tatil-sepeti

Hakan Güldağ

Evet, kelimenin tam anlamıyla dünya ekonomisinin sağlamlığı koronavirüs salgını ile test ediliyor. Her cephede... Finansal cepheye bakarsanız, önde gelen piyasalarda 2008 krizi sonrasındaki en sert satış dalgası yaşanıyor.

Amerikan Merkez Bankası Fed, toplantı vaktini beklemeden olağanüstü toplandı. Faizlerde, kimsenin beklemediği biçimde, 50 baz puan indirime gitti. Yine de piyasalar ‘bana mısın’ demedi.

Zenginler kulübü G7 ülkeleri, dünya ekonomisini rahatlatmak, tabii kendilerini de kurtarmak adına genişleyici ekonomik politikalar uygulayacakları vaadinde bulundu. Borsalar daha da düştü.

Dünya Bankası’nın koronavirüsün etkilerini hafifletmek için 12 milyar dolar, IMF’nin ise 50 milyar dolar ayırması da hiç bir şey değiştirmedi. Ne IMF, ne Fed, ne de G7 bozulan risk iştahını düzeltmek için yeterli olmadı, olamıyor. Son düşüşlerle birlikte Amerikan borsaları teknik olarak ‘ayı’ piyasasına girdi.

***

Virüs salgını yayıldıkça, ekonomik riskler de artmaya başladı. Ürün cephesinde de öyle...

Dünya ekonomisinin nabzı olarak görüldüğünden ‘doktor’ lakabını alan bakır fiyatları yılbaşından bu yana yüzde 15 düştü ve daha da düşmeye devam ediyor.

Emtia piyasalarını sarsan son darbe ise petrolden geldi. Türkiye’nin de kullandığı Brent tipi petrol 2020’ye varili 66 dolardan başlamıştı, 32 dolara kadar geriledi. Diğer tip petrollerin de fiyatları yarı yarıya düştü.

Petrol halen dünyanın bir numaralı enerji hammaddesi. O nedenle çok hızlı bir şekilde gerileyen petrol fiyatlarının dünya ekonomisini nasıl etkileyeceği merak konusu. Türkiye ekonomisi için de aynı kurallar geçerli olduğuna göre, petrol fiyatlarındaki düşüşün bizi nasıl etkileyeceği de...

***

Görünen o ki, hızla yayılan koronavirüs salgınının ve vaka artış hızına ters bir oranla düşen petrol fiyatlarının Türkiye için olumlu etkileri olacak. Ancak olumsuz etkileri olacağı da anlaşılıyor.

31 Ocak’ta Çin’in Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirimde bulunmasından bu yana tekstil, hazır giyim, deri ve ayakkabı, promosyon gibi sektörlerin siparişleri arttı.
Ancak giderek birçok sektör bu süreçten olumsuz etkileniyor. Sadece Çin’e yaptığımız maden ve mermer ihracatının yüzde 50 düşmesinden bahsetmiyorum. Ara malı temininde ortaya çıkan aksaklıklar birçok alandaki üretimi kilitlenme noktasına getirdi. Ancak henüz Türkiye’nin tedarik zincirinde genel olarak bir kopma yok.

Sıkıntılara rağmen, çok yeni olarak bir koronavirüs vakası açıklanan Türkiye üretime devam ediyor. Fakat hepimizin bildiği gibi üretmek yetmiyor. Üretilen ürünlerin müşterilerine ulaştırılması gerek ve bu noktada sıkıntı büyük. Özellikle de bazı ülkelere...

Türk lojistik şirketleri neredeyse üç haftadır İran’a tek bir taşıma yapamıyor. Bu ülke üzerinden yılda 60 bin taşıma yapılıyordu. 20 bini doğrudan İran’a, 40 bini de İran üzerinden Orta Asya’ya... Sektör temsilcilerinin verdiği bilgiye göre bu taşıma kanalı tamamen durdu. Alternatif yollar üzerinde çalışılıyor.

Keza, Irak’a yapılan yılda 500 bin taşıma da risk altında. Günde 1500 araç ile çıkış yapılan bu ülkeye şu sıralarda ancak 500 çıkış yapılabiliyor. O da sınırda şoför değiştirilerek...

