tatil-sepeti
Dr. Veysi  SEVİĞ

Dr. Veysi SEVİĞ

Diğer Yazıları

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6’ncı maddesi uyarınca kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazançları üzerinden hesaplanmaktadır.

Safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanmaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun 38’inci maddesinde ise “bilanço esasında ticari kazancın tespiti” tanımı yapılmıştır. Bu tanımlamaya göre “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müspet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

  • İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir.
  • İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

İNDİRİLECEK GİDERLER

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında Vergi Usul Kanunu’nun değerlemeye ait hükümleri ile Gelir Vergisi Kanunu’nun 40 ve 41’inci maddeleri hükümleri uygulanmaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu’nun “İndirilecek Giderler” başlıklı 40’ıncı maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan genel giderlerin, (3) numaralı bendinde ise işle ilgili olmak koşuluyla mukavelenameye, ilam veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların, (7) numaralı bendinde ise Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre ayrılan amortismanların, safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği hususu hükme bağlanmıştır.

Bilindiği üzere ticari kazancın tespitinde “tahakkuk esası ilkesi” ve “dönemsellik ilkesi” olmak üzere iki temel ilke geçerlidir. Tahakkuk esası ilkesinde, gelir veya giderin miktar ve mahiyet itibarıyla kesinleşmiş olması, yani geliri veya gideri doğuran işlemin tekemmül etmesinin yanı sıra miktarının ve işlemden kaynaklanan alacağının veya borcun ödeme şartlarının da belirlenmiş olması gerekmektedir.

Dönemsellik ilkesinde ise mevcut gelir veya giderlerin ilgili olduğu dönem kayıtlarına intikal ettirilmesi gerekmektedir.

ŞÜPHELİ ALACAKLAR

Vergi Usul Kanunu’nun “Şüpheli Alacaklar” başlıklı 323’üncü maddesinde ise “Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;

  1. Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;
  2. Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar, şüpheli alacak sayılır.

Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilmektedir.

Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder.

Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kâr-zarar hesabına intikal ettirilir.

Yukarıda yer alan kanuni düzenlemeler çerçevesinde ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava ve icra safhasında bulunan alacaklarla yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar da şüpheli alacak sayıldığından yukarıda belirtilen koşulları taşıyan alacaklar içinde karşılık ayrılması mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birinin mevcut olmaması halinde ise şüpheli alacak kaydına imkan bulunmamaktadır. Alacağın yurt içinden veya yurt dışından olması bir önem taşımadığından yurt dışında olan alacaklar için de yukarıdaki madde hükümleri geçerlidir.

KUR FARKLARI

Dolayısıyla mahkemeye dava veya icra merciine takip dilekçesinin verilmiş olması, alacağın dava veya icra safhasına intikal ettiğini gösterir, ancak gerek mahkemeye gerek icra merciine yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir.

Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir. Yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olmaktadır.

Yurt dışından olan ve tahsil edilemeyen alacaklar için borçlu firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya ilgili ülkenin icra mevzuatı uyarınca icra takibine başlanılması halinde alacağın Vergi Usul Kanunu’nun 323’üncü maddesine göre şüpheli hale geldiği kabul edilebilecek olup söz konusu takiplere başlanıldığı hesap döneminde karşılık ayrılması mümkündür. (T.C Gelir İdaresi Başkanlığı, İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı, Mükellef Hizmetleri Gelir Vergileri Grup Müdürlüğü, 03.10.2018 gün ve 62030549-125[6-2015/356]- 88114 sayılı Mukteza)

24 Aralık 2018 Pazartesi