Türk Ticaret Kanunu’nun 27’nci maddesi uyarınca Ticaret Sicili’ne tescil; kural olarak “ilgililer, temsilcileri veya hukuki halefleri tarafından yetkili sicil müdürlüğüne yapılır.”
Ticaret sicili müdürlükleri, kurumlar vergisi mükellefi olup da tescil için başvuran mükelleflerin başvuru evrakının birer suretini ilgili vergi dairesine intikal ettirir. Dolayısıyla bu durumda mükelleflerin işe başlamayı bildirme yükümlülüklerini yerine getirmiş sayılır.
Tescil işlemi dilekçe ile yapılır (TTK md:29). Dilekçe sahibi kimliğini ispat etmekle yükümlüdür. Dilekçedeki imza noterlikçe onaylanmışsa ayrıca kimliğin ispatlanmasına gerek yoktur.
Aynı kanunun 36’ncı maddesi gereği “Ticaret sicili kayıtları nerede bulunursa bulunsun; kişiler hakkında tescilin Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edildiği; ilanın tamamı aynı nüshada yayımlanmamış ise son kısmının yayımlandığı günü izleyen iş gününden itibaren hukuki sonuçlarını doğurur. Bu günler, tescilin ilanı tarihinden işlemeye başlayacak olan sürelere de başlangıç olur.”
Aynı kanun maddesinin dördüncü fıkrasında hükme bağlandığı üzere “Tescili zorunlu olduğu halde tescil edilmemiş veya tescil edilip de ilanı zorunlu iken ilan olunmamış bir husus, ancak bunu bildikleri veya bilmeleri gerektiği ispat edildiği taktirde, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.”
Diğer yandan “Tescil kaydı ile ilan edilen durum arasında aykırılık bulunması halinde, tescil edilmiş olan gerçek durumu bildikleri ispat edilmediği sürece üçüncü kişilerin ilan edilen duruma güvenleri korunur.” (TTK md:37/1)
“Tescil ve kayıt için gerçeğe aykırı beyanda bulunanlar, iki bin Türk Lirası idari para cezasıyla cezalandırılır. Gerçeğe aykırı tescilden dolayı zarar görenlerin tazminat hakları saklıdır.”
Ayrıca “Tescil edilen hususların gerçeği tam olarak yansıtmaması, üçüncü kişilerde yanlış izlenim yaratacak nitelik taşıması ve kamu düzenine aykırı olması halinde veya bu durumu bildikleri halde bu hususların düzeltilmesini istemeyenler ve tescil olunan bir hususun değişmesi, sona ermesi veya kaldırılması dolayısıyla kaydın değiştirilmesini veya silinmesini istemeye ya da yeniden tescili gereken bir hususu tescil ettirmeye zorunlu olup da bunu yapmayanlar, bu kusurları nedeniyle üçüncü kişilerin uğradıkları zararları tazmin ile yükümlüdürler. (TTK md:38)
Türk Ticaret Kanunu’nun 36/3 maddesi uyarınca “Üçüncü kişilerin, kendilerine karşı sonuç doğurmaya başlayan sicil kayıtlarını bilmediklerine ilişkin iddiaları dinlenmez.” Ancak bu bağlamda Türk Ticaret Kanunu’nun 36’ncı maddesinin uygulanması açısından vergi alacaklısının üçüncü şahıs olarak kabul edilse dahi sicil kayıtlarını inceleyip bu kayıtlara güvenerek şirketle hukuki işlemlere girişen kişi olup olmaması hali uygulamada çoğu kez duraksama yaratmaktadır. Daha açık bir ifade ile “kamu alacağının kurumdan (şirketten) tahsil edilememesi halinde şirket ortağı ve kanuni temsilcisi olan” kişiye düzenlenen ödeme emirlerinin hukuki açıdan değerlendirilmesi ile ilgili Danıştay Vergi Dava Daireleri’nin vermiş olduğu kararda kamu alacağının dayanağı olan “ödeme emirleri içeriği harçlardan… vergi alacaklısıyla vergi alacağına yönelik ilişkisinin kurumsal nitelikte olduğu ve kanundan doğduğu, tescil veya hem tescil hem de ilanı öngörülmüş bir hususun tescil ve ilan edilmesi halinde bu hususun üçüncü şahıslara aksi ispat olmadıkça ileri sürülememesi durumunun vergi alacaklısı açısından geçerli olmadığı, … diğer bir ifadeyle vergi alacaklısının, Türk Ticaret Kanunu’nun 36’ncı maddesinin uygulanması açısından, hükmün korumak istediği üçüncü şahıs konumunda olmadığı, … öte yandan kanuni temsilcilik ve ortaklık sıfatının son bulduğu hususu tescil ve ilan edilmemiş olsa bile, şirketin vergi ödevlerini yerine getirme görevi sona eren kişinin vergi ödevlerinin yerine getirilmemesinde kusurunun olacağından bahsedilemeyeceğinden sorumluluğunun da söz konusu olmayacağı, bu nedenle de Danıştay Vergi Dava Daireleri’nin 05.07.2017 gün ve E. No 282, K No: 367 sayılı kararında
“… kamu alacağının şirketten tahsil edilememesi üzerine TTK md 36 kapsamında, ödeme emirlerine ilişkin hukuki tekemmülün ve haciz işlemlerinin yasal şartlarının oluşup oluşmadığı irdelenmek suretiyle karar verilebileceği sonucuna varılmıştır. (Vergi Raporu, Sayı: 218, Kasım 2017 sf. 227-229)
28 Kasım 2017 Salı