Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

PROF. DR. KEREM ALKİN

Covid-19 salgınının dünya ekonomisinin önde gelen aktörlerine öğrettiği en temel husus, bundan sonra piyasa ve ticarette ‘kesin kurallar’ın mümkün olmadığı gerçeği. 1990’lı yılların sonlarından bu yana Stiglitz, Krugman gibi iktisat alanında saygın isimlerce ‘ana akım’ olarak bilinen neoliberal ortodoks yaklaşım, detaylı bir şekilde sorgulanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde, 2020 ile 2030 arası küresel ekonomi-politik yeni bir ‘tasarım süreci’nden geçerken, neoliberal ortodoks yaklaşımın ‘tartışılmaz ezberler’e dayalı anlayışını sorgulayıcı ve yıkıcı, ‘yeşil kalkınma devrimi’ne dayalı yeni bir ekonomik yol haritasının inşası, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir büyüme, üretim, istihdam ve ihracat stratejileri açısından hayati önem arz ediyor.

Ortodoks anlayışın dikte ettiği rijit para ve maliye politikası yaklaşımları ve araçları yerine, yeni ve daha etkili araçları Türkiye ekonomisinin karar vericilerinin, tasarruf sahiplerinin önüne güçlü seçenekler olarak koymak son derece önemli. Sadece bir günde 1.75 milyar dolarlık tasarrufun bozularak tasarruf sahiplerinin Türk Lirası’na geçmiş olmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıkladığı yeni ekonomik model ve anlayışın halk nezdinde de geniş kabul gördüğünü teyit ediyor. Türkiye’yi ‘kur-faiz’ girdabından çıkarıp, sürdürülebilir rekabete dayalı üretim-yatırım-istihdam-ihracat rotasına yoğunlaştırmak ve küresel tedarik zincirinin önemli bir oyuncusu olarak, hem küresel ticarette hem de küresel GSYH’de yüzde 1.5 payı olan bir ekonomiye dönüştürmek adına alışılagelmişin dışına çıkmak elzemdi.

Bu yeni yol haritasının odaklanacağı ‘yeşil kalkınma devrimi’ de Türkiye’nin küresel ekonomi-politiğin en önemli oyuncularından biri olma rolünü perçinleyecek.

MALİYETLE MÜCADELEDE ‘KOOPERATİFÇİLİK’ MODELİ

Covid-19’un 4. ve 5. dalgalarının öne çıktığı bir dönemde, dünyanın önde gelen ekonomileri üretim, ithalat, enerji ve işgücü maliyetlerindeki baskıyı ölçmeye, öngörmeye ve yönetmeye çalışıyor.

2022, bu manada, dünyanın önde gelen şirketlerinden yerel firmalara, ülke ekonomilerinden uluslararası kurumlara, maliyet yönetimi, verimlilik ve üretimin sürdürülebilirliği gibi çok kritik başlıkların önceliğini sürdürdüğü bir yıl olacak. Türkiye ekonomisinin kültürel zenginliğinde yeri olan ‘kooperatifçilik’ konusu da 2022’de gündemde olacak gibi gözüküyor.

2017’den bu yana Türkiye ekonomisi için en kritik konunun ‘maliyet artışı’ olduğunu vurguluyorum. Türkiye ekonomisinde, ‘maliyet baskısı’, küresel pandeminin sebep olduğu küresel emtia, gıda ve enerji fiyatlarıyla daha da katlanmış durumda. Bununla birlikte, 45 önde gelen ülkenin tümünde, maliyet enflasyonunun göstergesi olan ÜFE ile talep enflasyonunun göstergesi olan TÜFE artış oranları arasındaki fark da açıldı. Gerek G20, gerekse de OECD üyesi tüm ülkelerde ÜFE ile TÜFE artış oranları arasındaki fark, ÜFE lehine 1.4 kat ile 5.3 kat arasında değişiyor. Örneğin ABD için 1.42 kat, Almanya için 4.55 kat ve Fransa için 5.3 kat.

İstisnasız, tüm ekonomiler son 40 yıl için hesaplanmış olan maliyet enflasyonu ortalamalarının hayli üzerinde yıllıklandırılmış ÜFE artış oranları yaşıyor. ABD için yüzde 9.6, Almanya için yüzde 18.2 ve Fransa için yüzde 14.9’ları konuşuyoruz. Dünyanın önde gelen ekonomilerinin tümü, bir yandan küresel pandeminin üretim, istihdam ve yatırımlar üzerindeki olumsuz etkisini telafi etmek adına, para politikası tedbirlerine yüklenmemeleri gerektiği; bir yandan da üretim faktörlerindeki maliyet artışını nasıl çözmeleri gerektiği arasında sıkışmış durumda. Ülke ekonomisinde hammadde ve ara mamul maliyet artışına farklı bir metotla, ‘kooperatifçilik’ modeliyle çözüm arayan ülke ise Çin. Türkiye’nin STK’ları da ‘maliyet yönetimi’ konusunda mutlaka etkin çözümlere zihin yoracaktır.

24 Aralık 2021 Cuma