tatil-sepeti

PROF. DR. AHMET KAVAS

Yaklaşık 5 asırlık mazisi bulunan Türkiye-Cezayir dostluğu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen haftaki ziyaretiyle perçinlendi. Böylelikle Cezayir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en çok ziyaret ettiği iki Afrika ülkesinden biri oldu. Cezayir, aynı zamanda Afrika’da en çok ticaret yaptığımız ikinci ülke.


Osmanlı Devleti; bugünkü Türkiye toprakları ve Balkanlar’da güçlenince, dünya Müslümanlarına yaşadıkları en küçük sıkıntı anında en hızlı şekilde ulaşarak, onları her türlü sömürgecilikten koruyordu. Afrika genelinde Mısır ve bugün Sudan’dan Kenya’ya kadar bir alanı kaplayan Habeş eyaleti dışında 16. yüzyılda Garp Ocakları adını verdikleri Trablusgarp (Libya), Tunus ve Cezayir eyaletleri de İspanyol işgaline karşı yardım talebinde bulundu. Trablusgarp’ta Karamanlı, Tunus’ta ise Muradî ve Hüseynî aileleri gibi babadan oğula intikal eden idarelerin de İstanbul asli bağları hep korundu. Sa’dî hanedanına ise 1578 yılında Portekiz-İspanyol ortak ordusuna karşı 3 Kral Savaşı’nda yardım edildi ve buranın Papalık tarafından işgal ettirilmesi önlendi.

 

FRANSIZ İŞGALİ

 

Fransa tarafından 1798’de başlayan ve 1802’de hezimetle biten Mısır’ın işgalinin ardından Cezayir’i ele geçirme girişimi, her ne kadar 1827 yılında başlasa da başkent Cezayir dahil ülkenin kuzeyindeki büyük şehirlerin ele geçirilmesi yaklaşık 20 yıl sürdü. Akdeniz’in güneyindeki bu eyalete Yeni Fransa adı verilerek, adeta denizin güneyinde kalan kısmı gibi bir an evvel işgal sürecini başlattılar. 1848’de Kostantin şehrinde en güçlü direnç gösteren Ahmed Bey de teslim olmak zorunda kaldı.

 

Yine de bugün Cezayir’in güney sınırlarının Fransız orduları tarafından işgali ancak 1920’de mümkün olabildi. Özellikle Büyük Sahra’daki Tuaregler, Osmanlı Devleti’ne tabi olmayı kabul eden en son topluluktu. Onlar sayesinde Fransız sömürge ordularının Akdeniz’den bugünkü Mali Cumhuriyeti içlerine geçmelerine müsaade edilmedi. Daima Osmanlılar ile beraber bu millet hem Cezayir hem de Libya’nın sömürülmesine mani oldu. Haliyle Cezayir’in 1830’da Fransa tarafından işgali sözü sadece kuzeydeki belli başlı büyük şehirlerle sınırlı kalmıştı. Aslında 132 yıl Fransız sömürgesi olan kısım, sadece Cezayir’in kuzey bölgeleridir. 

 

ANADOLU NESLİ      

 

Anadolu’dan Kuzey Afrika’daki Garp Ocakları için toplanıp götürülen gençlere terlemeden mal kazanacak, nefes almadan can verecek yiğitler gözüyle bakılıyordu. Osmanlı Devleti; Trablusgarp, Tunus ve Cezayir eyaletlerini her türlü istilaya karşı korumak için kendi gencecik insanlarını dört asır ara vermeden gönderdi. Bunların büyük çoğunluğu oralarda şehit oldu. İçlerinde yerel hanımlarla evlenerek doğan çocuklarına ‘kuloğlu’ dendi ve yeni bir nesil türedi. Böylece Garp Ocakları ile Anadolu insanı akraba oldu. Bugün milyonlarca kişi, kendisini Türk kökenli kabul ediyor. Hatta Manisalı, İzmirli gibi soyadlarıyla Anadolu şehirlerine aidiyetlerini gösterenler var. Türkiye’de de çok sayıda kişinin adı Cezayir olup bu, geçmişten bugüne yansıyan ve yaşatılan izlerdir. Adana ve birçok ilimizde ise ataları Cezayirli olan binlerce vatandaşımız bulunuyor.

