tatil-sepeti
Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

Doç. Dr. Nurullah Gür

Dünya Bankası tarafından her yıl hazırlanan Dünya Kalkınma Raporu’nun 2020 versiyonu birkaç hafta önce yayınlandı. Raporun tematik konusu, küresel değer zincirlerinin geleceği üzerine. Raporun bazı tespitleri ışığında konuyu farklı boyutlarıyla ele almaya çalışacağım.

80’li yıllardan itibaren neoliberal politikaların yaygınlaşmasıyla birlikte küresel değer zincirlerine dahil olarak ihracatı artırmak, gelişmekte olan ülkelerin temel kalkınma stratejilerinden biri haline gelmişti. Bu sayede Çin, Tayland ve Vietnam gibi ülkeler sanayileşme yolunda ciddi ilerleme kaydettiler. Türkiye, bu ülkeler ile aynı yoğunlukta olmasa da özellikle otomotiv ve tekstil sektörlerinde küresel değer zincirlerinin bir parçası haline gelerek ihracat ve büyüme rakamlarını yukarıya taşımayı belli ölçüde başardı.

İŞ YAPMA BİÇİMLERİ

Günümüzde küresel değer zincirlerinin geleceğini tehdit eden iki temel unsur var: Ticaret savaşları ve akıllı otomasyon teknolojileri. Ticaret savaşları, ara mallar başta olmak üzere birçok imalat sanayi ürününün ihracatını zorlaştırarak ve daha maliyetli hale getirerek küresel değer zincirlerinin bağlantı noktalarını aşındırıyor. Öteki taraftan akıllı otomasyon teknolojileri, gelişmekte olan ülkelerin emek yoğun sektörlerdeki rekabet avantajlarını azaltarak, küresel değer zincirlerinin gerekliliğinin sorgulanmasına yol açıyor.

Bir taraftan da küresel değer zincirlerinin iş yapma biçimlerine yönelik eleştiriler yükseliyor. Küresel değer zincirlerinin en üst halkasında yer alan çokuluslu şirketlerin (ÇUŞ) kendi menşe ülkelerinde ve faaliyet gösterdikleri ülkelerde daha az vergi ödemek için kırk takla atmaları, uluslararası kamuoyunda ciddi tepkiler çekmeye başladı. ÇUŞ’ların çevre kirliliklerini gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere kaydırması ve faaliyetlerinde iklim değişikliğini göz ardı etmeleri, diğer problemli alanların başında yer alıyor.

İHRACAT KABİLİYETİ

Küresel değer zincirlerinin gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferi sağladığı ve ihracat yapma kabiliyeti kazandırdığı doğru; ancak ÇUŞ’lar bir taraftan da bu ülkeleri üretkenliklerini ve rekabet güçlerini belli bir yere kadar artırabilecekleri endüstrilere hapsedebiliyor. Bir nevi gelişmekte olan ülkelerin hangi sektörlerde uzmanlaşacaklarını belirleyen karar mercii oluyor. ÇUŞ’lar birçok ülkede rekabet koşullarının altını oyarak yerli şirketlerin piyasalardan silinmesine neden oluyor. Kâr, gelir ve servet, günün sonunda birkaç elde toplanmaya başlıyor. ÇUŞ’ların ekonomik pastadan sürekli daha fazla pay alması da gelir dağılımını küresel boyutta bozuyor.
Bütün bunlar da küresel değer zincirlerinin dünya genelinde kalkınmayı ne derece sürdürülebilir ve kapsayıcı kılabileceğine dair soru işaretlerini beraberinde getiriyor.

Küresel değer zincirlerinin geleceği, ÇUŞ’ların her ne koşulda olursa olsun kârı maksimize etme peşinde koşma anlayışından sıyrılıp gelir dağılımı, çevre ve vergi ahlakını göz önünde bulundurarak iş yapan, bir başka ifadeyle gerçek anlamda sosyal sorumluluk sahibi olan şirketlere ne derece dönüşmeyi başarabilecekleri ile yakından ilintili olacak.

SANAYİ POLİTİKALARI

Öte taraftan küresel değer zincirlerinden elde edilen faydalar, gelişmekte olan ülkelerin kendi dinamiklerine de bağlı. Örneğin; küresel değer zincirinin bir parçası olarak faaliyet gösteren Çinli şirketler, buradan elde ettikleri teknolojik bilgi birikimini üretkenliklerini ve kapasitelerini artırmamak için bir kaldıraç olarak kullanıyorlar. Hatta bazıları zamanla ÇUŞ’larla küresel ölçekte rekabet edebilir hale gelebiliyor.
Akıllı otomasyon teknolojilerinin öncü etkilerini hissetmeye başladığımız bu dönemde gelişmekte olan ülkelerin büyüme ve kalkınma yolunda küresel değer zincirlerinden ne derece istifade etme şansı yakalayabilecekleri, eskiye nazaran çok daha fazla oranda sanayi ve inovasyon politikalarının başarısına bağlı olacaktır.

15 Kasım 2019 Cuma