tatil-sepeti

Prof. Dr. Ahmet Kavas

Afrika’da büyük sanayi tesisleri için gerekli güçlü enerji üretim santralleri yanında sıradan bir ev için farklı kitler kurulabiliyor. Sıradan güneş panelleri yanında büyük çaplı güneş enerjisi santralleri sayesinde ulusal elektrik ağlarının güçlerinin artırılması hesaplanıyor.

Çin, Almanya ve ABD’nin bu sektördeki yatırımları öncü, ancak tüm yatırımcılara yeni alanlar açılıyor. Güneşin kaynak olarak bedava olması, bunu enerjiye dönüştürürken masrafların en aza indirilmesi çalışmaları artık Afrika için geri dönülmez hamleleri ardı ardına getiriyor.

Teknolojinin hızını takip etme ve sağladığı yararlardan vakitlice istifade yollarını teminin aynı anda herkes için neredeyse imkânsız olduğu bir çağa girdik. Gerçi bilinen tüm insanlık tarihi de bunlardan pek farklı değildi. Eski medeniyetlerin izlerine bol miktarda rastlanılan coğrafyalardan ki bu anlamda Anadolu, Ortadoğu, Akdeniz havzası, hatta Asya’nın birçok bölgesinde günümüze ulaşanları dünyanın pek çok kavmi hiç tanımadan nice asırlar yaşadı. Ama öyle bir zamana girdik ki, uzak kıtalar ulaşım ve iletişim vasıtalarıyla anlık olarak birbirlerine çok yaklaşıp birbirlerini derinden etkiliyorlar. Bu anlamda mesela elektrik enerjisinin 1878 yılından itibaren günlük hayata girmesinin üzerinden henüz bir buçuk asır geçti. Ne var ki, hâlâ yerkürenin birçok coğrafyasında, hassaten Afrika’da 650 milyon insan bunun ne işe yaradığını henüz öğrenemeden yaşıyor.
YENİLENEBİLİRE YÖNELİŞ
Fosil kaynaklardan bir an evvel kurtulmak için yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının her geçen gün devreye daha fazla müdahil edildiği bir çağa girdik. Afrika’nın bilhassa iç bölgeleri uranyum gibi en kıymetlileri dahil çok çeşitli fosil kaynaklara bolca sahip bulunmalarına ve bunları dünya piyasalarına inanılması zor olsa da sudan ucuz pazarlamalarına rağmen kendileri bunların nimetlerinden asgari seviyede bile faydalanamıyorlar. Şimdilerde bir taraftan kıta devlet adamlarının bir an evvel toplumlarını elektrikle buluşturma çabaları, diğer taraftan da enerji sektörüne yatırım yapanların olabildiği kadar hızlı hareket ederek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmelerini takip etmek bile ciddi bir uğraşıdır. Devasa barajlardan hidroelektrik santraller yanında termal, kömür, doğalgaz ve petrole dayalı enerji üretimleri ve bunları farklı yerleşim yerlerine taşımak için yüz binlerce kilometre dikilen elektrik direkleri ve kablo ağlarıyla taşımak yerine rüzgâr ve güneş enerjisine dayalı üretimde ısrar edenlerin sayıları giderek artıyor.
YENİ GÜNDEM
Afrika’da hemen hemen her devlet adamı tüm toplantılarda ülkelerinde yılın 325 günü enerji kaynağı olarak güneşten istifade edilebileceğini dile getiriyorlar. Bunun kadar olmazsa da çok farklı noktalarda ki belli yükseklikler, çöller ve özellikle okyanusa sınır sahillerde rüzgarın şiddetli ve devamlı esmesi sebebiyle bunun da enerjiye dönüştürüldüğü bir dönemdeyiz. İrili ufaklı her boyutta yenilenebilir enerji sektörü yatırımcıları artık bu kıta ülkelerini adeta merkez seçtiler. Çok net bilinen bir şey varsa Afrika, 21. yüzyılın ortasına enerji ihtiyacını en azından her