tatil-sepeti

Hikmet Baydar

Sermaye piyasası, 1 Temmuz 2020 tarihi itibariyle XU30 endeksinde yer alan hisse senetlerinde açığa satış yasağını kaldırdı. Aynı gün BIST100 endeksi 117 binlerden 115 binli seviyelere kadar düştü.

Borsanın düşüşü gerçekten açığa satış imkanının geri gelmesiyle mi alakalı? Bu soruya cevap vermek için biraz kontrat alım satım mantığını irdelememiz gerekiyor.

Pay vadeli sözleşmeleri bir hisse senedinin gelecekteki fiyat beklentilerine göre bugünden belirli bir vadedeki değerinden el değiştirme hakkı veren organize bir piyasada işlem gören sözleşmelerdir. Yani bir hisse senedinin fiyatı pay vadeli işlem piyasasında yükseliyorsa, o hisse senedinin fiyatının yükseleceği beklentisinin olduğu anlamına gelir. Hesap yapılırken bugünden vadedeki hisse senedinin vade farkı da fiyatlara dahil edildiğinden fiyatların biraz yüksek olması yatay seyirde çok bariz taşıma maliyetini gösterir. Vadeli fiyat ne kadar düşükse gelecekteki beklenti o kadar kötüdür.

Kimlerin bu piyasaya ihtiyacı var ve ne amaçla kullanır, biraz da ondan bahsedelim.

Pay vadeli işlem sözleşmeleri 100 payı temsil eder ve alınan veya satılan her kontrat 100 pay işlemi ve değerini içerir. Bunu alan/satanları 3 grupta toplayabiliriz:

1. Riskten korunmak isteyenler. Ellerinde bu hisse senedi bulunanlar, borsa düşecek beklentisine sahip olanlar, ellerindeki hisse senedini satmak yerine burada kontrat satarak düşüş zararından etkilenmezler. Aynı şekilde hisse senedi almak isteyenler, ancak henüz alamamış olanlar da buradan sözleşme alarak çıkış fırsatını kaçırmamış olurlar.

2. Arbitraj yapanlar. Piyasadaki dalgalanmaları kullananlar, iniş ve yükselişlerden para kazanmak isteyenler, sözleşme ve hisse senedi fiyatlarındaki aşırı farklılıkları kullanarak para kazanabilirler. Çünkü vade sonunda fiyatlar eşitleniyor.

3. Spekülasyon yapanlar, hisse senedi trendlerini değerlendirerek para kazanmak amacıyla çıkış beklentisiyle alım, düşüş beklentisiyle satım yaparak trendleri değerlendirmeye çalışırlar.

Görüleceği üzere alım yapanların alım yapabilmesi için sözleşme satan birilerinin olması gerekir. Ya da tersten bakarsak, satış yapacak olanın satım yapabilmesi için bir alıcının olması gerekir. Burada ilginç olan, her zaman alıcı ve satıcının eşit olduğudur. Dolayısıyla fiyat tescilinde bir taraf kazanırken, diğer taraf da kaybeder.

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız vadeli sözleşme işlem mantığından sonra sorumuzu tekrar soralım. Borsa, 1 Temmuz günü açığa satış yasağının kalkmasından dolayı mı düştü?

Bir süredir kalkan yasakla birlikte XU30 hisse senetlerinin düşeceği beklentisi olduğu takdirde söz konusu hisse kontratlarında satış gelme ihtimali var. Ancak 3 ay sonra sözleşme fiyatı piyasa fiyatıyla eşitleneceğinden fazla anlamsız fiyat farklarının oluşması beklenmemeli. Eğer oluşuyorsa derinlik problemi vardır ve alıcı/satıcı muhakkak incelenmeli. Burada bir oyun dönebilir ve kontrat tutanların stoplanması yani pozisyonunun otomatik kapattırılması hedeflenmiş olabilir.

Uzun zamandır bekleyen kontrat satış yönünde pozisyon almak isteyenlerin satışı gelmiş olabilir. Ancak XU30 hisse senetleri içerisinde yer alanlar, derinliği olan holdingler ve bankalar ile büyük çapta firmalardır. Böyle hisse senetlerinde manipülatif hareket yapmak için ciddi rakamlara ihtiyaç var. Bu işlemlerin manipülatif amaçlı olup olmadığı da her zaman incelenebilir. Çünkü sistemde her hareket kayıt altına alınıyor.

30 Haziran günü TÜİK tarafından açıklanan dış ticaret rakamlarında ihracatta ocak-mayıs döneminde yüzde 19.7, mayıs 2019/2020 karşılaştırmasında yüzde 40.9 oranında düşüş piyasadaki satışın asıl nedeni olabilir.

Şunu unutmamalıyız. Makro veriler ve yatırımlar ile ilgili haberler orta vadeli trendleri belirlerken, vadeli sözleşmelerle pay piyasası arasındaki fiyat farklılıkları farklı amaçlı oyuncular tarafından hemen değerlendirilerek kâr amaçlı kullanılır.

Borsalarda gerçekler satılırken beklentiler alınır. Pandemi nedeniyle gerçeklerin ne durumda olduğunu aşağı yukarı biliyoruz. Olumsuz etkilenenler çoğunlukta olsa da fırsatı lehine çevirenler de az değil. O yüzden o hisse senetleri fiyatları tarihi zirvelerini test etti. Ancak yara alanların gelecekte ne kadar performans göstereceğini tahmin edenler, bugünkü verilere göre değil, beklentileri gerçekleştiğindeki zaman verilerini baz alarak işlem yapacak. Bir şirkete yatırım yapılırken bugünden sonra ne olacağına bakılarak karar verilir.

Orta ve uzun vadeli düşünenler, ciddi şekilde ve güvenilir kişiler tarafından yönetilen hisse senetlerini tuttuklarında para kaybetme ihtimali çok düşük. Bunun için olağanüstü öngörülemez şartların oluşması gerekir.

Son sözümüz; riski iyi analiz eden hedefini daha iyi belirler.

06 Temmuz 2020 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon