Prof. Dr. Ahmet KAVAS

Prof. Dr. Ahmet KAVAS

Diğer Yazıları

* Afrika demek eşittir maden demekmiş. Öyle bölgeler varmış ki, üzerine basılan toprak değil demir, fosfat, boksit, kömür, hatta altın ve elmas, daha da önemlisi uranyum, kobalt ve keşfedilmeyi bekleyen nice elementler…

* Kıta çok zengindi. Avrupalılar tarafından adeta kurtlar sofrasına düşürülmüştü. Osmanlılar kıtayı topyekûn kuşatan ilk sömürge hamlesini durdurması, hatta yok etmesi için davet edildi. Nitekim üç asır faydalı da oldular.

Prof. Dr. Ahmet Kavas

Eskilerin bir sözü vardır “zenginlik başa bela” diye. Afrika’nın asırlar içinde sahip olduğu zenginliklerin dillere destan olduğu biliniyor. Bu bilgiler sadece eski kitapların satırlarında gizli kalmadı. 19. yüzyıl kıta tarihinde tarifi imkânsız bir yakın takibe alındı. Herkes bu kıtayı öğrenmek istiyordu. Artık Kuzey Afrika Sahilleri, insanlık tarihinin en acımasız uygulaması köleliğin Batı Sahilleri, Kızıldeniz Havzası, hatta Sevahil, Sahiller demek olan Doğu Afrika kıyıları tanınıyordu. Heyecan içerilerdeydi, olabildiği kadar merkeze ilerlemeyi hedef edinen yüzlerce genç bu işe girişmişti. Onları devlet adamları, coğrafya cemiyetleri, kilise çevreleri, bilim akademileri, imkân sahibi her kuruluş artık gözünü iç bölgeleri tanımaya kilitlenmişti.

KORKULAN OLDU

Afrika, Avrupalılarca da adım adım tanındı. Geçmişin kayıtları didik didik edildi. Daha önce bilinenler üzerine yeni bilgiler eklenmeye başlandı. Kıta çok zengindi. Yazılanlar sadece ipucu verecek kadar da olsalar önemliydi. Artık kıta adeta kurtlar sofrasına düşürülmüştü. Herkes bir tarafından değil, her tarafından saldıracaktı. Osmanlı’nın gücünün üstündeki gayretleriyle koruduğu bu coğrafyayı bu kapışmadan kurtarmak gerçekten zordu. Korkulan da oldu. Tüm kurulu düzenler, en ufak merhamete yer verilmeden yok edildi. Mevcut medeniyetler bir yana, geçmiş bile yok ediliyordu. Kalan her iz zihinlerde o zamanların canlanmasına sebep olabilirdi. Sahip olduğu değerleri ayaklar altına alındı, ama kıymet ifade eden ne varsa alınıp gidecekleri yerlere bir an evvel ulaştırılacaktı. Nitekim öyle de oldu. Verilen hüküm Afrika’da zaten medeniyet hiç olmadı, bütün amaç buraya onu getirmekti.

Fenike, Eski Yunan, Roma, Bizans ve Müslüman Araplar kıtayı kendilerine yetecek kadar tanıdılar ve istedikleri kısımlarında hüküm sürdüler. Güçlerine güç kattılar. Türkler de kendi iradeleri dışında Abbasi ordularınca Mısır ve burayı çevreleyen bölgelerine taşındılar. Ama Osmanlılar buraya kıtayı topyekûn kuşatan ilk sömürge hamlesini durdurması, hatta yok etmesi için davet edildi. Nitekim üç asır faydalı da oldular. Ama 19. yüzyılın, özellikle 20. yüzyılın kıta üzerindeki bilgi ve tecrübeleri ile yaptığı hamleleri artık durdurabilecek bir güç yoktu. Devasa coğrafya el değiştirmişti. Neyse ki, bu da çok sürmedi ve Soğuk Savaş yıllarında sömürgeci Avrupa devletleri geldikleri gibi gittiler. Ama gözleri hep arkada kaldı. Ne yapıp edip burada etkin olmalıydılar. Devreye yeni devletler girdi: Sovyetler, Hindistan, Çin, Japonya, Kanada ve ABD. Kıtanın mumları söndü denirken birden geçmişin hamlelerini çok daha ileri seviyeye taşıyacak teşebbüsler başladı.

AFRİKA=MADENMİŞ

Meğer Afrika demek eşittir maden demekmiş. Öyle bölgeler varmış ki, üzerine basılan toprak değil demir, fosfat, boksit, kömür, hatta altın ve elmas, daha da önemlisi uranyum, kobalt ve keşfedilmeyi bekleyen nice elementler. Bağımsızlık süreçlerinde kurulan ülkeler üzerinden tesirler daha nice yıllar devam etsin istenmişti. Yeni yerel yöneticiler sadece devletçilik oynasınlar istendi. Bu oyun ABD ve Sovyet merkezli iki kutuplu dünya siyasetinde de bir şekilde idare edildi. Ama ikincisinin aniden çökmesiyle Afrika’da baskı azaldı ve darbelerin yerini kalkınma çırpınmaları aldı. Çin, bu kıtaya geçmişinde kara bir leke olmadığı için rahat giriş yaptı ve her alana yayıldı. Kaynak getirdi, yatırımlar birbirini takip ediyordu. 21. yüzyıla girerken adeta medeniyet bu coğrafyaya bir kez daha kucak açıyordu.
Bağımsız ülkelerin en üst yöneticileri artık sadece iç savaşların kahramanları değil, zenginliklerinin de farkındaki yöneticilerdi. Dünyayı dolaşmaya başladılar. Gördükleri karşısında hayret içindeydiler. Hammaddeleri meğer kendilerine tarif edilen medeniyetlerin temel taşlarıymış. Satın aldıkları her ürün aslında kendi coğrafyalarından yok pahasına taşınıp mamul maddeye dönüp ateş pahasına geri getirilerek satılıyormuş. Kullanım haklarını verdikleri madenler aslında kendilerine zerre miktarı yarar sağlarken onları alanları âbad ediyormuş. Neyse ki, 21. yüzyıl onların atalarının miraslarına sahip çıkmalarına ve gelecek kuşaklarının kaderi için gözlerini açmalarına vesile oldu.