 

BAĞIMSIZLIK SONRASI

 

Türkiye, Cezayir’i, bağımsızlığa kavuştuktan sonra 31 Temmuz 1962’de, yani aynı sene resmen tanıdı ve 30 Haziran 1963’te başkentte büyükelçiliğini açtı. Ne var ki, sömürgecilik bitmiş olsa bile izleri bir şekilde kendini hissettiriyordu. Başbakan seviyesinde Cezayir’e ilk ziyareti 1985 yılında Turgut Özal gerçekleştirdi. İki ülke arasında birçok alanda üst seviyede temasların önü açılmış oldu. Bunu, 1986 yılında Cezayir Başbakanı Abdülhamid Brahimi’nin Türkiye ziyareti takip etti. Ardından Cumhurbaşkanı olarak Kenan Evren’in 1988’de, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ise 1999 yılındaki Cezayir ziyaretleri ile ikili siyasi ilişkiler hep durgunluk içindeydi.

 

ZİYARET TRAFİĞİ ARTTI

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2006’da ve 2013’te başbakan; 2014’te, 2018’de, 2020’de ve en son 2023’te olmak üzere dört defa Cumhurbaşkanı olarak Cezayir’i ziyaret etti. Böylece Afrika’da 31 ülkeye gerçekleştirdiği 57 resmi gezisi içinde Senegal ve Cezayir, altışar defa ziyaret ettiği iki Afrika ülkesi oldu. Cezayir tarafında da ilk ziyaretten 20 yıl sonra 2005 yılında, ilk defa Cumhurbaşkanı Abdülaziz Buteflika Türkiye’ye resmi ziyarette bulundu. Bunu 2021 yılında Cezayir Başbakanı Aimene Benabderahmane’ın ziyareti takip etti. Halen görevdeki Cezayir Cumhurbaşkanı Abdelmadjid Tebboune ise 2022 Mayıs ve 2023 Temmuz ayında iki yıl üst üste ülkemize ziyaret gerçekleştirdi.

 

TÜRKİYE İÇİN ÖNEMİ

 

Cezayir’in Türkiye için önemi her geçen daha fazla artıyor. Mevcut Cezayir Dışişleri Bakanı Ahmed Attaf, 1994-1996 yılları arasında hem hükümet sözcüsü hem de Mağrip İşbirliği Hükümet Sekreteri olarak görev yaptığı yıllarda ülkemize gerçekleştiği ziyaretine, 2023 Eylül ayında tekrar Türkiye’ye geldiğinde atıfta bulunarak, “İkili ilişkilerimiz sınırlı doğalgaz alımı dışında yok denecek kadar azdı” diye geçmişteki kopukluğu dile getirmişti. Bugün bu ülkeyle ilişkilerimizin geldiği seviye gurur verici. Çünkü Afrika’da en çok ticaret yaptığımız ikinci ülke olan Cezayir’e dışarıdan gelerek yatırım yapan birinci ülke Türkiye. Son 20 yıldaki ikili siyasi ilişkilerin başta ekonomik hayat olmak üzere birçok alanda etkisini açıkça görüyoruz.

 

TİCARET HAYATI

 

Ortak tarihi geçmişin verdiği kardeşlik duyguları yanında bunun hayatın birçok alanına da yansıması sayesinde Türkiye, Cezayirlilerin en çok ziyaret ettiği ülkelerden biri. Günümüzde Afrika’nın 4., dünyanın ise 58. büyük ekonomisine sahip. Satın alma gücü ile de 36. sırada yer alıyor.

