Hüseyin ÖZTÜRK

Hüseyin ÖZTÜRK

Diğer Yazıları

Hüseyin Öztürk

“İstanbul’da Pazar Yerleri” denilince bugünkü semt pazarları anlaşılmasın. Aslında keşke günümüz pazarlarındaki eksiklikleri dile getirebilsek ama bir kimsenin eksikliğini yahut yanlışlığını dile getirdiğinizde derhal taarruza uğruyor ve ağzınızı açtığınıza açacağınıza pişman oluyorsunuz.

Madem bu kadarını söyledik bari kendi yaşadığım bir hadiseyi anlatayım da laf boğazımıza dizilmesin.

Geçen hafta evimize yakın bir semt pazarına gittim. Pazara akşamüzeri gitmeyi severim. Hem fiyatlar ucuzlamakta hem de “mal tezgâhta kalmasın” diye seçim yapılmakta.

O gün de üzerimdeki kıyafetim resmi idi. Pazar yerinde hemen her gelir seviyesinden insanımız olduğu ve genelde serbest kıyafetlerle gelindiği için herkes alacağını satacağını kendi dilinin döndüğünce alıp satmaktaydı.

Her pazar alışverişi yapanlar gibi ben de pazarın bir başından girip, fiyatları kontrol edip, dönüşte nereden ne alacağımı belirleyip ona göre hareket edenlerdenimdir.

Yine öyle yaptım. Fiyatları kontrol ederek aşağı doğru yürüdüm. Beğendiğim bir ıspanağa bakarken, fiyatın ustaca değiştiğini fark ettim ama pazarcı fark ettiğimi fark etmedi.

Ispanağın üzerine “2 Lira” yazan levhayı koydu ve bana hitaben de “Buyurun başkanım, ıspanak çok güzel diye” tavsiyede bulundu.

Teşekkür edip yürümemi sürdürdüm, diğer meyve sebze fiyatlarına baktıktan sonra geri dönüp, “2 Liralık” ıspanaktan almak istediğimde fiyat birden değişmiş, “2.5 Lira” olmuştu. Tabi bu kadar hızlı fiyat değişimini merak edip araştırdım.

Meğer satıcı kıyafetimden dolayı beni belediye yetkililerinden birine benzetmiş. Belediye yetkilileri ve zabıtalar fiyat kontrolü yaparken; başka fiyat, zabıtalar gidince başka fiyat uygulaması yapılıyormuş.

Eminim bu satırları okuyan dostlar, böyle daha nice hadiselerle karşılaşmışlardır. “Ahlakın olmadığı yerde insan israfının haddi hesabı yok” derler.

***

Yazının başlığına geçelim. İstanbul’a uğramayan seyyaha, “eksikli seyyah” derler. “İstanbul yazılmadan, seyahat anıları yarım kalır” derler.

İşte İstanbul’a uğrayan ve gözlemlerini “İstanbul’da Gezerken” ismiyle yazan J. M. Mordhord, Eminönü Yeni Camii çevresindeki pazar yerini şöyle anlatır:

“Sabah, bu sıcak mevsimde briyantinli saçlarıyla memurlar göründüğü zaman pazar başlamış demektir.

Aslında pazarlar Galata Köprüsü’nün yanındaki şurup (mevsimine göre bulunan meyvelerin suyu) satıcısının domates kırmızısı boyunbağından itibaren başlıyor.

Arkada balık pazarı, yumurta, yağ satan yerler ve yakınında bir köşede ise kullanılmış/onarılmış eski ayakkabılar satanlar var.

Bir anda unuttum Yeni Cami’yi. Bütün bunlar onun etrafında yer alıyor. Şimdi uzun loş bir pasajdasın, (Mısır Çarşısı. H.Ö) bol serinliğindesin. Sabun, reçine, parfüm, yünlü, ipek, tahta, kumaş ve başka birçok şeyin biraz keskin, biraz ferah kokusu duyuluyor.

Burada seni sessizce bekleyen gözler daha bir parlıyor. Fakat dışarıda gürültü yeniden başlıyor. Mahmutpaşa Caddesi’ni çıkarken, sabahın ilk saatlerinde oraya gelip de gece saat on-on otuz sularına dek orada kalacak olan yüzlerce satıcıyı görüyorsun.

Bütün bu hareketliliğe hâkim gökyüzünde, Mahmutpaşa hamamının beyaz devasa kubbesi ışıldıyor. Mahmutpaşa, pazar dünyasının büyük ve gürültülü sahne önü. Bugün birçoğu Türk malı olan her tür ve her kaliteden ipek veya bez üst üste yığılmış durumda. Arkada bedestenin her sabah açılan ve her akşam kapanan (eskiden bu güneşin doğuşunda ve batışında olurdu) ilk kapısına rastlıyorsun.

Bedestenin -Batı dünyası bu ismin altında İstanbul’un tüm pazarlarını topluyor- hemen girişinde kendi usullerince müşteriye değişik dillerden seslenen büyük mağazalar var. Daha ileride büyük pazarlara giriliyor ve orada turistlerin etkisi ve itibarı daha iyi hissediliyor.”

10 Ocak 2020 Cuma