Karayolu ile Avrupa’ya taşımada büyük bir sıkıntı yok. Deniz yolu ile taşımada ise yavaşlayan liman işlerinin yanı sıra, giderek sıkıntı yaratan konteyner sorunu baş gösterdi. Birçok ihracatçı mallarını gönderebilmek için gemi ya da konteyner arayışında. Sektör temsilcilerine bakılırsa sorunun kısa sürede çözülmesi kolay olmayacak.

***

Öte yandan, biliyoruz ki, Türkiye’nin ithalat faturasında petrol önemli bir yer tutuyor. Özellikle de bir enerji kalemi olarak. Dolayısıyla, petrol fiyatlarındaki gerileme, enerji faturamızı küçültecek. Doğalgaz fiyatları da, yaklaşık 6 ay gecikmeli petrol fiyatlarını takip ediyor. Yani, önce petrol, sonra da doğalgaz ithalatımız dolar bazında gerileyecek.

Petrol ve türevleri hemen her şeyin üretiminde ve de taşımasında kullanılan ürünler. Bu nedenle petrol fiyatlarındaki gerileme sadece enerji faturamızı değil, enerji dışındaki birçok ürünün de fiyatını aşağıya çekecek.

Son dönemde yapılan tahminler, dünya çapında mal ve hizmetlerin fiyatlarında gerilemeye neden olacağına işaret ediyor. Demek ki, önümüzdeki dönemde de petrol fiyatları düşük kalmaya devam ederse, 2020’de sadece enerji ithalatımızda değil, ithalatımızın bütününde düşüş olacak. Yine uzmanlara göre, dolar bazında enerji ithalatımızdaki düşüşün 2 ila 3 katı kadar ithalatımızın genelinde düşüş görülmesi yüksek olasılık.

***

İthalatımızın miktar olarak azalmadığı ancak dolar bazında düştüğü bir senaryoda Türkiye’nin rekabet gücünün bundan olumlu etkileneceğini tahmin etmek zor değil.
Fakat bir de madalyonun öbür yüzü var: Petrol fiyatının gerilemesi küresel mal fiyatlarını aşağıya çektiği gibi, ithalatla tedarik ettiğimiz hammaddelerin fiyatını da aşağıya çekecek. Bu da ister istemez ihracatımızı dolar bazında aşağıya doğru baskılayacak. Türkiye’nin bu süreçte kısmi de olsa kazançlı çıkabilmesi için, miktar olarak daha fazla ihracat yaparken ihracat fiyatını da yükseltmesi gerekiyor.
Tabii, petrol fiyatları uzun süre bugünkü düşük seviyelerde kalırsa, işin bir başka boyutu giderek öne çıkacak. Dünyada 1 milyar doların üzerinde petrol ihraç eden yaklaşık 50 ülke var. Ve bunların Türkiye’nin ihracatındaki payı yaklaşık yüzde 30. Petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle örneğin Rusya, Arap ülkeleri ve kimi Afrika ülkelerinin büyümeleri olumsuz etkilendiği durumda ihracatımız da olumsuz etkilenir.

***

Petrol fiyatlarındaki gerilemenin, biraz önce değindiğimiz gibi dünyada fiyatları aşağıya çekmesi beklendiği için, mal ve yolcu taşımacılık gelirleri ve giderleri de fiyatlardaki düşüş nedeniyle daralacak.

İngiliz turizmcilerin Türkiye’yi seyahat edilebilir ülkeler arasında ilk sıralarda saymalarına rağmen, turizm gelirlerimizde bir düşüş yaşanması da şaşırtıcı olmayacak. Bu yıl Türkiye 58 milyon turist, 40 milyar doların üzerinde turizm geliri bekliyor. Muhtemelen bu rakamları aşağıya doğru revize etmemiz gerekecek.
Bu süreçte, hizmetler sektörünün kayıplarının sanayi sektörüne göre daha fazla olması işin bir anlamda doğası gereği. Örneğin bir buzdolabı üretimi ve ticaretinde ertelen talebin, salgın kontrol altına alındığında karşılanması mümkün. Oysa hizmetler sektöründe ertelenen talebin daha sonra karşılanması pek mümkün değil.
Keza, bu dönemde, diğer faktörlerin yanı sıra petrol fiyatındaki düşüşün de etkilediği, turizmdeki gelişmeler hesaba katıldığında yurt içi tüketim harcamalarının da gerilemesi sürpriz olmayacaktır.