 

2 milyon 381 km2 yüzölçümü ve 46 milyonu bulan nüfusu ile petrol ve doğalgaz gelirleri ile her sene daha fazla gelişiyor ve harcama gücü paritesi yükseliyor. İthalatında Çin, Fransa, İtalya, Almanya, İspanya, Türkiye, ABD, Güney Kore, Arjantin ve Brezilya ilk 10 sırada yer alıyor. 2023 yılı verilerine göre 8 milyar doları aşan seviyedeki ithalatını Çin ile yapıyor. İhracatında ise İtalya, Fransa, İspanya, ABD, Brezilya, Hollanda, Türkiye, İngiltere, Portekiz ve Belçika ilk 10 ülke arasında. 

 

Cezayir ekonomisini taşıyan iki ihraç malı petrol ve doğalgaz olup Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 45’ini, ihracatın ise yüzde 88’ini oluşturuyor. Tespit edilen petrol rezervlerinde 12.2 milyar varil ile dünyada 16., doğalgaz rezervinde ise 4.5 trilyon metreküp ile 4. sırada. Kendi tüketimi 15 milyar metreküp olup Avrupa’nın doğalgazının yüzde 25’ini temin ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son Cezayir resmi ziyaretinde bu ülkeden 1988 yılında başlayan doğalgaz ithalatı anlaşması, 3 yıl daha uzatıldı; yıllık 4.4 milyar metreküp doğalgaz alımı devam edecek.

  

 

KEÇİOVA CAMİSİ’NİN RESTORASYONU TÜRKİYE’NİN YÜZ AKI

 

500 yıllık dostluğun simgelerinden ve Cezayir’in bağımsızlık sembolü Keçiova Camisi’nin restorasyonu, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı’nın (TİKA) desteğiyle tamamlandı. Restorasyon, UNESCO dünya mirası uzmanlarını hayran bıraktı.

 

İLİŞKİLERE YENİ BOYUT

 

Cezayir basını, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki resmi ziyaretini, imtiyazlı ilişkiler ve işbirliğini artırmaya odaklanan ortak bir arzu olarak görüyor. Maarif Vakfı Okulu, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlarımızın da faaliyete geçmesi için gerekli anlaşmaların imzalanması, Türkiye-Cezayir ilişkilerine yeni boyut kazandıracak. Üniversitelerimizde okuyan binin üzerindeki Cezayirli öğrenci, yeni dinamizmin öncüleri olmaya başladı. İki ülkenin Libya ve şimdilerde Filistin konusundaki ortak tavırları sayesinde sonuçları itibarıyla etkili kararlar alınması mümkün görülüyor. Orta Doğu’da istikrarın sağlanması için 1967 yılındaki sınırlarına sahip, başkenti Kudüs olan Filistin devletinin kurulması, iki ülkenin ortak görüşü olarak belirtiliyor. Yine Nijer, Mali ve Batı Sahra’daki gelişmeler konusunda da iki ülke arasında fikir alışverişi yapıldı. Cezayir-Türkiye Yüksek Seviyeli İşbirliği Konseyi’nin adı, 2023 yılındaki ziyaret sırasında Cezayir-Türkiye Stratejik İşbirliği Konseyi olarak değiştirildi.

 

HENÜZ STA İMZALANMADI

 

Cezayir’in Türkiye’den ithalatında makina ve mekanik parçalar, plastik mamüller, bitki ve hayvan ürünlerine dayalı yağlar, demir-çelik ürünleri başı çekiyor. Ülkenin teknolojiye ihtiyacı oldukça yüksek seviyede. Ülkemizle imzalanan ikili vergilendirmeyi önleme anlaşması yürürlüğe girdi. Ancak AB ile 2002’de imzalayıp, 2005’te yürürlüğe giren Serbest Ticaret Anlaşması (STA) henüz bizimle imzalanmadı. Bu yüzden bizim ürünlerimiz yüzde 60’a varan oranlarda gümrük vergilerine tabi. 2006’da imzalanan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması, ikili ilişkilerin önünü açan önemli bir adımdı. Son 17 yılda ilişkilerdeki başarının temelinde, üst düzeyde imzalanan anlaşmalar etkili. 2023 Kasım ayında iki ülke arasında 12 farklı anlaşma daha imzalandı. Türkiye’nin Cezayir’deki faal şirket sayısı 2000’li yıllarda 7 iken, şimdilerde 1.560 şirketin varlığından bahsediliyor. Türk yatırımcıları, 30 binden fazla Cezayirli’ye istihdam alanları açtı. 

 


ORTAK YATIRIMLAR

 

Cezayir’in batısındaki Vehran şehrinde kurulu Tosyalı Holding’in demir-çelik fabrikası, Cezayir’in yıllık ihracatına 1 milyar dolar katkı sağlıyor. Relizane şehrindeki TAYAL SPA tekstil fabrikası ise Afrika’nın bu alandaki en büyük işletmesi. Yine Cezayir milli petrol şirketi Sonatrach, Türk firması Rönesans ile Adana’da petrokimya sektöründe büyük bir yatırım yapıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin tamamlanan projeleri 400’ü geçmiş durumda. Asırlarca Akdeniz’in en büyük donanmalarından biri, Cezayir eyaleti donanması idi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cezayir devletine gemi sanayi konusunda işbirliği teklif etti. Böylece yakın gelecekte iki ülke işbirliğiyle Cezayir’de bir gemi inşaatı için tersane kurulması imkân dahilinde görülüyor. 

27 Kasım 2023 Pazartesi

OSMAN ARIOĞLU



 

Geçtiğimiz hafta 2025-27 yılları arasını kapsayan Orta Vadeli Program açıklandı. Programda enflasyon ve büyüme rakamlarında revizeler yapıldığını gördük. Geçen hafta sonu kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu B+’dan BB-‘ye çıkardı. 

 

Görünümü ise pozitiften durağana çevirdi.

 

FİTCH KREDİ NOTU

 

Öncelikle kredi notundan bahsedelim. Bu not artırımından sonra Türkiye’nin kredi notu Güney Afrika ile aynı seviyeye geldi. 

 

Önümüzdeki dönemde risk priminde de biraz daha iyileşme görebiliriz. Not artırımı zaten bekleniyordu. Kritik konu, görünümün durağana çevrilmesidir. Bir sonraki açıklamada kredi not artırımının biraz zora girmesi gibi görünse de kesin olarak böyle olur demek değildir. 

 

ENFLASYON VE BÜYÜME RAKAMLARINDA REVİZE

 

OVP ile 2024 yılı enflasyon hedefi yüzde 33’ten yüzde 41.5’e revize edildi. Aslında Merkez Bankası daha önce 2024 yılı enflasyon hedefini yüzde 38’e revize etmiş ve daha sonraki birkaç toplantısında da yüzde 38’de sabit tutmuştu. Merkez Bankası açıklamasında da 38-42 aralığında bir banttan bahsedildiğini dikkate alırsak yeni hedefin Merkez Bankası açıklamalarındaki üst bant civarı olduğunu ve tutturulabilir görüldüğünü belirtelim. 

 

Büyüme beklentisinde değişiklik yapılarak 2024 yılı büyüme hedefi yüzde 3.5, 2025 yılı hedefi de yüzde 4 olarak revize edildi. Orta Vadeli Program açıklaması sırasında konuyla ilgili tüm bakanlar masanın etrafında olduğu halde sadece ana başlıkların belirtilmiş olması, içerikle ilgili detaya girilmemesi, kamuoyu nezdinde bir hayli eleştiriye neden oldu. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, OVP açıklaması sırasında konuya ilişkin detayların 25 Ekim’de açıklanacak 2025 yılı programında olacağını ifade etti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde bütün unsurları ile yetki ve sorumluluğunun Cumhurbaşkanı makamına ait olması, bakanların programın yürütülmesinde yardımcı rol alan aktörler olarak değerlendirilmesi nedeniyle detaylandırmanın Cumhurbaşkanlığı Hükümeti yıllık programı ile olması doğal karşılanabilir. 

