Son günlerde vergi alanındaki en güncel konu, geçen dönem TBMM’ye gönderilen gelir ve kurumlar vergisi kanunlarını tek bir kanun olarak birleştiren Gelir Vergisi Kanun Tasarısı oldu. Gelir vergisi deyince toplumun hemen tümünü bir şekilde ilgilendiren bir vergi kanunundan bahsetmekte olduğumuz akıldan çıkarılmamalı. Bu nedenle ilgilisi bu denli geniş olan bir kanun tasarısının kamuoyunda yeterince tartışılmadan doğrudan teknotratların hazırladığı haliyle TBMM’ye gönderilmesinin risk taşıdığını, Maliye Bakanlığı’nın ve Gelir İdaresi’nin 10 yılı aşkın anlayışına aykırı bir durum teşkil ettiğini değerlendiriyorduk. Nitekim tasarı TBMM’ye sevk edildikten sonra Plan Bütçe Komisyonu görüşmelerinde alt komisyona sevk edildi ve bir nevi beklemeye alınmış oldu.
Yeni hükümet ve yeni Maliye Bakanı ile birlikte vergi kanun tasarıları yeniden gündem oluşturmaya başladı. Maliye Bakanı çok doğru olarak öncelikle yine bürokratlar tarafından hazırlanan Vergi Usul Kanunu Tasarı Taslağını kamuoyu görüşüne açtı. Aynı yaklaşımı Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı konusunda da gösterdi. Her ne kadar mevcut tasarının görüşmelerine kalınan yerden devam mı edilecek, yoksa sıfırdan bir tasarı mı hazırlanacak, bunu şimdilik bilmemekle beraber, tahminimiz bu görüşme ve değerlendirmeler sonrasında Maliye Bakanı Sayın Ağbal’ın bir karar vereceği ve çok muhtemeldir ki, yeni bir tasarı hazırlatılması yoluna gidilebileceğidir.
Biz bu yazımızda bu kadar geniş kitleyi ilgilendiren bu çalışmada vergileme rejiminde önemli bir değişiklik olmaksızın temel vergi kanunları arasında en yenisi olan Kurumlar Vergisi Kanunu’nun adı dışında bir değişiklik getirmeyen bu birleşmenin, kanun sistematiği anlamındaki yapısal bozukluklar yanında maddeler arası uyumda da ciddi güçlüklere neden olduğunu belirtmeden geçemeyeceğiz. Zaten bu nedenledir ki, öncelikle karar verilmesi gereken bu iki kanunun birleştirilmesi gerekli mi, değil mi konusudur. Şayet bu iki kanun birleştirilecekse o zaman Kurumlar Vergisi Kanunu’nda da bir yenilik getirildiğinin ortaya konulması gerekir. Aslında Kurumlar Vergisi Kanunu konusunda da yenileme çalışmalarının yapıldığı yıllarda tartışılan ancak o günün koşullarında erken olduğu düşünülen konsolidasyon konusu yeni düzenlemede ciddi olarak düşünülebilir. ABD, Almanya, İngiltere, Hollanda gibi gelişmiş birçok ülkede konsolidasyon uygulaması yapılmaktadır.
Bizim mevzuatımızdaki vergisiz birleşme müessesesi de dolaylı olarak buna imkan vermektedir. Ancak bir yığın prosedür ve teknik bilgi gerektiren bu işlemi yapamayan şirketler bu nedenle bu imkandan yararlanamamaktadırlar. Oysa konsolidasyon yapılması suretiyle grubun kâr ve zarar mahsubuna imkan verilerek konsolide bilanço ve gelir tabloları üzerinden vergileme yapılaması halinde bu tür gereklilikler son derece sınırlı hale gelecektir. Bu müessesenin getirilmesiyle vergi sistemimiz son derece modern bir sisteme daha kavuşmuş olacaktır. Böylece uluslararası uygulamanın aksine içeride transfer fiyatlandırması var mı, yok mu araştırması da kendiliğinden ortadan kalkabilecektir. İlk uygulama döneminde konsolidasyon seçimlik olabilir. Ancak seçimlik uygulamaya girenler örneğin 3-5 yıl bu uygulamadan dönemezler denilebilir. Uygulamanın başlatılması korkulduğu kadar vergi kaybına da neden olmayacaktır. Büyük yapıdaki gruplar zaten vergiden kaçınma konusunda azami gayreti gösteren bir anlayışla hareket etmek durumunda oldukları için bu konuda olabildiğince tedbirli yaklaşımla hareket etmektedirler. Kaldı ki, uygulamanın en önemli yararı grup içi finansmanı rahatlatacağı için, öz varlıkların güçlenmesi ve dolaylı olarak da kredi maliyetlerinin düşmesi sonucuna yol açacaktır. Bu da yatırım ortamının iyileşmesine, yatırım, istihdam ve milli gelirin artışına katkı sağlayacaktır.
04 Nisan 2016 Pazartesi