***

Lafı çok uzatmayalım...

Salgının yayılma hızını yavaşlatmak için alınan önlemler de dahil olmak üzere, koronavirüsün etkileri kısa vadede büyümeyi düşürücü etki yapacaktır. Muhtemel ki, ihracatı artan kimi sektörlerimizde sipariş iptalleri de gündeme gelecektir.
Orta vadede ise, faiz oranlarının tarihsel düşük düzeylere gerilediği, ürün-emtia fiyatlarının gerilediği bir ortam Türkiye ekonomisi için olumludur.

Koronavirüs krizine karşı kendilerini psikolojik ve finansal olarak hazırlayabilenler, kapanan kapılara takılıp kalmadan, açılacak yeni kapılara yönelebilenler, ortaya çıkan gerilimleri pozitif enerjiye dönüştürebilenler bu süreçten çok daha sağlam çıkacak.

13 Mart 2020 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL


 

Dijital çağın hızla gelişen dünyasında, kimlik ve varlık yönetimi de büyük bir dönüşüm geçiriyor. Geleneksel kimlik doğrulama yöntemleri, merkezi sistemler üzerine kurulmuş ve güvenlik açıklarına karşı oldukça savunmasız hale gelmiştir. İşte bu noktada, dijital kimlik ve dijital cüzdan kavramları devreye giriyor ve daha güvenli, kişisel verileri koruma odaklı bir çözüm sunuyor.

 

DİJİTAL KİMLİK NEDİR?

 

Dijital kimlik, bireylerin kimliğini dijital ortamda güvenli ve doğrulanabilir bir şekilde temsil eden bir yapıdır. Bu sistem, kimlik hırsızlığını ve veri ihlallerini minimize etmek için kriptografik teknolojilerle donatılmıştır. Blokzincir tabanlı dijital kimlik sistemleri, bireylerin verilerini merkezi bir otorite yerine dağıtık bir yapıda saklamasına olanak tanır. Bu sayede kullanıcılar, kimlik bilgilerinin güvenliğini artırırken aynı zamanda hangi verilerini kimlerle paylaşacaklarına da kendileri karar verebilirler. Bu teknolojinin potansiyeli oldukça geniş... Bankacılık, sağlık, eğitim gibi pek çok sektörde kullanılabilecek bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırarak hem bireylere hem de kurumlara büyük bir avantaj sağlar. Özellikle finans sektöründe ‘Müşterini Tanı’ (Know Your Customer-KYC) olarak adlandırılan süreçleri basitleştirip hızlandırarak daha verimli ve güvenli işlemler yapılmasına olanak tanır.

 

DİJİTAL CÜZDAN

 

Dijital cüzdan, blokzincir teknolojisinin kalbinde yer alan bir diğer önemli kavramdır. Temelde kripto varlıklarını saklayan bir platform olarak bilinse de dijital cüzdanlar bugün çok daha geniş bir kullanım alanına sahiptir. Artık sadece kripto para saklamakla kalmaz, aynı zamanda dijital kimlikleri, belgeleri ve doğrulanabilir referansları da güvenli bir şekilde saklar. Örneğin, bir sağlık hizmeti sağlayıcısına sadece gerekli tıbbi bilgileri paylaşabilir veya sınır geçişlerinde yalnızca kimliğinizi doğrulamak için temel verileri sunabilirsiniz.

 

Dijital cüzdanların gelecekte daha fazla önem kazanacağı öngörülüyor. Özellikle merkeziyetsiz finans (DeFi) ekosistemi, dijital cüzdanların bir bankacılık hizmeti sunma noktasına gelmesine zemin hazırlıyor. Kullanıcılar, cüzdanları aracılığıyla kredi alabilir, varlık takası yapabilir veya bir NFT (non-fungible token) satın alabilirler. Kısacası, dijital cüzdanlar gelecekte günlük yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelecek gibi görünüyor.

 

BLOKZİNCİR TABANLI DİJİTAL KİMLİKLERİN KULLANIM ALANLARI

 

Blokzincir tabanlı dijital kimlikler, pek çok sektörde çığır açan yenilikler sunuyor. Örneğin, bankacılık sektörü, müşterilerini doğrulamak için sürekli tekrarlanan süreçlerden geçmek zorunda kalıyor. Ancak dijital kimlikler, bu süreçleri daha verimli hale getirip, daha güvenli bir doğrulama yöntemi sunuyor. Benzer şekilde, sağlık sektöründe de hastaların tıbbi verilerini kontrol etmesi ve sadece izin verdiği doktorların bu verilere ulaşabilmesi mümkün hale geliyor.

 

Özellikle Avrupa Birliği’nin Dijital Kimlik Cüzdanı (eID) girişimi, üye ülkeler arasında sınır ötesi işlemleri kolaylaştırmayı hedefleyen önemli bir adım olarak öne çıkıyor. Bu cüzdanlar, kullanıcıların hem kamu hem de özel sektör hizmetlerine güvenli ve hızlı bir şekilde erişimini sağlıyor. Avrupa’nın bu konuda attığı adımlar, dijital kimlik ve cüzdan teknolojilerinin potansiyelini gözler önüne seriyor.

 

Dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri, şüphesiz hayatı kolaylaştıran ve güvenliği artıran araçlar. Ancak bu dönüşüm, her şeyin mekanikleşmesi ve insan etkileşimlerinin daha dijital hale gelmesi anlamına da geliyor. Kişisel verilerin güvenliğinden, her adımımızın dijital bir kimlik aracılığıyla doğrulandığı bir dünyada, samimiyet ve bireysel gizlilik gibi kavramların nasıl korunacağı önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor.

 

Dijital kimliklerin kullanımındaki artış, verimliliği artırsa da her adımda bir doğrulama işleminin gerekliliği, insanlar arasındaki etkileşimlerin de daha kontrollü ve mekanik olmasına neden olabilir. Bu durumda, teknolojiyi kullanmanın sınırlarını belirlemek ve bu süreçlerin ne kadarının doğal etkileşimlerle dengeleneceğini düşünmek, bireylerin kendi dijital yolculuklarında önemli bir karar olacaktır.

 

Sonuç olarak, dijital kimlik ve cüzdan teknolojileri hayatımızda giderek daha fazla yer bulacak. Ancak bu dönüşümün, toplumsal değerler ve bireysel özgürlükler açısından nasıl şekilleneceğini zaman gösterecek.



adnan.ertemel@gmail.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : dijital kimlik cüzdan blokzincir

DR. CAN GÜRLESEL



 


 

2025-2027 dönemi Orta Vadeli Program’ın (OVP) temel önceliği enflasyonla mücadeledir. Programın makroekonomik hedefleri, enflasyonla mücadele önceliğine uygun olarak belirlendi. Temel hedef gösterge olan enflasyon için 2024 beklentisi yüzde 41.5, 2025 yılsonu hedefi ise yüzde 17.5 olarak öngörüldü. Özellikle 2025 yılsonu hedefi iddialı bir hedef ve bu hedefe ulaşmak için 2025 yılının büyük bölümünde sıkılaştırma politikaları devam ettirilecek. Bu çerçevede yeni OVP’nin işlerimizi nasıl etkileyeceğini değerlendirelim.

 

1. 2025’TE DOLAR KURUNDA YÜZDE 26.4 ARTIŞ VARSAYILIYOR 

 

OVP hazırlanırken bazı göstergeler için varsayımlarda bulunuluyor. Bunlardan biri, döviz kurlarına ilişkin varsayımlardır. OVP’nin 2024 bitiş ile 2025 yılı için dolar/TL kuru varsayımları şöyle: 2024 sonunda dolar/TL kurunun 36.95 TL seviyesinde olacağı varsayıldı. 2024 yıl ortalaması 33.22 TL olacak. 2025 yıl ortalaması dolar varsayımı 42.00 TL ve yılsonu ise 47.05 TL’dir. 2025 yılında Türk Lirası’nın ABD doları karşısında yüzde 26.4 değer kaybedeceği varsayıldı.

 

2. 2025 YILSONU ENFLASYON HEDEFİ İÇİN SIKILAŞMA POLİTİKALARI SÜRECEK 

 

2025 yılsonu yüzde 17.5 TÜFE hedefi, Merkez Bankası ile istişare içinde belirlendi. Merkez Bankası da 2025 yılı enflasyon hedefini bu şekilde güncelleyecek. Yüzde 17.5 ulaşılabilir bir hedef. Ancak iç talebin önemli ölçüde baskılanmaya devam etmesi gerekiyor. 2025 yılsonunda yüzde 17.5 TÜFE hedefine ulaşılması için sıkı para politikası devam edecek. Merkez Bankası yüksek faizi, kredi büyümesi sınırlaması ve likidite sıkılaşması gibi uygulamalar, en azından bu yılsonuna kadar sürecek. 2025 yılı ilk çeyreğinden itibaren faiz indirimleri başlayabilecek. 

 

3. YENİ VERGİ PAKETLERİ İLE YENİ VERGİLER GELEBİLİR

 

Maliye politikası, 2025 yılında dezenflasyon sürecini daha çok destekleyecek. 2024 yılında deprem harcamalarıyla artan bütçe açığı, 2025 yılında milli gelire oranla yüzde 3.1 olacak ve normalleşecek. Bu hedefe ulaşılmasında ilk vergi paketi ile gelen yeni düzenlemelerin etkisi olacak. Muhtemelen yeni vergi paketleri ve vergiler de gelecek.

 

4. İHRACATTA SINIRLI ARTIŞ ÖNGÖRÜSÜ 

 

2025 yılında ihracatın yüzde 5.9 artarak 279.6 milyar dolar olacağı öngörülüyor. İhracat pazarlarında toparlanmanın yavaş olacağı varsayılıyor. 2025 yıl ortalaması dolar/TL kuru 42 TL, ihracatı 2024 yılına göre daha çok destekleyen bir kur seviyesi olacak. 2025 yılında cari açık 28.6 milyar dolar ve milli gelire oranı yüzde 2.0 olarak hedefleniyor. Bu seviyedeki cari açığın döviz/finansman ihtiyacı rahat karşılanacak. Bu koşullar altında 2025 yılında cari açıktan Türk Lirası’nda değer kaybı baskısı çok sınırlı olacak. 

 

5. 2025’TE ÜCRET ARTIŞLARI YÜZDE 25-30 ARASINDA GERÇEKLEŞEBİLİR

 

2025 yılında ücretlerin hedeflenen enflasyon kadar artırılacağı açıklandı. Ücret artışları seviyesi, işverenler ve çalışanlar için çok kritik olacak. Yılbaşında asgari ücrete ve diğer ücretlere azami yüzde 25-30 arası artış beklenmeli. Bu seviyedeki ücret artışları çalışma barışı, hane halklarının refahı ve programın sürdürülmesi açısından nasıl karşılanacak; bu önemli olacak.

 

6. YILIN İLK YARISINDA İŞLERİMİZ İÇİN ZORLU KOŞULLAR DEVAM EDECEK 

 

Reel sektör açısından en azından 2025 yılının ilk yarısı sıkılaştırma politikalarının aynen sürdüğü, finansmana erişimin sınırlandığı, maliyetlerdeki artışların kademeli olarak yavaşladığı, ihracat olanaklarının kısıtlı kalacağı ve iç talebin de baskılanmaya devam edeceği bir dönem olacak. Enflasyondaki düşüş gerçekleşirse sıklaşma politikaları 2025 yılının ikinci yarısında gevşemeye başlayacak ve yılın ikinci yarısı, reel sektör için daha uygun koşullara sahip olabilecek.  

 

SON SÖZ 

 

Önümüzdeki üç çeyrek, işlerimizde varlıkları korumak temel öncelik olmalı.



gurlesel@superonline.com

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : OVP dolar enflasyon vergi ihracat