 

OVP’de 2025 yılı büyüme hedefinin yarım puan aşağı çekilerek yüzde 4 olarak açıklanması ile enflasyonla mücadele programında bir gevşemeye gidileceği yönünde değerlendirmeler ekonomideki yavaşlamanın 2025 yılı ilk yarısında da devam edeceği beklentisi ile uyumlu. Daralmanın 2025 yılının bütününe yayılması ise başka sorunları da beraberinde getirebilir. Genel olarak hükümetlerin en tedirgin olduğu konu, ekonomik büyümenin ciddi şekilde yavaşlaması veya durgunluk içerisine girilmesidir. Bu hem işsizliğin artması hem de ülke kalkınmasının ve dolayısıyla da kişi başı milli gelirin düşmesine neden olabileceğinden hassasiyet gösterilmesi doğaldır. Türkiye’de 2002- 2008 yılları arasında yine bir enflasyonla mücadele programı uygulandı. 2001 yılı ekonomik krizi sonrası negatif büyüyen ülkede güven, kararlılık ve istikrarla enflasyonda ciddi bir iyileşme ile birlikte büyüme oranlarında da makul bir seviye izlenebilir olmuştu. 

 

PROGRAMDA KARARLILIK 

 

Enflasyonla mücadele programında en kritik konu, beklentilerin doğru yönetilmesi ve toplumun genelinde uygulanan enflasyonla mücadele programına inancın devam ediyor olmasıdır. Enflasyon katılaşmadan bu yılın ikinci yarısı ve 2025’in ilk yarısı biraz daha acı çekilecek dönem olarak kalması koşuluyla sonrasının daha yumuşak bir şekilde devam ettirilmesi mümkün olabilir. Geçen 5-6 yıllık dönemde uygulanan programlar kişiler ile doğrudan bağlantılı hale geldi ve birbiriyle zıt uygulamalar yapıldı. Uygulanan programda da esas tedirgin eden bu noktadır. Bu program, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ile endeksli görülüyor. Hazine ve Maliye Bakanı konusunda yapılan spekülasyonların programda ne denli hasara yol açabileceği birkaç hafta önceki asılsız dedikodular ile teyit edildi. Bu dedikoduları gidermek için Sayın Şimşek sosyal medya hesabından iki defa istifa ettiği yönündeki tevatürleri yalanlamak durumunda kaldı. 

 

Yüksek enflasyon, toplumu her yönüyle bozucu etkilere neden olur. Şu anda en kritik konu, henüz katılaşmamış olan enflasyonu indirmedeki kararlılığın korunmasıdır. Beklenti yönetimi doğru yapılabildiği ölçüde enflasyon ve büyüme hedefleri yakınsanabilir. Yapısal reformların realize edilmesinde de anlayışın değiştiğine yönelik kanaat omurgayı oluşturur. En az iki yıl daha seçim olmaması halen en büyük avantaj durumundadır.

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon reyting büyüme Fitch kredi

PROF. DR. NURULLAH GÜR



Türkiye’de enflasyon, yıllık bazda tek haneli rakamları en son Ekim 2019’da görmüştü. Salgın döneminde yüzde 10-20 bandında dolanan enflasyon oranı, Aralık 2021’den itibaren başka bir safhaya geçti. O tarihten bu yana ortalama enflasyon yüzde 57.5 seviyesinde gerçekleşti. Beklediğimiz dezenflasyon süreci, Haziran 2024 itibariyle nihayet başladı. Yıllık enflasyon, son üç ayda yüzde 75.45’ten yüzde 51.97’ye geriledi. Bu gerilemeye neden olan temel unsurları şöyle özetleyebiliriz:

 

* Geçen yılın yaz döneminde çok yüksek seviyelerde gerçekleşen aylık enflasyon rakamlarının Haziran-Ağustos 2024 döneminde devreden çıkması neticesinde baz etkisi oluştu. Bu matematiksel durum, yıllık enflasyonu otomatik olarak aşağıya çekti.  

