DR. VEYSİ SEVİĞ
Vergi Usul Kanunu’nun 288’inci maddesi uyarınca “Hasıl olan veya husulü beklenen fakat miktarı katiyetle kestirilemeyen ve teşebbüs için bir borç mahiyetini arz eden belli bazı zararları karşılamak maksadıyla hesaben ayrılan meblağlara karşılık” denir.
Karşılıklar mukayyet değerleriyle pasifleştirilmek suretiyle değerlenir.
“Amortisman kayıtları hakkındaki özel hükümler mahfuzdur.” Vergi Usul Kanunu’nda veya diğer vergi kanunlarında konuya ilişkin olarak özel nitelikte ayrı bir kanuna gereksinim olmasına rağmen henüz böyle bir çalışma gerçekleşmemiştir. Bir başka açıdan vergi hukuku açısından sabit kıymetler, emtia, alacaklar ve sermaye için Kurumlar Vergisi Kanunu’nda sigorta şirketleri bakımından muallak hasar, cari muhataralar ve hayat sigortaları için ve Bankalar Kanunu’nda çeşitli alacaklar için karşılık ayrılması gündeme gelebilmektedir.
Yukarıdaki kanun maddesinde var olan ‘hasıl olan veya husulü beklenen zararlar’ ibaresinden her türlü olguyu anlamak (kabullenmek) çok zor ve hatta bazen mümkün değildir. Pasifleştirilerek değerlenen zararların, mükellef açısından borç niteliğinde olması, bu durumun da her şeyden önce değer olarak belirlenmiş olması gerekmektedir. Bir başka açıdan bu tür karşılıkların vergi matrahının tespitinde indirim kalemi olarak dikkate alınıp alınamayacağı hususunun açıkça belirlenmesi gerekmektedir.
Vergi Usul Kanunu’nun veya özel kanunlardaki herhangi bir şekilde özel bir hükme dayandırılmaksızın ayrılan karşılıkların vergi matrahından düşülmesi mümkün değildir. Örneğin işçi kıdem tazminatları ya da garantili mal satışları kapsamında gelecek yıllarda ödenmesi söz konusu olabilecek giderler için karşılık ayrılması veya SPK mevzuatı uyarınca karşılık ayrılması halinde vergi matrahından indirim konusu yapılması hukuken mümkün değildir.
Diğer yönden vergi mevzuatında tahakkuk ilkesi gereği gerçekleşen, beklenen zararların mahiyet ve miktar olarak kesinleşmesi halinde gider yazılması ve kabul edilmesi halinde söz konusu özelliğin kesinleşmesini müteakip gider olarak yazılması mümkündür.
Oysa BOBİ FRS Bölüm 19 standardında karşılıkların kesinleşmelerinden çok tahmini öne çıkmaktadır. Bu şekliyle gerçekleşme zamanı veya tutarı belli olmayan yükümlülerin vergi kanunları açısından gider mahiyeti arz etmemektedir.
Vergi uygulamasında şarta bağlı yükümlülükler ve şarta bağlı varlıklara karşılık ayrılmayacaktır. Mali kârın tespitinde karşılıkların gider olarak dikkate alınabilmesi için kesinleşmiş olması ya da Vergi Usul Kanunu’nda veya diğer vergi kanunlarında özel bir hükmün bulunması gerekir. Diğer bir ifade ile vergi kanunlarımızda giderler fiilen gerçekleşmeksizin; gerçekleşmesi muhtemel tahmini değerler üzerinden gider karşılığı ayrılmasına imkan verilmemekte ve vergi matrahının tespitinde ‘kanunen kabul edilmeyen gider’ olarak işlem görmektedir.
Ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme; sözleşme kapsamındaki yükümlülüklerin yerine getirilmesi için zorunlu olarak katlanılması gereken maliyetin, elde edilmesi beklenen ekonomik faydayı aştığı sözleşmedir. Böyle bir sözleşmeyle zarar etmeleri kaçınılmaz hale gelen işletmeler kaçınılamayan net zararları için karşılık ayırabilmektedir.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37/4’üncü maddesinde inşaat taahhüt işlerinden sağlanan kazançlar ticari kazanç sayılmıştır. Bu nedenle bu işlerden sağlanan kazançlar, ticari kazanç hükümlerine göre vergilendirilecektir. 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6’ncı maddesine göre kurum kazançları Gelir Vergisi Kanunu’ndaki ticari kazanç hükümleri esas alınarak değerlendirilecektir.
Kurumlar vergisi, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacaktır.
Safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır.
10 Haziran 2022 Cuma