus irfani bir değerdir. İnsanı kuşatan tüm değer yargılarının başında ‘gönül’ gelir. Öyle bir gücü vardır ki, bütün kötülükleri önler ve huzuru, sükûnu, emniyeti sağlar.

Mesela ‘alçak’ sözcüğü, asla insani değerlerle bağdaşmaz. Ama bu kelimenin başına ‘gönlü’ koyup, ‘gönlü alçak insandır’ veya ‘alçak gönüllüdür’ denildiğinde akan sular durur.

Kalp merkezli gönül kavramı, yalnızca dilimizde değil, hayatın her safhasında yüzümüze, sözümüze ve beden dilimize aksederek kendisini hissettirir.

Ticari hayatta ise gönlün çok ayrı bir yeri vardır ve ‘bereket’ kavramının ana besleyici damarı, gönülle yapılan işler ve alışverişlerdir.

Atalarımızın; “Gönülsüz aş ya karın ağrıtır ya baş” diye buyurduğu gibi ticarette ve özel hayatımızda, gönlü devre dışı bıraktığımızda elimizde kalan sermayemiz, hüzne sebep olacak maddi-manevi kayıplar olacaktır.

GÖNÜL İNSANLARI

Gönülsüz aş pişirmemek veya yememek için her işimizde ‘alçak gönüllülük tatbikatı’ yapabilmeyi yeğlemek lazım fakat günümüzde; “Alçak gönüllülük ciddi kayıplara sebep olabilir” diye de hatırlatılabilir. Haklıdırlar ama nihayetinde alçak gönüllülük kazanır.

Mesela hepimizin aradığı; huzur, güven, istikrar, başarı ve kazançlı işler yapmak değil midir? Bunun için yine gönül meselesini devreye sokmak gerekmez mi?

Çevremizde gördüğümüz huzurlu yüzlere sahip insanların mutluluk sebeplerini araştırdığımızda, ‘gönül insanları’ oldukları ve mutluluklarının ana kaynağının da yaptıkları işleri benimseyerek ve sahiplenerek yaptıkları görülmüştür.

Bu hususta bir araştırma yapılmış. İşini gönüllü yapanlar ile gönülsüz yapanlara şu soru sorulmuş:

-Yarından ne bekliyorsunuz?

İşini sahiplenerek yapanların cevabı şu olmuş:

-Bugünkü işimi yerli yerince yapabilir ve işim benden, ben de işimden memnun olabilirsem, yarın işimi daha iyi yapabilirim.

Aynı soru, işini gönülsüzce yapanlara yöneltilmiş:

Şu cevapla karşılaşılmış:

-Yarına dair çok büyük hayallerim ve çok yapacaklarım var ama işimden ve kazandığım paradan memnun değilim.

Elbet işten kastedilen sadece sanayi, tarım, gıda, tekstil, pazarlama, turizm, hizmet sektörü değil, hayatın bütünüdür.

RIZIK KOVALAYANLAR, RIZIK KOVANLAR

“İki tür insan vardır” denilir. Bir ‘rızıklarını kovalayanlar’, iki ‘rızıklarını kovanlar’.

Bu konuda şöyle bir hikâye anlatılır:

Seyyar bir ayakkabı tamircisi, yaşadığı şehirde mahalleleri dolaşır ve uygun bulduğu bir köşede tamir-bakım işleri yaparmış.

Yalnız işine öyle sadıkmış ki, tamir edilmesi gereken ayakkabıların arızalı tarafından başlayıp her tarafını inceler ve tamir edilip edilemeyeceğini söylermiş. Eğer tamir edilmesi mümkün değilse veya tamir ettikten sonra birkaç gün ancak dayanabilecekse, tamir etmezmiş. Bir gün tamirciyi izleyen müşterisi sormuş:

-Tamire gelen ayakkabıları inceleyip, sahibine nereleri nasıl tamir edebileceğinizi söylüyorsunuz. Sonuçta arızalı yerler belli, neden ayrıntılı izahlarda bulunuyorsunuz?

Tamirci, ayakkabı tamirine devam ederek:

-İşimi daima severek ve sahiplenerek yaparım.

Müşteri sormaya devam etmiş:

-Müşteriler sizin işinizi iyi yapıp yapmadığınızı nereden anlayacaklar peki?

-Bak evlat! Yıllardır rızkımı bu mahalleden kazanıyorum. Herkes bana güvenir. Eğer bir kez onların güvenlerini sarsarsam, sadece kendime zarar vermiş olmam. Benden sonra bu işi yapacak herkese zarar vermiş olurum ve yaptığım bir kötülük, başka ayakkabı tamircilerine mal edilir. Haksız para kazanmakla kalmam, başkalarının da ekmeğine mani olurum.

Ve işte bir ‘alçak gönüllülük tatbikatı’. Alçak gönüllülük; ‘insanı insan eden yüce bir duygudur’ diyerek sözü hitama erdirelim.

19 Şubat 2021 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon