Hikmet BAYDAR

Hikmet BAYDAR

Diğer Yazıları

Bildiğiniz gibi, 2016’da dolar/TL paritesi 2.82-3.04 bandında hareket etmişti. 2017’nin ilk 6 ayında ise yaklaşık 3.48-3.85 bandında daha çok aşağı eğilimli olarak hareket etti. EUR/TL ise 2016’da 3.25 seviyelerinde, 2017 ilk 6 ayında da 3.95 civarında dalgalanıyor.

Genelde kurlar düşük olduğu zaman ürünlerin yurtdışına göre pahalı olduğu senaryoları yazılır, çizilir. Rekabetçi olmak için kurların yükselmesi gerekliliği sürekli işlenir. Kurlar yükseldikçe bu senaryo tekrar tekrar oynanır.

Peki bu ne kadar gerçekçi?

Geçmişi şöyle bir hatırlayalım; 2005’te dolar/TL 1.59 civarındaydı. O zaman kurların yükselmesi gerekliliğinin altı çiziliyordu; sebep ihracatta fiyat rekabeti yakalamaktı. 2011’e kadar dolar/TL 2.59’lara kadar yükseldi. Aynı sesler doymadıkları için hâlâ bu yetmez dediler. 2013’te 3 seviyesinin üzeri denendi. Yine yetmedi ve 2016’da 3.83 ve 2017 ilk 6 ayında da en yüksek 4.1803 görüldü. Peki, şimdi rekabetçi olduk mu gerçekten? Kurları yukarı itip Türk Lirası’nı değersiz yapmak ihracat avantajı sağladı mı?

Bence hayır. Çünkü hâlâ ciddi fiyat rekabetinin yapıldığını görüyoruz. Demek ki bu safsatalarla kurun yukarı itilmesi bahanesi samimi değil. Kur her yukarı itildiğinde bizler fakirleşiyoruz. Malımızın döviz bazında değeri düşüyor. Bunun yanında asıl problem, Türkiye’nin dış borcunun TL karşılığı da aynı şekilde yükselmiştir.

Türkiye gibi ülkeler parasını değersizleştirerek kalıcı fiyat üstünlüğü elde edemez. Çünkü girdileri tamamen dövize endeksli. Bir yandan enerji diğer yandan hammadde fiyatları, kur nedeniyle artar. Böylece yükselen maliyetler nedeniyle fiyatlar yükselir ancak kâr yükselmez. Aksine kâr marjı piyasadaki durgunluğun da etkisiyle düşer. Kurlar yükselirken artan maliyet nedeniyle fiyat rekabeti yapılamaz.

Burada sorun verimlilik ve ölçek sorunu. Sabit maliyetleri optimize edecek büyüklüğün yakalanması çok önemli.

Türk Lirası her değer kaybettiğinde daha fazla güven kaybedecek ve kimse Türk Lirası tutmak istemeyecek. O zaman herkes dolarize olacak, ekonomi dolara duyarlı olacak. Oyunun arka yüzü tamamen budur. Kurlarla enflasyon ve ekonomiye doğrudan etki edilebilecek.

Türkiye İstatistik Kurumu dönem dönem satınalma gücü paritesi verilerini açıklıyor. Fiyat düzeyi endeksi, ülkelerin ulusal para birimlerinin karşılaştırmalı olarak döviz kuruna göre alım gücünün göstergesidir. Bir ülkenin fiyat düzeyi endeksi, 100’den büyük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubu ortalamasına göre ‘pahalı’, 100’den küçük ise bu ülke karşılaştırıldığı ülke grubu ortalamasına göre ‘ucuz’ olarak ifade ediliyor.

En son 15 Haziran 2017 verilerine göre; Türkiye’nin 2016 sonuçlarına göre tüketim mal ve hizmetlerine ilişkin fiyat düzeyi endeksi 60 oldu. Bu değer, 28 Avrupa Birliği (AB) ülkesi genelinde 100 Euro karşılığı satın alınan aynı mal ve hizmet sepetinin, Türkiye’de 60 Euro karşılığı Türk Lirası ile satın alınabileceğini gösterdi. Burada 2016 kur seviyelerini tekrar hatırlamakta fayda var.

Karşılaştırmalarda, 28 AB üyesi ülke, 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç), 5 aday ülke (Türkiye, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Arnavutluk) ve 1 potansiyel aday ülke (Bosna-Hersek) kapsandı.

Yukarıdaki veriler ortada. Türk Lirası aşırı değersizleştirilmiş durumda. Öyle ki, Avrupa’da 100 Euro’ya aldığınızı burada 60 Euro’ya alabiliyorsunuz. Türk Lirası bu kadar ucuz olmamalı. Çünkü bunun bedeli devletimizin yüksek borç tutarı ödemesi ve akabinde yüksek vergidir. Kurlar düşerken döviz bazlı düşen maliyetlerle birlikte enflasyon da düşebilecek.

03 Temmuz 2017 Pazartesi