ferdine ulaştıracak bir seviyeyi yakalayarak girme niyetinde. Bunu sağlarken de aleyhte propagandaların etkisiyle ve de gittikçe azalan ve iklim değişikliğine verdiği zarar sebebiyle diğer kıtaların bile kurtulmaya çalıştıkları fosil kaynaklarla bu süreci sıfırdan başlatma devirleri Afrikalıların çoğu için başlamadan bitecek gibi. Her ne kadar Etiyopya’da yapılan Rönesans Barajı ve benzerleri yeni projeler olarak bazıları gün yüzüne çıksalar da bu ve benzeri çözümlerin aşırı maliyetleri sebebiyle ve de birçok ülkede yeterli akarsu kaynakları olmaması, bunlara eğilimleri de devre dışında bırakıyor.
GÜNEŞ DOĞUYOR
Güneş enerjisinin Afrikalılar için 21. yüzyılın elektrik üretiminde en kısa yoldan tercih edilen temel kaynak olma eğilimi giderek bu alanda büyük bir pazar fırsatı sağlıyor. Ufak bir cihazı çalıştıracak bir düzenek ile başlayanlar dahil bir köy, hatta bir şehirdeki bir mahallenin aydınlatılması giderek hayalden uygulanabilir seviyeye getirilip yaygınlaştırılıyor. Şehir merkezleri kadar ülkelerin en ücra köşelerindeki taşra yerleşim yerlerine bile bunun için yeni imkânlar sunulabiliyor. Sıradan güneş panelleri yanında büyük çaplı güneş enerjisi santralleri sayesinde ulusal elektrik ağlarının güçlerinin artırılması hesaplanıyor.
Afrika’da büyük sanayi tesisleri için gerekli güçlü enerji üretim santralleri yanında sıradan bir ev için farklı kitler kurulabiliyor. Çoğu zaman bunun birkaç güneş paneliyle beslenmesi yanında pil depolama düzeneğine sahip olunması artık zor değil. Tasarruflu enerji için LED ampullerinin tercihi, radyo, telefon, el feneri, buzdolabı ve benzeri günlük hayatın birer parçası aletlerin şarjları için prizlerin beslenmesi giderek zaruret halini aldı. Güneş enerjisi ile taşıma vasıtalarının kullanımı, su pompalarının çalıştırılması ve depolarının doldurulması, içilecek suların arındırılması ve bağ, bahçe ve tarlaların sulanması da artık sıradan ihtiyaca dönüşmüş vaziyette. Artık her kullanıcı bu sektöre yönelik malzeme tüketimine ciddi ihtiyaç duyuyor.
30 MİLYAR DOLAR YATIRIM
Afrika’da yıllık 25-30 milyar dolarlık yatırım fırsatı sunan güneş enerjisi henüz dünya genelinin sadece yüzde 8’lik bir payına sahip. Denizde güneş enerjisi projeleri Dünya Bankası tarafından desteklenmekte olup Paris İklim Anlaşmaları sonrasında bu sektöre yönelik üretimde ciddi artışlar yaşanıyor. Çöl bölgesinde kurulacak her 2.5 km’lik güneş paneli alanında 1.5 milyon varil tüketilerek elde edilecek enerjiye ulaşabileceği hesap ediliyor.
Bu anlamda çöllerin sağlayacağı bu imkân değerlendirildiğinde dünyada kullanılan enerjinin yüzlerce katını sağlayacak güçte olduğu görülüyor. Coğrafi anlamda ve nüfus olarak da kıta henüz yüzde 80 kırsal kesime bağlı bulunuyor. Güneş enerjisi hedef olarak bu devasa kesimin sosyo-ekonomik hayatını kökten değiştirmeye talip görünüyor. Çin, Almanya ve ABD’nin bu sektördeki yatırımları, özellikle birincinin gerekli malzeme üretimi ile açık ara önde olmasına rağmen tüm yatırımcılara yeni alanlar açılıyor. Güneşin kaynak olarak bedava olması, bunu enerjiye dönüştürürken masrafların en aza indirilmesi çalışmaları artık Afrika için geri dönülmez hamleleri ardı ardına getiriyor.

