Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

Kur şokunun ekonomik aktivite üzerine etkileri son ayların en çok konuşulan mevzusu. Türkiye ekonomisinin kısa dönemdeki gidişatı tabii ki önemli; ancak bir taraftan da küresel ölçekte yaşanan hızlı değişimlerin ekonomi üzerine orta ve uzun vadeli etkilerini hesaba katarak hareket etmeyi de unutmamamız lazım.

Önceki yazılarımda belirttiğim üzere, küresel ekonomi büyük bir dönüşümün içerisinde. Gelişmiş Batılı ülkeler, küresel ekonomiden aldıkları payı daha fazla kaybetmemek adına bir taraftan korumacı ticaret ve sanayi politikaları uygularken, bir taraftan da akıllı otomasyon teknolojilerini ön plana çıkararak başta Çin olmak üzere aralarında Hindistan, Meksika, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi büyük ölçekli ve potansiyelli gelişmekte olan ülkeleri yavaşlatmaya çalışıyorlar. Yeni küresel ekonomik denklem, gelişmekte olan ülkeler açısından tehditler oluşturmakla birlikte bir taraftan da önemli fırsatlar sunuyor.

Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kuralları, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kendi sanayilerini koruması ve teknoloji geliştirebilmesi için hareket alanını belli ölçülerde sınırlandırıyordu. Son dönemde ABD’nin kendi kurduğu ticaret sisteminde delikler açması, kendi sanayimizi ve teknolojimizi geliştirmek için DTÖ kurallarının etrafından dolaşma fırsatı sunuyor. Batı’dan Doğu’ya doğru akan teknoloji transferi ve yüksek teknolojili ara malına yönelik başlatılan kısıtlayıcı ve önleyici tedbirler gelişmekte olan ülkeleri ileri teknoloji geliştirmek için zorlayacaktır. Yenilikler çoğu zaman gereksinimlerden ortaya çıkar. Seçici ve hedef odaklı sanayi politikaları uygulayarak katma değerli üretimi artırmamız durumunda Batı’ya olan teknoloji bağımlılığımızı azaltabiliriz.

Akıllı otomasyon teknolojilerinin Batı’da üretim maliyetlerini düşürmesi şu anda rekabet avantajına sahip olduğumuz sektörlerde bile işimizi zorlaştırabilir. Ancak, bir taraftan da teknolojik dönüşüm ile neredeyse bütün sektörlerde kartların yeniden karıldığı dönemler geriden gelip kendini yeni denkleme adapte edebilen ülkeler için bir fırsat penceresi sunar.

Türkiye mevcut durumda Dördüncü Sanayi Devrimi’nin her teknolojik bileşenine aynı anda büyük yatırımlar yapmaya yetecek finansal kaynağa ve insan gücüne sahip olmayabilir. Ancak, kendi ekonomik yapısına ve sektör tecrübelerine bakarak belirleyeceği iki-üç teknoloji ve beş-altı gelecek vaat eden sektöre yoğunlaşarak ekonomik gelişme merdiveninin üst basamaklarına daha sağlam adımlarla çıkabilir.

Küresel finans krizi sonrası yaşananlarla birlikte, dünyanın sadece ekonomik büyümeyi değil, istihdamı ve gelir dağılımını düşünerek stratejiler ve politikalar oluşturması gerçeği daha net bir şekilde ortaya çıktı. Akıllı otomasyon teknolojilerinin istihdam üzerindeki olası yıkıcı etkilerini hesaba katarak sadece emeğin yerine ikame edilen değil, emek verimliliğini artırarak hem üretimi hem de istihdamı artırabilen teknolojilere ve sektörlere yoğunlaşmalıyız.
Bu bağlamda teknolojik dönüşümü insanı merkeze alarak gerçekleştirebilmek Türkiye’yi ciddi ölçüde farklılaştırabilir.

10 Haziran 2019 Pazartesi