 

* Sıkı para politikası ve ekonomi politikalarındaki artan öngörülebilirliğin bir sonucu olarak döviz kurları, daha istikrarlı bir aralıkta seyretmeye başladı. Hatta TL reel bazda değerlendi. Bu gelişme, ithalat fiyatlarının enflasyonu artırıcı etkisini sınırladı. 

 

* Sıkı para politikası, iç talebi yavaşlattı. 

 

n Küresel emtia fiyatlarının stabil bir seyir izlemesi ve asgari ücrete ara dönemde zam yapılmaması, reel sektör için maliyetleri hafifletti. Böylece, bazı şirketlerin fiyat artışlarında aşırıya kaçmaya yönelebilmeleri için gerekçeleri azalmış oldu. 

 

TAHMİNLER GÜNCELLENDİ

 

Enflasyonda düşüş trendi başlamış olmasına rağmen Merkez Bankası’nın yüzde 38’lik yıl sonu hedefinin tutması mümkün gözükmüyor. Zaten geçtiğimiz günlerde açıklanan Orta Vadeli Program’daki (OVP) 2024 yıl sonu enflasyon tahmini de yüzde 41.5 olarak güncellendi. Önceki OVP’de 2024 yıl sonu için enflasyon tahmini yüzde 33 idi. Durum böyle olunca akıllara kritik bir soru geliyor: 

 

Neden enflasyon tahminleri tutmadı? Bu sorunun birkaç cevabı var: 

 

* Enflasyonu kontrol altına almak için para politikası sıkılaştırıldı. Bu gerekliydi. Ama para politikasını destekleyecek yapısal politikalar yeterince kapsamlı ve hızlı biçimde devreye giremedi. Önceki yazılarımda da altını çizdiğim üzere, sıkı para politikası enflasyonla mücadelenin ön koşulu olmakla birlikte yeterli koşulu değildir. 

 

* Para politikasının iletişim ayağı zayıf kaldı. Dolayısıyla, enflasyon beklentileri yeterince iyi yönetilemedi. Bu durum, fiyatlama davranışları ve tüketim eğilimlerinin normalleşmesini geciktirdi. 

 

* Fiyatı kamu tarafından yönetilen ve yönlendirilen mal ve hizmetlere yönelik fiyat ayarlamaları dezenflasyon sürecini yeterince desteklemedi.  

 

ÇÖZÜM NEREDE?

 

Peki, bundan sonra ne yapmalıyız? Para politikasının etki alanına girmeyen ama enflasyonu ilgilendiren alanlara dair diğer ekonomi politikalarını daha etkin çalıştırmamız lazım. Ekonominin planlama, üretim, teşvik, dağıtım ve aracılık faaliyetlerini ilgilendiren sorunlarına dair kalıcı çözümler üretmeliyiz. Enflasyonla mücadelenin her boyutunu vatandaşa ve şirketlere daha fazla dokunarak anlatmalıyız. Maliye politikalarını hem enflasyonla mücadeleyi destekleyecek hem de enflasyonla mücadelenin maliyetinin toplumda daha adil biçimde paylaşılmasını sağlayacak şekilde çalıştırmalıyız. 

 

Bunları yapmakta yetersiz kaldığımız durumda, sıkı para politikası daha uzun süre devrede kalabilir. Yani yüksek faiz, ekonomiyi gereğinden uzun süre yorabilir. Bu durum, reel sektörün üretim kapasitesine, yatırım iştahına ve rekabet gücüne zarar verir; sabit gelirli vatandaşların yaşam koşulları daha da zorlaşır. İşte bu yüzden enflasyonla mücadeleyi çok boyutlu bir strateji ve politika setiyle yürütmemiz gerekiyor. 

18 Eylül 2024 Çarşamba

Etiketler : enflasyon