TAHKİM MAHKEMELERİ

AB başta olmak üzere Çin, Japonya, Hindistan gibi ülkelerle yaptıkları zirve toplantılarından çok şey öğrendiler. İhtisas komiteleri birçok dosyayı masaya getirip tartıştı. Çok uluslu şirketlerle yaptıkları maden anlaşmalarının kendilerine faydadan çok zarar verdiğini fark ettiler. Bunları tekrar gözden geçirip menfaatlerinin ne kadar fazla ihlal edildiğini gördüler. Yapılan sözleşmelerin birçok defa kendi aleyhlerine olmasından dolayı ya da alınan projelerin bir türlü başlamamasından, hatta verimli çalışmamasından iptali yoluna gidildi. Bu defa karşılarına karşılıklı anlaşmalarda hukuki süreçlerin takibinde tahkim için Londra ve Paris mahkemelerine davalar sevk edildi.

Madenlerinin bolluğu ve beynelmilel maden şirketlerinin Afrika’nın her köşesinde bir ocak açmaları sıradanlaşmıştı. Özellikle altın başta olmak üzere demir, uranyum ve benzeri hayati değeri olanlar harıl harıl işletiliyorlardı. Ta ki tahkime giden davaların sonuçları gelmeye başlayıncaya kadar. 40 milyon dolarlık bir yatırımda çıkan anlaşmazlık sonucu 4-5 milyar dolarlık cezalarla karşılaşmaları, hatta 140 milyon dolarlık bir yatırım için 9 milyarlık cezaların kesilmesi, maden sahibi ve yabancı yatırıma sınırlarını açanları çok tedirgin etti. Faal olan madenlerde KDV ve benzeri sorumlulukları yerine getiremeyenler denetime alınınca önlerine konan sözleşmeler gereği mahkeme kapıları kıtada ciddi rahatsızlıklara sebep oldu.

TECRÜBE KAZANILDI

Gelinen noktada Afrika ülkeleri artık sözleşmeleri daha bilinçli hazırlama yoluna gidiyor. Yaşanan rüşvet ve benzeri bazı yolsuzluklar sebebiyle ülkelerinin adının uluslararası çevrelerde menfi şekilde sunulmasının önüne geçilmesini önemsiyorlar. Belki hepsinden de önemlisi tahkim için Londra ve Paris mahkemeleri yerine iç hukuklarının devreye sokulmaları sayesinde kendi kaynaklarının iradeleri dışında tek taraflı yönetilmesinin önüne geçecekler.

Afrika’da 21. yüzyılda var olmak isteyen birçoğu, uluslararası alanda en güçlü firmalar bundan böyle çıkış yolu olarak maden işletmelerinde yerel uzmanları yetkilendirmenin dışında çözüm öngörmüyorlar. Teknolojinin verdiği imkânlarla az sayıda istihdam ile yürütülen üretimler yanında bu alanda daha çok oranda yerli işgücüne ağırlık verilmeye başlandı. Artık elde ettikleri başarılı tecrübeler ışığında da kıta dışında, özellikle Latin Amerika ülkelerindeki faaliyetlerinde de bu yönetme başvuruyorlar.

AFRİKA GÜNDEMİ

* Fransız bir doktor, Covid-19 tedavisinde kullanılabilecek aşıları Afrika'da deneyebileceklerine dair menfur bir açıklama yaptı. Fildişinde bu amaçla kurulacağı iddia edilen bir laboratuvar inşaatı protesto edildi.

* Cezayir Enerji Bakanı, Büyük Sahra’da güneş enerjisi üretmeye dayanan “Desertec Projesi” kapsamında Alman ortak ile ön anlaşma imzalandığını açıkladı.

* Koronavirüsü pandemisi Afrika'da pek çok gıda maddesinin fiyatını yükseltti. Gıda ve Tarım Örgütü, bu durumun küresel bir gıda krizine neden olabileceği konusunda uyarıyor.

* IMF, koronavirüs destekleri kapsamında Tunus ile yaklaşık 743 milyon dolar değerinde bir kredi anlaşması yapıldığını açıkladı.

* OPEC üyelerinin uzlaşması sonucunda Nijerya günlük petrol üretimini 1.9 milyon varil azaltarak 1.412 milyon varile düşürecek.

* Koronavirüsten dolayı Rand'ın dolar karşısında değer kaybetmesi Güney Afrika'daki “yenilenebilir enerji endüstrisi” yatırımlarının zarar görmesine yol açabilir.

* Fas Hükümeti, koronavirüs ile mücadele için IMF tarafından verilen “İhtiyati Likidite Hattı”nı yaklaşık 3 milyar dolara eşdeğer bir meblağ çekmek için kullandı.

* Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Güney Afrika'nın kredi notunu devletin borç istikrarını sağlayamaması ve Covid-19 krizinin kamu maliyesi ve büyümeyi olumsuz etkilemesinden dolayı BB+'dan BB'ye düşürdü.

* Mısır Merkez Bankası, şubat ayında 45.5 milyar dolar olan döviz rezervlerinin mart ayı sonunda 40.1 milyar dolara düştüğünü açıkladı.

17 Nisan 2020 Cuma