ÖNCÜ ÜLKELER

Güneş enerjisinde uygulamaları ile öne çıkan ülkelerden Fas, Cezayir, Güney Afrika, Mısır ve Senegal gibi pek çoğu artık bu alana yöneldi. Fas, 580 MW’lık üretimle dünyada termodinamik güneş enerjisi ile önde gelen bir ülke olup bunun 72 MW’lık kısmını fotovaltaikten elde ediyor. Güney Afrika, 2014’te 145 hektara kurduğu 200 futbol sahası büyüklükteki 325 bin güneş paneli ile dünyada 16. sıraya yükseldi. Cezayir, 2015’te önem verdiği bu alanda 2018’de ciddi mesafe kat etti. Mısır, Şarm eş-Şeyh’te günlük 5 MW enerji üretirken yakın gelecekte enerjisinin yüzde 20’sini bu kaynaktan sağlamayı planlıyor.

GİRİŞİMCİLERE ÖDÜL
Şimdilerde kimse güneş enerjisine nasıl sahip olunacağını konuşmuyor. Bu aşama geçildiği için daha ötesinde neler yapılacağının yolları aranıyor ve sektöre yeni buluşlarla en etkili ve faydası yüksek katkı sağlayan yatırımlar ödüllendiriliyor. Bu anlamda mesela Afrika’da Güneş Enerjisi Derneği Güneş Ödülleri (AFSIA Solar Awards) ile alanın en başarılı girişimci-leri ve sektöre yenilik getirenlere ödül vererek her türlü teşvik edici girişimin önünü açmış bulunuyor. Artık enerji alanında yatırımın ölçüsü sunulan hizmetin daha etkin uygulanabilirliği, bu alana mesleki anlamda hakim olma, kalite, güvenliğin sağlanması ve hepsinden de önemlisi her yıl kim daha yenilikçi projesiyle farkındalık temin edebiliyor bunlar belirleniyor. Temel amaç sadece en güçlü olanı tespit etmek değil, yenilikçi, katkı sağlayan en ufak üretim imkânından ulusal şebekeleri besleyebilecek güçtekilere kadar yelpazenin iki ucu arasında yer alan her girişimcinin en son bir yılda yakaladığı başarıyı ödüllendirmektir. Kıta içi özendirici ödüller olduğu gibi diğer kıtalardaki yatırımcılar da yeni buluşları ile Afrika’ya katkılarının boyutunu fark edecekler. 2020 için başvurular 1 Mayıs 2019-30 Nisan 2020 arasında alındı. Bu sene güneş enerjisi sektöründe en yenilikçi ve daha geniş kitlelere elektriği ulaştırabilenler 2 Temmuz 2020’de Barselona’da belirlenmiş olacak.

TAŞIMA MALİYETİ YOK!

Afrika, 21. yüzyılda güneş enerjisini rüzgar enerjisiyle destekleyip her ikisinin gücünün azaldığı anlarda da jeneratörlerin devreye girmesiyle hayat alanı olan her yeri elektriksiz bırakma-mak için kıyasıya bir rekabeti getiriyor. Günlük tüketimleri 15/20 kilovat gibi çok düşük orandan birkaç megavata kadar olan sistemler artık şehirler için kuruluyor. Böylece enerji üretim mahalli ile taşınacak şehir arasında kilometrelerce ağ kurarak bunu ağır maliyetlerle taşıma yerine doğrudan yerinde basit üretim düzenleri döne-mine geçiliyor. Hatta 24 saat kesintisiz enerji temini için akülerle gerekli depolama her ne kadar pahalı olsa da yine uzak mesafeler arası taşıma kadar masraf gerektirmiyor. Dahası Afrika’da özellikle Sahra ve çevresindeki yerleşim yerlerinin küçük ve araların-daki mesafelerin de çok uzak olması üreticileri bu girişimlere yöneltiyor.

AFRİKA GÜNDEMİNDEN…

* Afrika’da son yıllarda uzay çalışmalarına yatırımlar artış eğiliminde. Son 21 yılda 8 ülke tarafından 32 uydu fırlatıldı.
* Tunus menşeli TELNET şirketi Rusya’nın desteğiyle 15 Kasım’da 2; 10 yıl içinde de 30 uydu fırlatmayı planlıyor.
* Senegal’de yeni gelişmekte olan e-ticaret sektöründeki yemek şirketi Club Kossam salgınla birlikte satışlarını ikiye katladı. Salgından önce aylık ortalama 30 milyon CFA olan satışlar nisan ayında 62 milyon CFA (103.000 $) oldu.
* Uganda, Kasım 2019’da Bilgi ve İletişim Teknoloji Fabrikası’nın açılışını yapmıştı. Çin’in teknoloji firması SIMI ile anlaşma yapan Uganda, 18 bin akıllı telefonu Fas’a ihraç etti. SIMI S300’ün maliyeti sadece 20 bin UGX (5.24 $)
* Tunus’un güneyindeki Tatavin’de güneş enerjisinden yılda yaklaşık 31.1 GW tahmini üretim kapasitesi olan iki proje tamamlandı. Projeleri Tunus’un güneyindeki çeşitli hidrokarbon alanlarında faaliyet gösteren İtalyan şirketi ENI yaptı.
* Kenya, Covid-19 nedeniyle ekonomik sorunları gidermek amacıyla Dünya Bankası’ndan 1 milyar dolar kredi aldı.

05 Haziran 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon